Lecture Notes

 DERS-01

1.    Modern Sismoloji Ne zaman başladı? 1857 yılından sonra İrlandalı Jeofizikçi Robert Mallet aletsel sismolojinin temellerini attı ve patlayıcılar kullanarak sismoloji deneyleri gerçekleştirdi. Modern[1] sismoloji ile yerin jeofizik yapısı ve deprem riski ile ilgili bilimsel gelişmeler  1906 San Francisco depremiyle hızlandı.

2.       Modern Sismometrelerin Katkısı? Modern  sismometreler yapıldı ve Yeryüzün’de sayıları arttı ve bizler depremleri kaydetmeye başladık. Dünyada ki depremleri kaydetmeye başladıktan sonra dünyanın içinde ne var daha iyi anlamaya başladık her depremde daha fazla bilgi aldık ve almaya devam ediyoruz.

3.       Depremler Neden Oluyor? Açılma kuşaklarının açılma sebebi, yerin içindeki sıcak malzemeler konvaksiyonel akımlarla hareket ediyor ve yerin zayıf noktalarından hareketle okyanus ortalarında yukarı doğru çıkıyor. Depremlerin durması mümkün değil, çünkü bununiçin yerin altında ki sıcak malzeme transferinin yeryüzeyine çıkmasının durması gerekiyor.

4.       Türkiye’de Neden Deprem Oluyor? Dünyada 23 tane büyük levha vardır. Türkiye Kuzeyde Avrasya, Güneyinde Afrika ve Arabistan kuşaklarının arasındadır. Afrika ve Arabistan levhaları kuzeye doğru farklı açı ve hızlarla hareket etmesinden dolayı ortaya çıkan Jeofizik Gerilme durumundan kaynaklı olarak, Türkiyede olan yer kabuğu direncini aşacak büyüklükte gelişen gerilmeler sonucunda kırılmalar meydana geliyor.

5.       Sıcak Nokta ‘Hot Spot’ Nedir? Sıcak malzemenin yukarı çıkdığı yerlere hot spot diyoruz.  Okyanus ortasında oluşan volkanların oluşma nedeni sıcak malzemenin açılan bir kanal yoluyla dışarı taşınmasıdır.

6.       En büyük depremler nerelerde meydana gelir? En büyük depremler Levha sınırlarında meydana gelir. 3 farklı kırılma vardır. Ters Atımlı ‘Reverse Faulting’ depremlerde tavan blokun bir eğim düzlemi boyunca yukarı hareket etmesiyle kırık gelişir. Yanal Atımlı ‘Strike-Slip Faulting’ depremlerde saga veya sola doğru yatay hareket boyunca ortaya çıkan bir kırılma meydana gelir. Yanal atımlı depremlere, Türkiye’de ki  kuzey anadolu fay zonu, San andreas fay zonunu örnek verebiliriz. Normal Atımlı depremlerde taban bloku bir eğim boyunca tavan blokuna göre aşağı hareket eder ve bu hareketle orrata çıkan jeofizik gerilmeyle kırılma aşağı doğru olur. Türkiyenin Batı anadolusu’ndaki bir bölüm depremler genellikle Normal atımlı depremler meydana getiriyor. Normal atımlı  depremlerin olmasıyla gelişen çöküntü tektoniği ile vadiler ve göller oluşuyor. Türkiye’nin doğusu’nda ters atımlı depremlerin oluşmasıyla sıkışma rejimi meydana gelir ve bu durumda da dağlar meydana gelir. Yanal atımlı depremler sayesinde de Anadolu batıya doğru büyür.

 

 

7.       Depremleri Oluşumu ve Levha Hareketleri[2]: Deprem kayıtlarının analizleri sayesinde bilim insanları, deprem kuşaklarını ve de bunun aracılığıyla yerkürenin levhalardan oluştuğunu, bu levhaların uzaklaşma ve çarpışma hareketleriyle depremlerin meydana geldiğini, dağlar ve yer şekillerinin bu şekilde şekillendiğini keşfetmişlerdir. Deprem kaydı incelemesi sayesinde üzerinde yaşadığımız gezegenin içeriği hakkında artık daha derin bilgilere sahibiz. Bu tip araştırmalar sadece evimiz olan gezegenimiz için değil, başka gezegenler ve Ay için de yapılmaktadır.

8.       Türkiye’de Levha Hareketleri Neler? Dünyada 23 büyük levha vardır. Türkiye, Avrasya, Afrika ve Arabistan levhalarının kesişim noktasında bulunur. Afrika ve Arabistan levhası, sabit kabul edilebilen Avrasya levhasına doğru hareket ettiğinden Türkiye bu harekete bağlı sismik bir gerilime ev sahipliği yapmaktadır.

9.       Hot Spot Nedir? Levhaların hareket doğrultuları boyunca ortaya çıkan açılma veya sıkışma sonucu yerkürenin iç kısmına ait sıcak materyalin yer yüzüne çıktığı noktalara “hotspot”lar denir.

10.    Kaç Türlü Levha Hareketi Vardır? Bir levhanın hareketi sırasında bir levhadan uzaklaşırken mutlaka bir diğer levhaya doğru hareketi söz konusudur. Levhaların birbirine doğru bu hareketleri sürecinde levhalar arasında yoğunluk farkı söz konusu ise dalma-batma şeklinde bir harekete mahal verirken eğer ki böyle bir yoğunluk farkı söz konusu değilse birbirlerine uyguladıkları kuvvetle yükselmeye başlarlar ve dağlar gibi yer şekillerini meydana getirirler. Dalma-batma bölgelerinde volkanik dağlar sık görülür. Levha sınırlarındaki depremler levhalar içinde meydana gelen depremlerden daha büyük ve de daha sık gerçekleşmektedirler.

11.    Kırılma Mekaniği ve Türleri Nelerdir? Kırılmalar 3’e ayrılır. Bu üç  kırılma tipinden ilki olan ters atımlı kırılmalar, tavan bloğunun taban bloğu üstünde yukarı doğru kaymasıyla meydana gelir. Bu tip kırılmalar dalma-batma kuşaklarında sık görülür ve bu kırılmalar aktif volkanik dağların oluşumuna yol açar. Yanal atımlı kırılımlarda ise aşağı yukarı düşey bir hareket yoktur, sağa veya sola yatay kayma vardır. Türkiye’deki Kuzey Anadolu fay hattı ve Amerika’daki San Andreas fay hattı bu tip kırılmaların sık görüldüğü hatlardan ikisidir. Üçüncü atım şekli ise sabit olan taban bloğuna göre kırılma hattı boyunca aşağı düşey hareketle ilerleyen bir tavan bloğunun söz konusu olduğu normal veya düşey atımlı kırılımlardır. Normal atımlı depremlerin meydana gelmesiyle göller ve vadiler gibi yer şekilleri oluşur. Ülkemizin cooğrafyası incelenecek olduğunda da görülür ki Batı Anadolu’nun merkezinde depremler genelde normal atımlı depremler olduğundan bu coğrafya göller ve vadilerce zenginken, ülkenin bir başka bölgesi Doğu Anadolu’da ise ters atımlı depremler hakim olup yerin bu jeolojik özelliği sözü geçen coğrafyanın dağlık ve yüksek bir görünüm kazanmasına sebebiyet vermiştir. Bu tip kırılmaların hangisinin meydana geldiği bir deprem halinde saha çalışmaları ve yerin depremden sonraki kırılma mekanizması çözüm ‘Focal Mechanism’ analizi ile tayin edilir.

12.    Büyük Haiti Depremi? Büyük Haiti depremi, Cocos fayının Kuzey Andes’in altına doğru dalışının bir sonucudur. Cocos fayı dünyanın en hızlı dalan levhalarından biridir ve dalma hızı 67 mm/yıldır. Afrika levhasının Anadoluya dalma hızı yaklaşık olarak 15mm/yıl hız büyüklüğüyle karşılaştırıldığında Cocos levhasının Afrika levhasından neredeyse 5 katı hızla daldığını söyleyebiliriz. Hareket hızı bölgede deprem sıklığını direkt etkiler.

 

13.    Deprem Gerçeği ve Deprem 101[3]: İlk haftamız Deprem haftasına denk gelmiş ve dersin anlamını arttırmıştır. Giriş haftasında temel bilgiler hakkında fikir sahibi olmamız için Amerikan Deprem Servisi’nin hazırlamış olduğu deprem 101 ile harmanlanmış sunum ile başlandı.

14.    1906 San Fransisko Depremi ve Sismoloji’ye Etkisi? Maalesef ki deprem dünyamızın kaçınılmaz bir gerçeği olup önlem alınması önemli bir konudur. Bu konuda daha bilimsel adımlar atılması için 1906 yılında San Fransisco depreminden sonra modern sismoloji çalışmalarıyla ilgili önemli adımlar atılmıştır.

