Earthquake Hazard: Today's Reality and Precautions to be Taken

Deprem, yaşam ve mülkiyeti tehdit eden bir durumdur ve depremin gerçekleşmesi engellenemez. Ancak depremden kaynaklanan hasarların önüne geçilebilir. Japonya ve Türkiye, depremle sıkça karşılaşan coğrafyaları nedeniyle bu felaketin en fazla yaşandığı ülkeler arasındadır. Depremler, yer kabuğunun altında bulunan ve sismik enerjiyi taşıyan fay hatları sebebiyle oluşur. Deprem riski altındaki binaların depreme dayanıklı olması için gerekli önlemler alınmalıdır. Plansız yerleşme, toplumu ve bireyi tehdit eder ve depreme dayanıklı bir yapı, mevzuata uygun şekilde tasarlanmış bir yapıdır. Planlı ve uygun yapılar inşa etmek, depreme karşı en iyi önlemi almaktır. 

T

ürkiye ve Japonya gibi ülkeler, depremle sıkça karşılaşan coğrafyaları nedeniyle bu felaketin en fazla yaşandığı ülkeler arasındadır. Depremlerin en belirgin ve tehlikeli sebebi, yer kabuğunun altında bulunan ve sismik enerjiyi taşıyan fay hatlarıdır. Bir bölge eğer bu fay hatları üzerinde yer alıyorsa, doğrudan deprem riski altında demektir.

1999 Gölcük Depremi ve 2011 Tohoku Depremi, Türkiye ve Japonya'da yaşanan büyük depremler olup, bu tür büyük ölçekli depremler can ve mal kaybına sebep olmaktadır. Bu kayıplar genellikle binaların çökmesi veya hasar görmesi sonucunda gerçekleşir. Eğer hasar, binanın temel yapısal özelliklerinden kaynaklanıyorsa, bu "yapısal hasar" olarak adlandırılır. Ancak, binanın içindeki unsurların neden olduğu hasarlar "yapısal olmayan hasarlar" olarak kabul edilir. Deprem felaketlerinden elde edilen tecrübeler, asıl zararın depremden çok, depreme dayanıklı olmayan yapıların çökmesi ve hasar görmesi sonucu yaşandığını göstermiştir.

Japonya, her ne kadar coğrafi olarak Türkiye'den farklı bir profil çizse de, deprem riski açısından Türkiye'ye benzerlik gösterir. Japonya'nın dört bir yanını saran okyanuslar, depremlerin yanı sıra tsunami gibi doğal felaket risklerini de beraberinde getirir.

Japonya'da, okullar, hastaneler ve kamu binaları özellikle önemli kabul edilir ve bu yapıların depreme dayanıklı olması için özel önem gösterilir. Bu yapıların dayanıklı olmasının yanı sıra, deprem durumlarının doğru bir şekilde incelenmesi ve risklerin doğru değerlendirilmesi, felaket sonrası can ve mal kaybının en aza indirilmesi için kritik öneme sahiptir.

D

eprem sonrasında işlevlerini sürdürebilmesi gereken yapılar, özellikle hastaneler ve okullar, en öncelikli olarak depreme dayanıklı şekilde inşa edilmelidir. Türkiye'de, genelde deprem anında güvenli alanlar olarak açık yerler tercih edilir. Ancak Japonya'da durum farklıdır; orada deprem sırasında kapalı alanlar daha güvenli kabul edilir. Bu, Japonya'da binaların sağlam ve kontrollü bir şekilde inşa edilmesinden kaynaklanır. Binanın yapım süreci tamamlandıktan sonra da denetimler ve kontroller devam eder, örneğin ruhsat ve kullanma izinlerinin alınması gerekir. Japonya'da "kaçak bina" olarak adlandırılan ve Türkiye'de ciddi bir problem olan izinsiz yapılaşma neredeyse hiç bulunmaz. Bu durum, binaların sağlam ve güvenli olduğunu, dolayısıyla insanların binalara güvenebileceğini gösterir.

Japonya'da, deprem yönetmelikleri, diğer ülkelerde olduğu gibi, zaman içinde güncellenmiştir. Özellikle 1981 ve 2000 yıllarında bu yönetmeliklerde önemli değişiklikler yapılmıştır. Bu değişiklikler, binaların kat sayılarına kadar detaylı bir incelemeyi içerir. 1981 yılı öncesinde inşa edilmiş binalar da Japonya'da hâlâ bulunmakta olup, bunların durumu 1981 sonrası inşa edilen binalara göre daha az önemlidir. Aslında, 1985 yılında Japonya'da meydana gelen depremde yıkılan binaların tamamının 1981 öncesi yapıldığı görülmüştür.