15.    Global Sismolojik Veri İzleme? Bu bağlamda o zamandan günümüze kadar Dünya üzerinde gerçekleşen global depremler haritada belirlenmiştir. Bu belirtilen yerlerin belli düzlemlerde olması deprem kuşaklarını belirlememizi sağlamıştır ve tespit edilmiş 23 büyük levha bulunmaktadır. Ayrıca bu depremlerin takibi ile Dünya’nın iç yapısı ile ilgili ayrıntılar tespit edilmiştir.

16.    Neden Depremler Oluyor? Depremler sırasında çeşitli kırılmalar yaşanmakta olduğu, bunun sebebinin ise Dünya’nın dış merkezinde ki sürekli koveksiyonel hareket halinde sıcak malzemenin yerin içinden açılan kanallarla yerin üstüne çıkması olduğu vurgulanmıştır. Yerin içinden sıcak malzemenin yukarıya doğru açılan kanallardan çıkmasına bağlı olarak yeryüzeyinde ve özellikle okyanıs ortalarında açılan sırtlar ‘mid-ocean ridge’ oluşumuyla,  yüzeye çıkan çıkan malzemeler birbirine ters yönde hareket sürecinde soğuyarak ve yaşlanarak hareket etmektedir.  Açılma türü kuşaklarda topografik olarak sırt görünümlü bir yapı meydana gelmekte ve bu sırt boyunca malzemeler çıkan malzemelerin kenarlara itilmesiyle, dalma batma ‘suducting-plate’ tipinde deformasyon zonları oluşmaktadır. Üç farklı türde kırılma bulunmaktadır: ters atılımlı ‘Reverse Faulting’,  yanal atımlı ‘Strike-Slip Faulting’ ve normal ‘Normal Faulting’ atılımlı kırılma kuşakları oluşmaktadır.

17.    Levha kırılmaları ve hareketleri[4]?: Sismoloji yardımı ile depremlerin paternlerini görmeye başladıktan sonra depremlerin kuşaklarını, kırılmalarını ve enerji hareketlerini izleyebilir hale gelmemiz depremi daha iyi araştırıp anlamamızı sağladı. Deprem kuşaklarındaki kırılmalarda yerin içindeki magmatik malzeme yeryüzüne çıkıyor ve bu kırılmalar yeryüzünde ters ve asimetrik açılmalara neden oluyor bunun sonucunda ise kıtalar arası levhalar yer değişimine uğruyor. Meydana gelen depremlerin paternlerinin yardımıyla yeraltı levhalarının sınırlarını belirleyebiliyoruz.  Üç tür açılma levha hareketi vardır.

18.    Kaç Tür Levha Hareketi Vardır?

a.        Yaklaşma ‘Compressional’ Levha Hareketi; iki levhanın birbirlerinin altına ve üstüne geçmesi sonucu oluşan levha hareketidir. Bu türde olan kaymalarda dalma batma zoneları oluşur bu zonelar en riskli depremlerin olduğu ve deprem sıklığının fazla olduğu yerlerdir. Birincisi ters atımlı kırılma; Tavan bloğunun, taban bloğunun üstüne doğru kırıldığı deprem çeşididir. Genellikle dalma batma kuşaklarında oluşur. Dağlar ve tepeler bu türde depremler sonucu oluşur.

b.       Uzaklaşma ‘Extensional’  levha hareketi; iki levhanın birbirinden uzaklaşarak arasında boşluk oluşturan levha hareketidir. Üçüncüsü normal atımlı kırılma; Taban bloğunun eğim doğrultusu boyunca aşağı doğru kaydığı türdür. Batı Anadolu’da meydana gelen depremler genelde bu türdedir. Bu türde depremler sonucu genelde göller ve vadiler oluşur.

c.        Yanal kayma ‘Transform’ levha hareketi; iki levhanın birbirine paralel ama zıt yönlü kayma olan levha hareketleridir. Yanal atımlı kırılma; 2 bloğun birbirine paralel ama zıt yönlü hareketi sonucu oluşur. Sola doğru yanal atımlı ve sağa doğru yanal atımlı olmak üzere 2’ye ayrılabilir. Türkiye’deki Kuzey Anadolu Fay Zonu bu türdedir.

 

Deprem 101[5]: Yerküre içerisindeki kırık (fay) düzlemleri üzerinde biriken biçim değiştirme enerjisinin aniden boşalması sonucunda meydana gelen yer değiştirme hareketinden kaynaklanan titreşimlerin dalgalar halinde yayılarak geçtikleri ortamları ve yeryüzünü sarsması olayına deprem denir. Depremin nasıl oluştuğunu, deprem dalgalarının yeryuvarı içinde ne şekilde yayıldıklarını, ölçü aletleri ve yöntemlerini, kayıtların değerlendirilmesini ve deprem ile ilgili diğer konuları inceleyen bilim dalına "SİSMOLOJİ" denir. Bir deprem sonucu oluşan yer hareketini sürekli olarak kaydeden düzeneklere “Sismograf” denir. Sismografın kaydettiği ize “Sismogram” denir. Modern sismolojinin temelleri atıldıktan sonra izlenen depremler dağılımlarının bir patern oluşturduğu anlaşılmıştır. Bu paternler deprem kuşaklarının keşfine imkan tanımıştır. Bu keşifler dünyanın içinin tanınmasına imkan kılmıştır. Her görülen deprem de öğrenme sürecine katkı sunmaktadır. Bu süreç sadece dünyada değil ayda ve diğer gezegenlerde de devam etmektedir. Gezegenlerin içindeki enerji bir kırılma sonucu açığa çıkıyor ve sismologlar bu enerjiyi kaydediyor. Türkiye kuzeyde Avrasya levhası güneyde Afrika ve Arabistan levhası arasındandır. Afrika levhası ile Arabistan levhası Türkiye’ye doğru hareket halindedir. Bu hareket büyük bir enerji yüklenmesi meydana getiriyor. Türkiye’de yer kabuğunda direnci aşan kısımlarda kırılmalara neden oluyor.  Sıcak maddelerin yeryüzüne çıktığı yerlere Hot Spot denir. Okyanus ortalarında bulunan volkanların nedeni de budur.3 tür levha vardır. Açılma türü levhalar, malzemenin yukarı doğru çıkış geometrisi genişten daralarak bir üçgen şeklindedir. İki tarafa doğru ilerleyen bir hareketi vardır. Dalma batma türü levhalar ise bir levha hareket sonucunda başka bir levhaya çarpar ve bu çarpışma sonucu ilerleyen levhanın yoğunluğu fazla olduğu zaman çarptığı levhanın altına doğru girer. İki levhanın sınırlarında meydan gelen depremler büyük depremlerdir ve tekrarlanma süreleri bu levhaların içinde meydan gelen depremlerden daha kısadır. Bir levhanın dalıp battığı zonlara dalma batma kuşakları denir bu kuşaklarda volkan zincirleri meydana gelip volkanik dağ zincirini oluşturur. Transform faylı levha hareketleri birbirinden bağımsız iki levhanın birbirleri yanından kayarak geçmesine denir. Normal kırılmada genişlemeye bağlı çökme ters kırılmada sıkışmaya bağlı yükselme meydana gelir. Günümüze kadar birçok yeryüzü şekli bu kırılmalar sonucu oluşmuştur.  Büyük bir deprem çok ender olarak tek sarsıntıdan oluşur. Bazen büyük bir depremden (ana sok) birkaç gün ya da birkaç hafta önce, ana sok yakınında küçük sarsıntılar olabilir. Bunlara “öncü depremler” denir. Büyük bir depremden sonra aylarca sürebilen, ana sarsıntıdan daha küçük ve zamanla giderek araları açılan ve büyüklükleri azalan bir dizi sarsıntılar olmaktadır. Bunlara da “artçı depremler” denir.

 

Depremlerin içeriği ve Haiti[6]: Hastaneler depremden sonra hayatta kalması gereken en önemli yapılardan bir tanesidir. Hastaneden önce depremi anlamalıyız. Her şeyin, hayatın ve gezegenlerin bir enerjisi var.Dünyamızda da bu enerjinin sonucunda kırılmalar oluşuyor.Bunu da deprem adı altında görüyoruz.Yerin merkezinden gelen bu enerji sonucunda yerkabuğu buna dayanamayıp açılmalar oluşuyor. Türkiye, kuzeyde Avrasya güneyde Afrika ve Arabistan levhaları arasında kalmaktadır. Bu levhaların hareketinden dolayı direnci aşan noktalarda kırılmalara maruz kalmaktadır.3 tür levha karşımıza çıkmaktadır. Açılma türü olanlarda sırt gözlenir ve iki yönlü hareketlerinden dolayı başka bir levhayla karşılaşıp çarpışma bölgesi oluşturur.Yoğunluk farklarından dolayı büyük olan aşağı dalacaktır.Birleşme noktalarında sınır meydana gelir burada büyük depremlere dikkat edilmelidir.Diğer hareketleri ise yanal atımlı ve dalma batmadır. Kırılmalar da 3 tanedir. İlki ters atımlı olanda tavan bloğunun yukarı hareketi vardır. Genelde dalma batma kuşağında gözlenir. Dağlar oluşabilir. Yanal atımlılarda iki bloğun yer değişimi söz konusudur. Türkiyedeki kuzey Anadolu fay zonu örnektir.Eğimli bir hareket yoktur.Sonuncusu normal atımlıdır.Taban bloğuna göre aşağı kayma vardır.Türkiyenin batı Anadolu depremleri örnektir. Göller, vadiler oluşabilir. Son olarak Haiti depreminden kısaca bahsetmeliyiz. Cocos levhası Kuzey Andesin altına dalmıştır. Cocos en hızlı olanlardandır. Levhların hızı arttıkça depremlerin de oluşum hızı artar.Böylece depremler daha sık meydana gelir.Hepsinin hızı birbirinden farklıdır.Benzer olmalarına rağmen ayırt edici noktalarından biri budur.Levha sınırlarında hareket hızları yüksektir.Cocosu yine örnek verecek olursak 67 mm/y hızla her yıl diğerine hareket eder.

 

Modern Sismoloji[7]: Deprem gerçeğini anlamamız lazım ilk. Modern sismoloji ile depremleri izleyebiliyoruz ve bu şekilde deprem kuşaklarını görebiliriz.  Dünyada 23 tane büyük levha vardır ve bu 23 levha dünyada meydana gelen büyük depremler ile oluşuyor. Türkiye’nin kuzeyinde Avrasya levhası güneyin Afrika ve Arabistan levhası vardır. Afrika ve Arabistan levhasının kuzeye hareket etmesiyle Türkiye enerji ile yükleniyor ve büyük kırılmaların sebepleri bunlar oluyor. Deprem risklerini azaltmak için levha hareketlerini de bilmemiz lazım. Yer kabuğundan okyanuslara sıcak malzemenin çıktığı yerlere hot spot diyoruz ve bu alanlarda volkanlar oluşuyor. Açılma türü levha hareketi bir sırt meydana getirir. Dalma batma zonun da bir levha diğer levhanın altına girer. Bu kuşakta zincerleme volkanlar görülür. En büyük depremler levha sınırlarında meydana gelir. Bir de levhaların yanal hareketiyle yanal atımlı transform hareket oluşuyor. 3 farklı kırılma vardır. Ters atılımlıda yukarı doğru hareket olur ve genelde dalma batma da görülür. Yanal atımlı da düşey bir hareket olmuyor. Normal atımlıda aşağı kayar. Ters atılımlıda genelde dağlar oluşur. Normal atılımlıda ise göller oluşur. Levhaların hızları da depremleri de etkiler. Levhaların hızlarına göre birisi aşağı dalarken birisi yukarı doğru çıkar. Levhaların daha hızlı hareketi daha fazla depreme sebep olabilir. Bu yüzden benzer depremler farklı şiddette olabilir.

DERS -02

Depremler[8] Levhalarin birbirine Dogru hareketi sebebiyle olusan direncin Kirilmasiyla olusur. Bir Fay duzleminin dogrultusu , uzunlugu , derinligi vardir . Bizler Enerji birikimlerini Sm olarak goruyoruz. Sm olarak enerjiye bagli yer deyisdirme ne kadar buyukse burdaki toplam enerji miktarini Daha buyuk oldugunu gosterir. Sm in azaldigi Yerlerde Kayma Meydana Geliyor. Deprem Bir duzlem boyunca yirtilma seklinde devam eder. Depremin Etki ve sonuçlari- Afet denir. Deprem aninda ve ya sonrasinda deprem bolgesindeki  insanlarin kararlari yaptiklari hayat kurtarici olabiliyor. Depremde Yikilan Binalarin ,Evlerin, Hastanelerin, Okulların altinda Canli Kalma Ihtimali Olan yerlerde deprem oldugunda Canli, Binanin altinda kalsa Bile ordan Saatler bazen Gunler Sonra Acil kurtarma ekipleri ve ya başka insanlar tarafından kurtarılma şansları vardır. Binaları inşa edilirken Oradaki deprem olma riskine karşı yıkılmamasına ayakta dayanabilmesine dikkat edilmelidir.Özellikle Afet Sonrası İhtiyacın olduğu Hastanelerin barınma alanlarının Depreme Dayanıklı olması Çok önemlidir. Karşılıklı Binalardan biri yıkılırken deprem anında, diğerinin yıkılmama ihtimali vardır. Binalar arasında Direnç Farkı yüzünden olabilir, zeminleri arasında Direnç farkı vardır bu yüzdende olabilir. 1992 de meydana gelen Amerikadaki Landers depremindeki fay düzeni boyunca gelişen yer deyiştirmesi çok fazladır. Compressional Wave ( P Wave)-Sıkışma Dalgası , Direction Of Propagation - Depremin yayılma yönü . Yayılma dalgası boyunca bir açılma Ve kapanma meydana geliyor. P dalgasının hızı Ortalama 6 km/saniye  bundan sonra gelen S dalgasının hızı daha yavaş ama daha yıkıcıdır . P ve S dalgasının arasındaki zaman farkı insan hayati için çok önemlidir, Bu fark sayesinde Saniyeler içinde güvenlik tedbirlerimizi almamız gerekir. S Wave ilk olarak asagi yukari dogru devam ediyor buna S dalgası düşey bileşeni denir. Bir bina ,hastane, okul ve ya evlerin Öyle insa edilmesi gerek ki onlar S dalgasinin Dusey yonundeki asagi yukari hareketini yada enerji transferini karsiliyicak sekilde ayakta dursun. Son zamanlarda yapılan Şehir Hastanelerinde sismik izolatör sistemi konarak bu enerjinin sönümlenmesini ve böylece depremin yıkıcı etkisinin Binayı Etkilememesi için çalışıyor. Bu Dalgalar yerin her noktasına yayılır , enerji taşır ve bu enerjileri ile yerin içindeki bilinmeyen gizemli ve gizli yapıların araştırılmasına kaynak sağlar. Dalganın Hızınım Düşük olması Onun Çok güçlü olmasını gösterir.Love Wave Dalgaları Kendisinden önce gelen dagaların yıkamadığını yıkma gücüne sahip çok güçlü bir dalgadır. Frekansı Derinliye bağlı olarak değişen dalgadır. Rayleigh Wave saatin Ters yönünde yayılan bir yüzey dalgasıdır. Derinlik arttıkca Enerji azalıyor. Önemli Ve Etkisi büyük bir dalgadır. Ikı Deprem Derecesi arasında 1 Rakam Bile fark olsa 32kat Enerji Değişir . 5 dereceli depremin enerjisinin 30-32 kat fazlası 6 dereceli depremdir. Küçük depremler olduğunda Deprem riski azaldı diyemiyoruz çünki büyük depremlerin habercisi olma ihtimalleride var. Depremleri onceden tahmin etmek icin bu kucuk depremler kullanilip belli bir noktada olmasi beklenir ve guvenlik tedbirleri alinir.

 