Japonya'da hastaneler ve okullar gibi önemli binaların daha güvenilir hale getirilmesi için genellikle kompozit yapılar tercih edilir. Bu tür binalarda, beton ve çelik beraber kullanılır. Çelik, korozyon (paslanma) riskini önlemek için antipas boyalarla korunur. Türkiye'de ise çeliğin yüksek maliyeti nedeniyle genellikle betonarme binalar tercih edilir. Hastanelerin deprem hasarından korunması için alınan önemli önlemlerden biri sismik izolatörlerdir. Japonya'da, her hastanenin temelinde bu izolatörlerin bulunması zorunludur. Japonya'da hangi binaların - hastaneler mi yoksa diğer binalar mı - daha çok hasar gördüğüne bakıldığında, genellikle diğer binaların daha fazla hasar aldığı görülür. Çünkü hastanelerde kullanılan sismik izolatörler, bu binaları etkili bir şekilde korur.

Japonya'daki normal evler genellikle ahşap ağırlıklı olarak inşa edilirken, hastane gibi önemli kurumlar için beton ve çelik kullanılır. Japonya'da yapı güçlendirme çalışmalarında çeşitli sistemler kullanılır. Bunlardan biri, betondan yapılan kolonlar veya duvarlar için uygulanan kaplama sistemidir. Bunun yanında, sismik izolatör sistemleri de depreme karşı korunmada vazgeçilmez bir unsur haline gelmiştir.

S

ismik izolatörler, farklı türleri bulunan ve zeminin durumuna göre seçilen önemli bir yapı elemanıdır. Her binada kullanılabilir olmasıyla beraber, Japonya'da kaçak yapılaşma sorunu olmadığı için, her binada güçlendirme işlemleri uygulanabilir. Ancak bu işlem oldukça maliyetli olduğu için, bazen bir binayı baştan yapmak daha mantıklı bir seçenek olabilir.

Şekil 1: Sismik İzolatörün ne olduğunu
(üst şekil),nasıl yerleştirildiğini
(alt şekil) gösterir. 
Türkiye'de Kamu İhale Kanunu'nda, 2886 sayılı orijinal kanun ve daha sonra değiştirilmiş hali olan 4734 ve 4735 sayılı kanunlar olmak üzere temelde iki kanun bulunur. Ancak, son 17 yılda bu kanunlarda yaklaşık 190 defa değişiklik yapılmıştır. Bu, Türkiye'de hala net bir düzenin oturtulamadığını gösterir. Yeni kanunlara geçişin ana sebepleri arasında iş ehliyeti ve iş bitirme belgeleri gibi konularda yaşanan sorunlar yer alır. Geçmişte, bu tür sorunlar nedeniyle tamamlanamayan bina sorunları çok yaygındı. Ayrıca, enflasyon nedeniyle bütçenin projeyle uyumsuz kalması da sıkça karşılaşılan bir durumdu. Bu sorunlar sonucunda, Avrupa Birliği'nin de teşvik ettiği diğer kanunlara geçildi. Ancak bu kanunda da başka sorunlar yaşandı, bu nedenle kanunda değişiklikler yapıldı ve hala yapılıyor.

Betonarme binalar söz konusu olduğunda, 35 metreden sonra binaları bölme ihtiyacı olabilir. Bu durum, zemin farklılıklarının ve zemin kaynaklı etkilerin, binanın depreme dayanıklılığını etkileyebileceği için önemlidir. Betonarme binalar, kemiklere benzer şekilde, orantısız yükler altında çatlayabilir veya daha büyük kazalara yol açabilir.

Betonarme yapılar, saf betonun demir gibi bileşenlerle birleştirilmiş ve inşaat için uygulanabilir hale getirilmiş versiyonlarıdır. Betonarme yapıların zaman içinde değişim göstermemesi beklenir ve bu değişim istenmeyen bir durumdur. Bu nedenle, betonun sertleşme sürecinde 7. ve 28. günlerde testler yapılır ve bu testlerden beklenen sonuçları alamazsak, bu bir problem olarak kabul edilir. Geçmişte bu süreler daha uzun olmasına rağmen, zaman tasarrufu için daha kısa sürelere geçilmiştir.

B

yöntemin olumsuz bir yönü, çevreye verdiği zarardır. Eski yönetmeliklere göre binalarda 5. kattan sonra asansör zorunluluğu vardı, ancak nüfusun yaşlanması sebebiyle bu zorunluluk artık 3. kattan itibaren başlıyor. Binaların sıkça karşılaştığı bir sorun olan rutubet, betonarme binalar için ciddi bir tehdit oluşturur çünkü demir içerir ve rutubet demirin en büyük düşmanıdır. Rutubet, genellikle dışarıdaki nemden değil, içerideki nemden kaynaklanır. Bu durumu çözmenin bir yolu ısı yalıtımı yapmaktır. Diğer bir çözüm de havalandırmadır ki bu daha ekonomik bir seçenektir. Asma tavanlar da bir başka çözüm olabilir, ancak maliyeti daha yüksektir. Yapılan boyamalar ise rutubeti çözmez, sadece görünüşü güzelleştirir.

Günümüzde bilinçli yapılaşma ne yazık ki göz ardı edilmiştir. Amacımız genellikle kısa sürede çok sayıda bina inşa etmek olmuştur. Eski geleneksel yapılaşma yöntemlerinde betonarme kullanılmazdı. Dağ yamaçlarına evler inşa edilir, böylece binalar eğim nedeniyle birbirlerinin manzarasını bozmazdı ve rüzgar da engellenmezdi. Bu tür bir yapılaşma birçok avantaj sunmaktaydı.

Binaların taşıyıcı sistemlerine baktığımızda en çok gördüğümüz tipler, yığma, ahşap, betonarme ve çelik yapıdır. Taşıyıcı sistem, her yönden önemlidir ve ana etken yüktür. Bugün, betonarme yapılar binaların üzerine ek yük getiriyor. Depreme dayanıklı bir bina inşa etmek için belirli bir malzeme veya yöntem yoktur. Yönetmeliklere ve mevzuata uygun olarak inşa edilen ve sağlam zeminlere kurulan binalar, depreme dayanıklı olarak kabul edilir.

ISMEP, ülkemizde IPKP tarafından yürütülen önemli projelerden biridir. Bu projenin ekonomik faydaları, özellikle 10. yılın sonunda akademisyenlerle yapılan çalışmalarla gözler önüne serilmiştir. Enerji tasarrufu sağlamak, üretim kaybını önlemek, yaralanmaları azaltmak ve tasarruf edilen malzemeler bu projenin faydaları arasında yer alır. Bu tür afet durumlarında, önceden yapılmamış yatırımların afet sonrası maliyeti genellikle on katına çıkar. Bu nedenle ISMEP projesi, ekonomik açıdan da değerlidir. ISMEP projesi sadece İstanbul'u kapsar, ancak başarısıyla tüm Türkiye'ye örnek olur. Yatırım bankaları gibi kurumlar, bu tür projelere hem maddi hem de teknik destek sağlarlar. Bu desteğin karşılığında ya faiz alırlar ya da projenin başarısı sayesinde prestij kazanırlar.

T

ürkiye'nin deprem riskinin yüksek olmasının ana nedeni, ülkenin üzerinde bulunduğu fay hattıdır. Gelişen teknoloji sayesinde depremler daha çok fark edilir hale geldi, bu da depremlerin daha sık görülmesine katkıda bulunur. Diğer ülkelerle karşılaştırıldığında Türkiye'nin depreme karşı aldığı önlemler konusunda büyük bir fark olmadığı görülür. Ancak, diğer ülkelerde deprem Türkiye'deki kadar büyük bir sorun teşkil etmez. Bu durumun sebebi, deprem sorununun temel kaynağının fay hattı değil, plansız yerleşim olmasıdır.

1999 yılı öncesinde inşa edilen binalar özellikle büyük sorunlar teşkil eder. 1999 sonrasında daha fazla ilerleme kaydedildi, ancak hala deprem güvenliği konusunda istenen seviyeye ulaşılamadı. Özellikle İstanbul'daki artan nüfus, daha fazla yol, bina gibi altyapı gereksinimini de beraberinde getirir ve bu durum sorunu daha da karmaşık hale getirir.

Toprak kaymaları, yağış, bitki örtüsü, hava ve yüzey sıcaklığı gibi birçok faktörden etkilenir. Toprak kayması veya heyelan riski taşıyan alanların tamamen imara kapatılması gerekmektedir.