Deprem Oluşumu ve Dalgaları[9]: Depremler, birbirine göre hareket eden levhaların birbirleri üzerinde oluşturdukları kuvvetler dolayısıyla oluşan gerilim noktalarının kırılması ile oluşur. Depremler sonucunda bu sözü edilen kuvvetten doğan enerji açığa çıkar ve fay hareketi hızla gerçekleşir. Depremlerin merkezleri deprem bölgesinde ya da çevresinde bulunan en az üç deprem gözlem merkezinin deprem dalgalarını kaydettiği zamanlar doğrultusunda vektörel hesaplamalar ile belirlenir. Bir fay düzleminin bir uzunluğu ve bir derinliği vardır. Biriken enerjinin yarattığı hareket bu iki üzlem üzerinde gerçekleşir. Depremin başlangıç doktası derinliği ve konumu sabit bir nokta da olsa deprem fay düzleminin büyük bölümünü sarsabilir. Kırılma düzlemindeki yer değişimleri bu bilgiler ışığında modellenerek gerekli otoriteler tarafından ilan edilir. Bir depremin verdiği maddi hasar ve sebep olduğu can kayıpları zeminin direncine ve yapıların dayanıklı inşa edilip edilmediğine bağlıdır. Örneğin öyle bir manzara ile karşılaşılabilir ki aynı müteahhit tarafından yapılmış sitede bazı binalar fazla hasar almadan depremi atlatabilmişken bu binaların karşısındaki binalar yerle bir olmuş olabilirler. Bu durum dirençsiz zemin özelliklerine sahip noktalarda deprem dalgalarını daha şiddetli iletmesi ile açıklanabilir. Bir deprem 3 dalga halinde yayılır. Bunlardan ilki P wave denilen “compression” yani sıkışma dalgasıdır. Yayılma dalgası boyunca P dalgası açılma-kapanma meydana getirir. Bu dalga yıkıcı bir dalga değildir, yayılan ilk dalga ve zararsız bir dalga olması bakımından uyarıcı dalga olarak nitelendirilmesi yanlış olmaz. Dalgalarımızın ikincisi ise S wave dediğimiz düşey yönde hareket yaratan dalgadır. Yayılma hızı P dalgasından düşük olmasından dolayı deprem merkezinin etrafındaki noktalara P dalgasından sonra ikinci dalga olarak gelir ve yıkıcı etkisi olan bir dalgadır. Bu nedenle P ve S dalgasının arasındaki kısa süre kişilerin can güvenliklerini sağlayacak pozisyonlar ve hızlı önlemler almaları açısından oldukça kritik bir avantaj olabilir. Bu ehemmiyeti büyük zaman diliminin örneğin 1999 İzmit depreminde 40-45 saniye arasında olduğunu biliyoruz. Ayrıca Japonya’nın yakın zamanda geçirdiği depremlerde P dalgasını takiben vatandaşlara uyarı ve talimat mesajları ulaştırılmış, hayatta kalma şanslarını son bir eforla artırmaları sağlanmıştır. Bir diğer yavaş ve yıkıcı dalgamız bir yüzey dalgası olan Love wave’dir. Love dalgası yüzeyden ilerler ve oldukça yıkıcıdır. Bir dalganın hızı azaldıkça yıkıcı gücü artar, bu nedenle neyse ki düşük şiddetli dalgalar depremden etkilenen bölgelere ilk ulaşır ve adeta kapıya tıklatır gibi kendinden sonra gelecek yıkıcı dalgaların haberini verir. Rayleigh dalgası ise sıradışı özellikler gösteren bir dalga olmakla birlikte yayılma doğrultusunda hareket ederken aynı zamanda saatin ters yönünde harekete yol açar. Bir depremin başlangıç noktası ne kadar derinde yüzeyde yarattığı yıkıcı dalgaların büyüklüğü o kadar azalır. Depremin büyüklüğü logaritmik bir ölçüdür ve büyüklük ifade eden sayının 1 artırılması örneğin 5 ve 6 arasında 32 kat bir enerji değişimine tekabül eder.

 

Deprem Temel Bilgiler[10]: USGS adında bir dergi vardır. Bu dergi depremlerden sonra depremin etkilerinden ve depremin meydana geldiği yerler gibi bilgileri kamuoyununu bilgilendirme vazifesi vardır. Bir levha diğer bir levhanın altına giriyorsa bu bölgeye trench ya da dalma batma zonu adı verilir. Aynı depremin kırık düzlemine bakarken depremin derindeki başladığı yere iç merkez yüzeydeki konumuna dış merkez denilir. Kırık düzlemindeki renkler kayma derecelerini ifade eder ve bu renkler maviden kırmızıya doğru gittikçe kaymanın enerjisi artar. Vektörler levhaların birbirine göre hareket yönünü ve hareket hızını gösterir. Afet sonrası ve olduğu andaki durumların toplamına acil durum ve afet yönetimi denir. Deprem öncesi, yaşam alanlarının deprem direncine uygun olarak yapılması gerekir. İyi bir afet yönetimi ile saatler sonra bile insanların kurtarılabilir. 1992 de Erzincan da hastanenin yıkılmıştır ve çadır hastanelerin kurulması zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Afet açısından hastane gibi önemli bir binanın yıkılması yaralıların tedavisi açısından olumsuz etkilere sahiptir. Yıkılan binalar ve yıkılmayan binaların deprem direnci ya da oturmuş oldukları zeminlerin direnci açısından farklılıkları olabilir. Depremlerin cisim dalgası ve yüzey dalgası olarak ikiye ayrıldığından bahsedebiliriz. Cisim dalgalarının da p ve s olmak üzere ikiye ayrılır. P dalgasının yıkıcı bir dalgadır deprem öncesi uyarı sistemi gibi bir işlevi vardır. Bu nedenle p ve s dalgaları arasındaki zaman farkının erken uyarı açısından büyük öneme sahiptir. Bir bina s dalgasının düşey yöndeki hareketinin enerji transferini karşılayacak şekilde yapılması gerekliliğinden, bu hareketi büyütmeyecek zeminlerin yerleşim olarak seçilmesi gerekliliğinden veya binalara sismik isolator sistemi konarak bu enerjinin filtre edilebileceğinden bahsedebiliriz. Cisim dalgası (body wave) denmesinin sebebi yerin içinde temas etmediği yer kalmamasından gelmektedir. Yüzey dalgalarına bakacak olursak yüzey dalgası olduklarından hızları düşüktür. Bir dalganın hızının düşük olması yıkım gücünün büyük olduğu anlamına gelmektedir. Cisim dalgalarından sonra yüzey dalgalarının gelmektedir. Yüzey dalgalarından love dalgası: Yayılma doğrultusuna y ekseni boyunca hareket yaparak yayılmaktadır. Love dalgalarının genliği yüzeyde daha büyük, derinlere gittikçe genliğini azalmaktadır. Son olarak Rayleigh dalgasından bahsedecek olursak: Hareket doğrultusu boyunca ve saatin tersi yönünde bir yayılma gerçekleştirmektedir. Enerjileri love dalgasında olduğu gibi derinlik arttıkça azalmaktadır. Deprem büyüklüğünden bahsettik. Beklenen depremin büyüklüğünü önceden tahmin yapılmasının depremin afet yönetimi açısından önemli bir durumdur. Deprem dış merkezinin tespitinde en az 3 merkez kullanarak yapılmaktadır. Zamanında Çinlilerin kullandığı suyun dökülmesine dayalı geleneksel bir depremin büyüklüğünü anlama sistemi vardır.

 

Binalar’da Deprem Riski[11]: Deprem etkisinden sonra afet yönetiminin doğru yapılması çok önemlidir. Afetten sonra 72 saat içerisinde alacağımız önlemler hayat kurtarılmasını sağlar. Depremden korunmak için binaların doğru ve güçlü yapılması gerekiyor. Aynı şiddetli depremler olmasına rağmen bazı bölgelerde büyük ölçülerde yıkım olabilirken bazı bölgelerde doğru yapılar sayesinde minimum zarar ile atlatılan depremler olabiliyor. Depremlerde kısa bir süre içinde yaralıların çok yüksek sayılara ulaşması depremden sonra hastanelerdeki afet yönetiminin doğru planlanması sürecin yönetimi için önem teşkil ediyor. Binaların yıkılmasında 2 farklı husus var bunlardan biri binanın yapısının direnci diğeri binanın üzerine yapıldığı arazinin direncidir. 2 bina aynı kalitede yapılsa bile üzerine yapılan zemininin direnci düşük ise binaya ulaşan enerjiyi arttırdığı için binanın daha kolay yıkılmasına neden olabiliyor. Gerçeği, doğruyu bulabilmek için doğru soruları sormak gerekiyor çünkü bilgi ancak doğru sorular sorularak ve bunlara cevap arayarak bulunabiliyor.  6 ve 7 büyüklüğündeki depremler arasındaki enerji farkı çok yüksektir. 7 büyüklüğündeki bir deprem 6 büyüklüğündeki depremden 30 kat, 6 büyüklüğündeki bir deprem 5 büyüklüğündeki bir depremden 22 kat daha büyüktür. Deprem’in yerini bilmek için en az 3 tane istasyon bilinmesi gerekiyor. Bu 3 istasyondan varış zamanlarına göre daireler çizilir bu dairelerin kesiştiği nokta depremin gerçekleştiği noktadır.  