IPKP (İstanbul Proje Koordinasyon Birimi), sadece kamu binalarıyla ilgilenir ve kentsel yapılaşma yetkisi bulunmaz. 2006 yılında İstanbul İl Özel İdaresi çatısı altında kurulmuş olup, günümüzde valilikle birlikte çalışmaktadır. İlk kurulduğunda 19 kişi çalışan birimi, bugün 47 kişi çalışmaktadır.

Büyük binalarda cephe performansı, bina mekanik ve elektrik sistemlerini önemli ölçüde etkiler. Cam cephe, genellikle en zayıf noktadır. Bu nedenle IPKP, yüksek performanslı, ikili sistemli cam kullanır. Dış gölgeleme elemanları da ışığın kırılmasına yardımcı olur.

Yeşil binalar, insan yapımı binaların doğayla uyum sağlaması anlamına gelir. Edge Sertifikası alan binalar yeşil bina olarak kabul edilir. Belli değerler %20'nin üzerinde olduğunda sertifika verilir.

İnşaat sürecinde çeşitli önlemler alınır. Örnek olarak, su şebekelerinin korunması için rögarların kapatılması, inşaat atıklarının ayrıştırılıp geri dönüştürülmesi ve araçların temizliği sayılabilir. Ayrıca, hastanelerde enerji tasarrufu sağlanması gibi çeşitli önlemler de alınır.

İstanbul'daki sismik riski azaltmak için yapılan en önemli uygulamalardan biri, sismik izolatör kullanılmasıdır. Günümüzde, mevcut binalara bile sismik izolatör eklemek mümkün hale gelmiştir.

D

eprem ve depremle ilişkili disiplinler son derece karmaşık ve önemlidir. Bir durumun birden çok nedeni ve sonucu olabilir. Deprem, yaşam ve mülkiyeti tehdit eden bir durumdur. Depremin gerçekleşmesi engellenemez, fakat depremden kaynaklanan hasarların önüne geçilebilir. Uzmanların tavsiyelerine uyarak ve gerekli önlemleri alarak depreme karşı mümkün olan en iyi hazırlığı yapmalıyız.

Deprem hem bireysel hem de toplumsal düzeyde etkilerimiz bir durumdur. Plansız yerleşme, toplumu ve bireyi tehdit eder. Depreme dayanıklı bir yapı, mevzuata uygun şekilde tasarlanmış bir yapıdır ve planlı ve uygun yapılar inşa etmek, depreme karşı en iyi önlemi almaktır. Dolayısıyla, en çok dikkat etmemiz gereken nokta budur.

Anahtar kelimeler: fay hattı, sismik izolatör, hastane, betonarme, risk

Çalışma Soruları

Türkiye ve Japonya'nın depremle sıkça karşılaşmasının temel sebebi nedir?
a) Yüksek nüfus yoğunluğu
b) Hava koşulları
c) Yer kabuğunun altında bulunan ve sismik enerjiyi taşıyan fay hatları üzerinde bulunmaları
d) İklim değişiklikleri

Japonya'da hastaneler ve okullar gibi önemli binaların depremlere karşı korunmasında kullanılan teknik nedir?
a) Ahşap iskelet kullanımı
b) Sismik izolatörlerin kullanımı
c) Rutubet önleyici boyalar
d) Ekstra çimento katmanları

Türkiye'de bina inşaatlarında en çok hangi malzeme kullanılır ve bunun sebebi nedir?
a) Çelik, çünkü daha dayanıklıdır
b) Betonarme, çünkü çeliğin maliyeti daha yüksektir
c) Ahşap, çünkü daha ucuz ve çevre dostudur
d) Alüminyum, çünkü daha hafiftir

1999 yılı öncesinde inşa edilen binalar Türkiye'deki deprem riskinde ne gibi bir durum oluşturur?
a) Daha fazla risk taşırlar çünkü daha eski yöntemlerle inşa edilmişlerdir
b) Daha güvenlidirler çünkü daha sağlam malzemelerle inşa edilmişlerdir
c) Risk düzeyi aynıdır çünkü bina yaşı önemli değildir
d) Daha az risk taşırlar çünkü daha küçük yapılar inşa edilmiştir

İstanbul'daki sismik riski azaltmak için ne tür bir uygulama kullanılır?
a) Rutubet engelleyici boyalar
b) Yüksek teknolojiye sahip çelik kirişler
c) Sismik izolatörler
d) Yüksek yoğunluklu beton

No comments:

Post a Comment

Ders 01: Haftanın Ödevi

ÖDEV