 

Deprem Terimleri[12]: Haiti depremi 12 Ocak 2010 tarihinde akşam saatinde derinlik olarak 13 km yerin altında 7.0 büyüklüğünde meydan gelmiştir. Bu depremden sonra 5 ve 5.9 büyüklüğünde birçok artçı şok meydana gelmiştir. Depremden yaklaşık 3 milyon kişi etkilenmiştir.  Ölü sayısı 50000-100000 arasındadır. Özellikle başkent Port-au-Prince’de büyük hasar meydana gelmiştir. Fay zonu doğrultusunu belirlemek için artçı şokların merkezlerini ele almamız gerekir. Bu deprem dalma batma deprem örneğidir. Depremin başladığı yere iç merkez (Hiposantr) ya da odak noktası denir. Dış merkez (Episantr) odak noktasına en yakın olan yer üzerindeki noktadır. Burası aynı zamanda depremin en çok hasar yaptığı veya en kuvvetli hissedildiği noktadır. İncelenen deprem haritasında farklı renklerle işaretlenmiş alanlar bu depremde yüzeydeki kayma ya da kırılmanın büyüklüğünü gösterir. Mavi olan alanlarda en az kırmızı alanlar en fazla etkilenen yüzeylerdir. Depremler bir açığa çıkan enerjinin bir yüzeyin direncini kırmasıyla oluşur.  Bir fay düzleminin doğrultusu, derinliği ve uzunluğu bulunur. Bir kırılmada harekete geçen aktif alanı ifade eder. Deprem düzlemindeki yer değiştirmenin modellenmesi bu amaçla yapılır.  Afet sonrası yönetimi sağlık yönetimini zorunlu hale getiriyor. Hastanelerin depreme dayanıklı olması afet sonrasında sağlık ihtiyacının karşılanması açısından son derece büyük önem arz etmektedir.   Depremler sismik dalgaların oluşmasına neden olur. Temelde cisim dalgaları ve yüzey dalgaları olarak ikiye ayrılır. Cisim dalgaları P ve S dalgalarıdır. En hızlı hareket eden deprem dalgalarına P dalgaları denir. P İngilizce primary (ilk veya birincil) anlamındadır, çünkü uzakta meydana gelen bir depremden bir sismografa ulaşan ilk dalgalar bunlardır. P dalgaları bir noktadan geçerken bu noktadaki madde önce ileri sonra geri hareket eder (Açılma kapanma hareketi). P dalgalarını hareket ederken bir akordiyon gibi sıkışıp açıldığını görürüz. P dalgalarının hızı saniyede 5 km ile 8 km arasındadır. En hızlı hareket eden deprem dalgalarının ikincisi S dalgalarıdır. S dalgalarının adı İngilizce secondary (ikincil) kelimesinden gelir. Bu dalgalar uzaktaki bir depremden bir sismografa p dalgalarının ardından ikinci ulaşan dalgalardır. Dolayısıyla yeryüzünün yüzeyinde yayılma hızları saniyede 3 km ile 4,8 km arasındadır (P dalgasından daha yavaş). S dalgaları enine dalgalardır. Bu nedenle yıkıcı dalgadır. Yüzey dalgaları Love ve Rayleigh Dalgalarıdır. Yüzey dalgalarından hızlı hareket edenine, İngiliz bilim insanı A.E.H Love’ı onurlandırmak için, Love dalgaları denmiştir. Love dalgaları yer yüzeyini yanlara doğru hareket ettirir ve yeryüzünde yarılmalara neden olur. İkinci tür ve daha yavaş hareket eden yüzey dalgası olan Rayleigh dalgaları ise, 1880’lerde bu dalgaların varlığını öngören John William Strutt’u (Lord Rayleigh) onurlandırmak için onun adıyla anılır. Depremde hissedilen sarsıntıların çoğunun nedeni Rayleigh dalgalarıdır. Saatin tersi yönünde bir hareketi vardır.

 

Fay Düzlemi ve Dalgalar[13]: Haiti 12 Ocak 2010 yılında meydana gelmiştir. Büyüklüğü 7dir.Depremden 3 milyon kişi etkilenmiştir.50.000-100.000 ölüm kaydedilmiştir. Meydana gelmiş olduğu alan oldukça aktiftir. Dalma batma olduğunu söylemiştik. Bir depremin dış merkezinde o depremin yüzeydeki yerini ya da derindeki odak yerini görebiliyoruz. Asıl bilgiyi ise kırık düzlemi boyunca kayma bilgilerinden anlıyoruz. Fay düzlemi boyunca biriken enerji değişkendir.  Bir fay düzleminin doğrultusu ve uzunluğu vardır. Kırılmada harekete geçen aktif alan büyüklüğünü gösterir. Farklı enerji birikimleri gözlenmektedir. Enerjiye bağlı yer değiştirme ne kadar büyükse toplam enerji de o kadar büyüktür. Başladığı noktadan düzlemi boyunca devam eder. Depremin yaşanmış olduğu alanda insanlar da yaşıyorsa buna afet denir. Afet yönetiminde çalışanlar insanları depremden saatler sonrasında dahi kurtarabilir. Bunların yaşanmaması için depreme dirençli binalar yapılması, şiddetine karşı güçlü olması önemlidir. Bu noktada binalar dışında afet yönetiminin de doğru yapılması aynı derece önemlidir. Deprem dalgaları temelde ikiye ayrılır. Yüzey ve P,S. P dalgaları yayılma yönünde açılma sıkışma şeklindedir. S dalgası ise dalga dalga gelir. Daha yıkıcıdır. P gibi uyarıcı değildir. Uyarı sistemleri arasındaki zaman farkına dayanır. Bir binanın S dalgasının düşey yönündeki aşağı yukarı hareketine karşı durabilecek şekilde yapılması lazım. Zeminin de bunu büyütmeyecek şekilde seçilmesi gereklidir. Yüzey dalgaları yıkmayı sever. Hızı düşüktür.Aşağı yukarı dalgalara maruz kalınılır.Yüzeyden derine doğru enerjisinin düşmesi ayırt edicidir.Derinliği artıkça genliği düşer.Frekansı derinliğe bağlı değişir.Rayleigh dalgaları ise saatin ters yönünde yayılma yapar.

Deprem Büyüklüğü Ve Deprem Sonrası[14]: Haiti depremi 12 Ocak 2010 yılında meydana gelmiştir. Hattının basketine 25 km uzaklıkta büyüklüğü 7.0 olan ve akşam saatlerinde meydana gelmiştir. Ölüm sayısı 50 bini bulmuştur. 3 milyon kişi bu depremden etkilenmiştir. Depremin yatay bir mekanizması vardır. Yatay bir mekanizma olmasını depremden sonra meydana gelen artçı depremler ile belirliyoruz. Bu sayede depremden doğrultusunu bulabiliyoruz. Kırık düzleminden depremi inceleyebiliriz. Bir depremin başından sonuna kadar kırılmasının bir fay düzlemi boyunca izlendiğini görüyoruz. İlk başta büyük yüksek bir kırılma sonra daha küçük kırılma oluşmuş. Bu deprem birbirinden yönleri ve hızları farklı iki levhanın direnç noktalarını kırmasıyla meydana gelmektedir. Fay düzlemini inceleyerek enerjinin en çok nerde biriktiğini görebiliriz. Depremin olduğu yerse yaşam varsa insanlar varsa bu duruma afet diyoruz. Afet sonrası durumlar ve afet sonrası durumlara da acil durumlar veya afet yönetimi diyoruz. Deprem anında ve depremden sonraki 72 saatte yapılması gerekenler hayat kurtarabiliyor. Hayat kaybını önlenmesi veya azaltılması için apartmanları binaları okulları hastaneleri depreme uygun bir şekilde yapılması gerekiyor veya güçlendirilmesi gerekiyor. Karşılıklı iki binanın birinin yıkılmasının sebebi ya bir binanın direnci diğerine göre farklı olabilir ya da binaların dirençleri aynıysa bu sefer de binaların bulunduğu zeminlerin dirençleri birbirinden farklı olabilir. Bu sebepten dolayı yıkılmış olabilir. Deprem uyarı sistemi P dalgasının doğru bir şekilde kaydedilmesine bağlı olarak çalışıyor. Çünkü P dalgasının hızı S dalgasından hızlıdır. S dalgası daha yıkıcı bir dalgadır. İstanbul depreminde P dalgası ile S dalgası arasında 45 saniye süre farkı vardı. Bu yüzden P dalgası güçlü bir uyarıdır. Love dalgaları yıkıcı dalgalardır. Love dalgasının hızı düşüktür. Bir dalganınım hızının düşük olması yıkıcılığı arasında ters orantı vardır. Rayleigh dalgası love dalgası bir yüzey dalgasıdır. Hareket doğrultusu boyunca yayılıyor ama saatin tersi yönünde yayılıyor. Love ve rayleigh dalgasında derinlik arttıkça gemlik azalıyor. P ve S dalgaları cisim dalgalarıdır. P dalgası tek yönde hareket var. S dalgasından hem boyuna hem enine hareket var. Depremin büyüklüğü önemlidir. 5 büyüklüğünde ki bir deprem ile 6 büyüklüğünde ki deprem ile arasında ki fark 30 kattır yani 30 tane 5 büyüklüğünde ki deprem ile 6 büyüklüğünde ki bir depremin enerjileri eşittir. 6 büyüklüğünde ki bir depremden önce ki 5 büyüklüğünde ki depremler 6 büyüklüğünde ki bir depremin habercisi olabilir Beklenen bir depremin büyüklüğü nedir önemli bir sorudur. Çünkü beklenenin depremden sonra ki yıkıcı etkileri önlemede ve gerekli acil durum yönetimin sağlanmasında büyük faktördür. Bu yüzden acil durum yönetiminin için depremin büyüklüğü önemlidir. Depremin yerini bilmek önemlidir. Verdiği hasarın derecesinden dolayı bilmek önemlidir. Depremin yerini en az 3 farklı bölgeye giden sinyallerle ulaşılır.

DERS -03

Depremin[15] Büyüklükleri arttıkça depremin meydana getirdiği kırılma büyüklükleri artar .Türkiyenin En büyük depremi 1939 Erzincan depremidir, büyüklüğü 7.8 -di. Bu depremin ortaya getirdiği kırıklık uzunluğu 320 km-dir. Bir depremin kırık boyuyla beklenen depremin büyüklüğü orantılı olarak değişiyor. Depremin büyüklüğü aynı olsada o depremdeki kırılma mekanizması farklı olmasını bağlı olarak bu kırık büyüklükleri depremin büyüklüğü artsa dahi aynı olmasına neden olabilir. Depremin süresi önemlidir Erzincan depreminde 52 saniyede  yaklaşık 32 bin insan hayatını kaybetmiştir. Depremin şiddeti yoktur. Depremin büyüklüğü vardır. Depremin büyüklüğü ölçülür ve kendini farklı şiddetlerde hissettirir. 6.2 ,5.7 ve s. Böyle deprem şiddeti denilmez deprem şiddeti 5 dir 6 dır 7 dir  8 dir 9 dur 10 dur tam sayıdır küsuratı olmaz. Küsüratı olanlar 6.2 ,5.6 , 8.7ve s. Bunlar deprem büyüklüğüdür. Depremin büyümesi daha fazla enerjinin açığa çıkmasıdır. Şiddet uzaklaştıkca azalır. Depreme yakın olursak Fazla etkileniriz ama Depremden uzaklaştıkca şiddet azaldığı için güvende olma ihtimalimizde artar.  Jeofizik lokal zeminde önemlidir. Zemin direnci daha iyi olan yer depreme yakın olsa dahi , depremden uzakta olan zemin direnci daha düşük olan yerin ondan daha fazla zarar görmesi mümkündür. Depremin şiddetini büyüklük ,uzaklık ve jeofizik lokal zemin kontrol eder. Havada bulut görmemiz Orada Deprem olucağı anlamına gelmez. Gerçek dışı birşeydir bilimle alakası yoktur. Depremin yapısal olan ve yapısal olmayan etkisi vardır. Yapısal şiddet binanın yapı olarak çökme durumudır. Yapısal olmayan binanın içersindeki eşyalar düşmesidir binanın tamamen çökmesi değildir. Depremden sonra yolların kullanılması çok önemlidir. Yardım ekiplerinin Yardım edecekleri insanlara ulaşmaları için çok önemlidir.

 

Depremlerin Enerjisi ve Kırıklar[16]: Farklı deprem ölçüm merkezlerinin farklı yayınladığı veriler zaman zaman bir depremin büyüklüğü hakkında kafa karışıklığına mahal verebilir. Bu tip farklılıklar da afet yönetim sistemlerinin kaynak ve personel atamalarında yetersizlik ya da fazlalığa neden olabilir. Bu nedenle her ne kadar farklılıklar meydana gelebilse ve depremin büyüklüğünün en üst doğrulukta ilanı afet yönetimlerinin başarısını önemli ölçüde etkiler. Depremin büyüklüğü arttıkça zemindeki yapılar ve kişilere vereceği zararla birlikte zeminde oluşturduğu kırık ve yarıklar da onunla birlikte büyüme gösterir. Bunu söylemiş olmakla beraber ayrıca belirtilmeli ki bir depremin yarattığı kırık ancak ve ancak onun büyüklüğüne değil, depremin meydana geldiği mekanizmaya ve zemin özelliklerine de oldukça bağlı bir parmaetredir. Bir kırık deprem merkezinden çok uzaklarda noktalara deprem enerjisini taşıyabilir ve bu uzak noktalarda bir afet halinde ehemmiyet arz eden hastane lere yapısal ve yapısal olmayan hasarlar verebilir ve yol altyapılarını bozabilir ve de dolayısıyla hastane personelinin hastaya ya da hastanın hastaneye yetişmesi sekteye uğrayabilir. Bu tip aksaklıkların can kaybıyla sonuçlanması kuvvetle muhtemeldir. Türkiye’nin en büyük depremi 26 Aralık 1939 yılında Erzincan’da yaşanmıştır. Bu deprem gece yarısı gerçekleşen bir deprem olmakla beraber 52 saniye gibi kısa bir sürede gerçekleşmiş ancak 32.000 can kaybına sebebiyet vermiştir. 1923 yılında Japonya’da yaşanan bir deprem ise tamı tamına dört dakika sürmüştür ve bu depremdeki can kaybı 1939 Erzincan depremine kıyasla neredeyse 4 kat fazladır. Bu da gösteriyor ki deprem süresi uzadıkça yol açtığı can ve mal kayıpları da bü süreyle birlikte artmaktadır. Meydana gelen bir depremin şiddeti, o depremin en başta büyüklüğüne bağlıdır. Tabii ki deprem büyüklük ölçüsü lineer değil logaritmik bir parametreyi ifade ettiğinden sayısal olarak az gözükebilen değişiklikler aslında depremin enerjisinde onlarca kat farka tekabul edebilir. Aynı zamanda depremin merkezine olan uzaklık şehirleri, binaları ve bireyleri tabii ki yapıların depreme karşı dayanıklılıklarına ve zemin özelliklerine de bağlı olmakla birlikte, arttıkça depremin sebep olacağı hasar azalma gösterir. Bir depremin yüzeydeki şiddetini belirleyen bir diğer önemli unsur ise bulunulan bölgenin jeofiziksel zemin özellikleridir. Bazı zeminler vardır ki deprem enerjisini iyi absorbe ederler ve yüzeye daha düşük bir yüdesini iletirler ve bazı zeminler vardır ki deprem enerjisi onların direncini büyük kolaylıkla kırıp yüzeyde yüksek tharibata neden olabilecek bir şekilde yıkıcı bir kuvvetle çıkar. Bunun önemini gösterecek etkileyici öneklerden biri de 1999 İzmit depremidir. İstanbul’un Kadıköy ilçesi İzmit’e Avcılar’a kıyasla daha yakın olmasına rağmen dirençli bir zemine sahip olduğundan fazla tahribata uğramazken Avcılar tabiri caizse yerle bir olmuştur ve bu ilçede Kadıköy’den kat kat fazla can kaybı yaşanmıştır.

 

Depremin Büyüklüğü ve Şiddeti[17]: Depremin büyüklüğü hakkında temel konulardan bahsettik. Depremin büyüklüğü artıkça tekrarlanma süresinin azaldığından, yüzeyde meydana gelen kırılmaların arttığından, kırığın uzunluğunun arttığından bahsedebiliriz. Bu depremler de ardışık iki birimin arasındaki enerji farkı 30 civarıdır. Depremin oluş süresi verilen zararı ve dolayısıyla depremin risk faktörlerini arttırır. Bu konuyla alakalı olarak Japonya ve Erzincan depremleri karşılaştırılabilir. Ayrıca depremin gelişimi ile ilgili olarak, depremin derinliğine iç merkez, yüzeydeki dış dökümüne ise dış merkez adları verilir. İç merkezde oluşan kırılma yolları dağılma yönlerine göre tek veya iki yönlü deformasyon olarak adlandırılır. Depremde dış merkezin tespiti önemlidir. 1990’dan önce kabaca hesaplanan yüzeyin günümüzde ± 5km sapma ile hesaplanabilmektedir. Deprem şiddeti ile alakalı konulara geçecek olursak deprem şiddetini belirleyen üç faktör üzerinde durabiliriz: Büyüklük, uzaklık ve Jeofizik lokal zemin. Çıkan enerji yani büyüklük azaldığında, depremin merkezinden uzaklaşıldığında ve zemin direnci yani Jeofizik lokal zemin arttığında şiddetin azaldığını söyleyebiliriz.  Fay hattı üzerine ev kurmanın tehlikelerinden bahsettik. Deprem bulutu kavramının bilimsellikten ne denli uzak olduğunu vurgulayarak yapısal ve yapısal olmayan şiddetten bahsettik. Yapısal şiddet ise binanın yıkılması ile alakalı olduğu, küsuratsız rakamlardan oluştuğunu ve en yüksek 10 şiddetinde olabileceğini söyleyebiliriz. Yapısal olmayan şiddet binaların yıkılmayıp içindeki eşyaların zarar görmesi ile alakalı olduğu ve raporlara göre %55-60 seviyelerine kadar çıkabildiğini söyleyebiliriz.

 

Deprem Şiddeti ve Büyüklüğü:[18] Depremlerin büyüklükleri arttıkça, depremlerin yüzeyde oluşturduğu kırılma büyüklüklerininde artmış olduğunu anlıyoruz. Öğreneğin Erzincan depreminin 7.9 büyüklüğünde olan depremin yüzeyde yarattığı kırık uzunluğu 320kmdir. Bu kırılma Kuzey Anadolu fay hatının 3de 1'i büyüklüğündedir. Bu kırık boyunca olan yerşelim bölgelerinin büyük hasarlar aldığı bilinmektedir. Depremin büyüklüğü artması genellikle yüzeyde yarattığı kırılmayıda arttırır ama deprem büyüklüğünün yanında depremin kırılma mekanizmasınada bağlıdır. Depremlerin yüzeyde yarattığı etki depremin oluş süresi ilede doğrudan ilişkilidir depremin süresi uzadıkça yarattığı tahribat atar. Depremin şiddetini arttıran bazı faktörler vardır. Bunlardan biri büyüklüktür. Depremin büyüklüğü depremin açığa çıkardığı eneji boyutudur ve depremin büyüklüğü gösterirken kullanılan sayısal veriler aritmetik olarak artmasına rağmen depremin çıkardığı enerji logaritmik olarak arttığı için iki büyüklük arasında çok büyük enerji farkları vardır buda depremin yüzeyde oluşturduğu etkiyi fazlasıyla değiştirir. Faktörlerden biride uzaklıktık kent merkezleri veya yaşam alanları kırık oluşan faya yakınlığı arttıkça depremin şiddeti artar. En önemli faktör jeofizik lokal zemindir. Zeminin direnci yüksek olan yerlerde binalarda oluşan yıkım ve hasar büyüklüğü azalır. Havada bulut varken depremin olma ihtimalinin artması gibi bir durum söz konusu değildir. İnsanları korkutma amaçlı bir söylenti olduğu söylenebilir. Depremin maksimum şiddeti 10 olarak gösterilir. Depremin şiddeti 10 olduğunda binaların tamamen yıkılmasına neden olur. Depremin yapısal şiddeti binaların göçmesinde etkiliyken, yapısal olmayan şiddeti ise binaların içindeki eşyaların zarar görmesine neden olur.

Deprem Şiddet İçerir[19]: Depremin büyüklüğü arttıkça depremin yüzeyde meydana getirdiği kırılma büyüklüğü de artar. Türkiye’nin en büyük depremi 26 Aralık 1939 yılında gerçekleşen 7.9 büyüklüğündeki Erzincan depremidir. 52 saniyede 32000 insanın öldüğü bir depremdir. Bu depremin yüzeyde meydana getirdiği kırılma büyüklüğü 320 kilometredir.  Bu uzunluk neredeyse Kuzey Anadolu fay hattının üçte birlik kısmına denk gelir. Bu deprem sadece Erzincan’ı değil ülkenin büyük bir bölümünü etkilemiştir. Farklı büyüklükteki depremlerde kırılma büyüklüğü aynı olabilir. Bu durum kırılma mekanizmasının farklı olmasıyla açıklanabilir.1 Eylül 1923 yılında Japonya’nın Tokyo şehrinde aynı büyüklükte bir deprem meydana gelmiş olup yaklaşık 4 dakika sürmüştür. Bu deprem 144000 insanın ölmesine neden olmuştur. Can kaybının fazla olması depremin daha uzun sürmesine bağlıdır., Depremin şiddetini belirleyen birtakım unsurlar vardır. En önemlilerinden biri depremin büyüklüğüdür. Depremin büyüklüğü; deprem sırasında açığa çıkan enerjinin bir ölçüsü olarak tanımlanmaktadır. Büyüklük arttıkça şiddet de artacaktır. Şiddeti belirleyebilecek bir diğer unsur kırılma hattına yani fay zonuna olan uzaklıktır. Fay zonuna olan uzaklık arttıkça şiddet o derece azalır. Deprem şiddetini belirleyen en önemli faktör jeofizik lokal zemin özelliğidir. Jeofizik zemin direnci düşük bölgelerdeki depremin şiddeti daha büyüktür. Sismolojiyle meteoroloji arasında hiçbir ilişki yoktur. Deprem bulutu gibi bir durum yoktur. Gerçekdışı bir olaydır.  Depremin maksimum şiddeti 10’dur. Maksimum hasara yol açar ve açıkça olağanüstü bir felaket tablosudur. Depremin yapısal ve yapısal olmayan şiddet olmak üzere 2 tür elemanı vardır. Binalarda kolon, kiriş, döşeme, temel gibi taşıyıcılık özellikleri olan elemanlar yapısal elemanlar olarak adlandırılır. Yapısal olmayan elemanlar, bir binanın taşıyıcı sistemi haricindeki bütün kısımları ve binanın içindeki unsurlardır. Diğer bir deyişle, kolon, kiriş, taşıyıcı duvar, çatı ve temel haricindeki tüm elemanlardır. Aydınlatma elemanı, pencere, ofis makinası, mobilya, raflarda saklanan veya duvara asılı olan tüm eşyalar, yapısal olmayan temel elemanları oluşturur. Hastane özelinde yapısal olmayan elemanların da yapısal elemanlar kadar yüksek maliyetli olduğu düşünüldüğünde bu konuda da önlem almak zorunluluk haline gelmelidir. Yapıların sadece yapısal olarak depreme dayanıklı olması oluşacak riskleri önleme konusunda yeterli değildir. Deprem esnasında yapılar depreme karşı ne kadar dayanıklı olursa olsun, yapısal olmayan elemanlardan dolayı gerçekleşebilecek riskler her zaman mevcuttur.  Afet lojistiği; olağanüstü durumlardan etkilenen, yardıma ihtiyacı olan, zayıf ve muhtaç insanlara yardım edebilmek için, insanların, kaynakların, teknik imkanların ve bilginin toplanmasını kapsayan sistemler ve süreçler olarak tanımlanmaktadır. Bir afet durumunda lojistik sağlanamazsa afetin boyutlarının büyümesine sebep olabilir.

 

Depremin dış merkezi ve şiddeti[20]: Depremlerin farklı büyüklükleri,şiddetleri ve hasarları var. Depremlerin büyüklükleri arttıkça tekrarlanmaları kısalır. Benim anladığım kadarıyla 7 büyüklüğündeki ile 8 büyüklüğündeki depremler arasında 1 fark olmasına rağmen hasarları arasındaki fark devasadır.  Depremlerin meydana geldikleri merkeze dip yüzeydeki karşılığına  dış merkez denir. Pekçok noktaya yayılışı devam eder. Belirli noktalarda biriken enerji çok olduğunda büyük kırılmalarla  karşımıza çıkar. Buradan depremin başladığı nokta kadar devam ettiği yerlerin de önemini çıkarabiliriz. Depremin büyüklüğü ve dış merkezi sivil halk için oldukça önemlidir. Orada meydana getirdiği hasarla bağlantılıdır. Erzincan depreminden bahsedecek olursak 7.9 büyüklüğüyle yüzeyde meydana getirdiği hasar da büyüktü. Kırık boyuna yakın olan herkesin depremden etkilendiğini de çıkarabiliriz. 32.000 insan 52 saniye sürede kaybedilmiştir. Yine aynı büyüklükte bir başka depreminse süre farkından dolayı doğurduğu sonuçların yani verdiği hasarın farklı olduğunu görebiliyoruz. Depremin büyüklüğünün enerjisiyle logaritmik artışından söz etmiştik. Uzaklığıyla ise etkisi gittikçe azalır. Sonuncu olarak da zemin farkından bahsedebiliriz. Zemin direnci düşük olan yerlerde depremin etkisinin de büyük olması beklenir. Üçü de depremin şiddetini etkileyen unsurlardır. Depremin maksimum şiddeti 10dur. Binalar bu şiddete dayanamaz. CA ve ülkemizdeki kuzey Anadolu fay hattı oldukça tehlikeli fay hatlarıdır. Binaların dışı kadar içinde meydana getirdiği hasar da aynı derecede önemlidir. Bir hastaneyi göz önünde bulundurursak tıbbi malzemelerin kullanılamaz duruma gelmesi herkes için büyük sorun olacaktır. Yine ulaşımın iletişimin kesilmesi de bir başka sorundur.

 

Depremin Şiddeti ve Büyüklüğü[21]: Depremin büyüklüğü arttıkça depremden dolayı oluşan kırılma miktarı da artar. Türkiye’de gerçekleşen en büyük deprem Erzincan’da 26 Aralık 1939 gece yarısı Erzincan’da meydana gelen deprem Türkiye’nin en büyük depremi sadece 1 dakika da 32 bin insan hayatını kaynetmiştir. Büyük deprem sonucuna gerçekleşen yüzey alanın da meydana gelen deformasyon çok fazla olur. Bazı depremlerde deprem büyüklük aynı olsa da deprem sonrası oluşan kırılma mekanizması farklı olursa depremlerin şiddetleri birbirinden farklı olur. Depremin büyüklüğü arttıkça depremin büyüklüğü ile doğru orantılı bir şekilde depremin süreside artar.26 Aralık 1939 Erzincan depremi 52 saniye sürmüştür. Japonya’da gerçekleşen aynı büyüklükte bir deprem yaklaşık olarak 4 dakika sürmüştür. Depremin şiddeti ile büyüklüğü tanım olarak genelde yanlış kullanılmaktadır. Depremin şiddeti değil de büyüklüğü demeliyiz.7.1 şiddetinde deprem dememiz yanlış olur. Şiddet bir tam sayıdır. Depremin şiddeti; herhangi bir derinlikte olan depremin, yeryüzünde hissedildiği bir noktadaki etkisinin ölçüsü olarak tanımlanmaktadır. Diğer bir deyişle depremin şiddeti, onun yapılar, doğa ve insanlar üzerindeki etkilerinin bir ölçüsüdür. Bu etki, depremin büyüklüğü, odak derinliği, uzaklığı, yapıların depreme karşı gösterdiği dayanıklılık dahi değişik olabilmektedir. Şiddet depremin kaynağındaki büyüklüğü hakkında doğru bilgi vermemekle beraber, deprem dolayısıyla oluşan hasarı yansıtır. Depremin büyüklüğü: Kırılan yerkabuğu yüzeyinin büyüklüğünü ve dolayısıyla ortaya çıkan enerjinin düzeyini belirten bir ölçüdür. Batı dillerinden aktarımla “magnitüd” olarak da adlandırılır ve bu nedenle M harfiyle gösterilir. Büyüklük; aritmetik değil, logaritmik olarak artar. Yani her bir tam sayı arasında 10 kat fark vardır. Depremin büyüklüğü arttıkça depremin enerjisi doğrusal değil logaritmik bir şekilde büyür. Depremin uzaklığı arttıkça şiddeti azalır. Deprem fayının geçtiği yere bina veya herhangi bir yerleşim yeri yapılmamalıdır. Fay hatlarına uzak yerlere yerleşim yaparak depremin şiddetini azaltabiliriz. Depremde jeofizik önemlidir. Avcılarda jeofizik gemin direnci Kadıköy’den daha düşüktür. Kadıköy’de gemin direnci Avcılardan daha büyüktür. Bu sebepten dolayı Kadıköy’de oluşan deprem hasarı Avcılar’da oluşan deprem hasarından daha azdır. Özet olarak şu şekilde diyebiliriz: Depremin şiddetini depremin büyüklüğü, depremin yerlim yerine, okullara, hastanelere uzaklığı ve depremin gerçekleştiği yerin jeofizik profili belirler. Deprem bulutları, depremden önce belirdiği iddia edilen bulutlardır. Bulutlar ile depremin gerçekleşmesi arasında herhangi bir ilişki yoktur ve bu olay bilim ve fizik dışı kabul edilir. Bir depremin maksimum şiddeti 10 büyüklüğündedir. Deprem yapısal veya yapısal olmayan şekilde 2 tür şiddeti oluyor. Yapısal olmayan depremlerde ev içinde ki hastane içindeki eşyalar yıkılıyor. Hastanede içinde ki malzemelere zarar veriyor ve bu malzemelerin deprem zamanında eksikliği büyük sorun yaratabilir. Büyük bir depremden sonra lojistik de çok önemlidir. Afet durumu olduğu için insanlara ulaşım mümkün olmalıdır.

DERS -04

Fema-Amerikan[22] Acil durum ve yardım Teşkilatı anlamına gelir. Riskin olması için bi tehlikenin olması gereklidir. Mesela Ateş varsa orda yanma tehlikesi vardır. Tehlikeler doğa kaynaklı ola bildiği gibi insan kaynaklıda olabilir. Genel olarak riski büyüten iki fonksiyon var . Birincisi Tehlike İkincisi Hasar görebilirliyi. Deprem Riskinin Unesco Tarafından Tanımı - Sismik Tehlike, Hasar Görebilirlik, Etkilenme, Maliyet. Hastanelerdeki riski değiştirmemiz için öncelikle tehlikeyi bilmemiz gerekir. Tehlikenin Düşük, orta ve ya Yüksek Olup olmadığını bilmemiz gerekir. 2019 yılından sonra tehlike durumu bölgesel olmaktan çıkıp noktasal tehlike belirleme durumu olmaya başladı. Özellikle Hastane yapılarının bulunduğu bölgedeki tehlike durumunun belirlenmesi gerekiyor. Buradaki Tehlike durumu Hastanenin bulunmuş olduğu zeminin depreme etki gücü depremin etkileme kuvvetine göredir. Etkileme kuvveti depremin maksimum etkisidir hesaplanabilir. Bu tehlikeye bagli olarak bu binaya hasar gelebilir. Deprem olmadan depremin olucağını tahmin ettiğimiz bölgede depremde etkilenmesi yüksek ihtimal olan binaları depreme karşı dayanıklı hale getirmemiz gerekir. Bunun için ne kadar maliyet gerektiğini bulmamız ve ondan  sonra ne kadar falza önlem alabilirsek o kadar fazla önlem almaya başlamamız lazım. Maliyet aynı zamanda bi deprem olduktan sonra acil durumlara harcanmak için biriktirilib bekletilmelidir. Türkiye Avrupada deprem bakımından tehlikeli bölgelerdendir. Deprem tehlikesinin yüksek olması deprem etkisinin yüksek olucağı anlamına gelmez. Mesela Japonyada 7 büyüklüğündeki deprem insanları korkutmuyor insanların ölümüne sebep olmazken Aynı büyüklükdeki deprem Türkiyede ağır hasarlara yol açabilir. Yani deprem tehlikesi deprem riski anlamına gelmez. Katı ve dirençli temel kaya üzerindeki hastanelerin aslında deprem küvvetini fazla hissetmediklerini çünkü bu tür dirençleri zeminlerde deprem  dalgasının fazla büyümediği beklenen maskimum iyme büyüklüğünün fazla olmadığını bilmeliyiz. Bu yüzden de bu tür zeminde olan hastaneler kolay kolay yıkılmaz . Yine bu sebeple  da ha yumuşak zeminde olan hastanelerin yıkılma ihtimalleri daha fazladır.

 

Deprem Risk ve Tehlike Kavramları[23]: Dersin girişinde FEMA programından bahsedildi ve dersimizin tıp ve sağlık alanında çalışanlar için geliştirildiğini, bizim dersimizde jeofizik ve sismoloji ile zenginleştirilerek uyarlanmış olduğuna değinildi. Risk kavramı UNESCO’nun tanımına göre Sismik tehlikenin -deprem büyüklüğüdür-, yapısal veya yapısal olmayan hasar getirebilme, etkileme -şiddetle ölçülür- ve maliyet olduğundan bahsedebiliriz. Bu kavramlar birbiriyle bağlantılı olduğu söyleyebiliriz. Tehlike sabittir, etkilenme durumu ve hasar bırakma durumu tespit edilir, maliyeti belirlenerek risk en aza indirilir. Risk doğa veya insan kaynaklı olabilmektedir. Ayrıca tehlike ve risk doğru orantılı değildir. Tehlike fay hattı boyunca aynıdır, risk kayıpla bağlantılı olup bina ve jeofizik direnç durumuna göre farklılıklar gösterebilmektedir. Deprem tehlikesi yüksek olan Japonya ile Türkiye’deki depremlerde yaşanan can ve mal kayıplarındaki fark derste vurgulanmıştır. Depremlerde binalar kadar zeminlerde çok önemli olduğu aşikardır. Bu yüzden hastanelerin direnci yüksek zeminlere kurulması gerektiği ve direnci düşük zeminlerin tehlikeyi riske çevirdiği sonucunu çıkarabiliriz. Ek olarak deprem haritalarından bahsedecek olursak: Haritalarda risk, çoktan az doğru, Kırmızı, yeşil ve sarı ile gösterilmektedir. Ayrıca bu haritaların dayanağı olarak AB tarafından oluşturulmuş Tarihsel Deprem Kataloğu gösterilebilir. Bu haritaya göre tarih boyunca, en büyük depremlerin büyük bir kısmı tehlike haritasında en tehlikeli olarak gösterilmiş Anadolu’da yaşanmıştır ve bu depremlerin çok büyük kısmı İstanbul’u etkilemiştir. F ve S dalgalarından bahsettik.

 

Deprem riskini büyüten faktörler: Derste aldığımız eğitimin FEMA standartlarında olduğundan bahsedildi. Bu standartlar sayesinde verilen dersin uluslararası standartlarda olduğu vurgulandı. Sağlık personellerinin deprem esnasında içinde bulundukları yapısal olmayan hasarlardan nasıl korunacağının bu dersin amaçlarından olduğu belirtilmiştir. Depremin 2 tür kaynağı olduğu ve bu kaynakların doğal kaynaklı veya insan kaynaklı olabileceği söylendi. Depremlerde riski büyüten 2 faktör olduğundan ve bu risklerin biri tehlike diğeri ise hazar görebilirlik olduğundan bahsedildi. UNESCO'nun riski büyüten faktörler tanımının ise 4 tane olduğu önceki 2 faktöre ek olarak etkilenme ve maliyet eklendiği gösterildi. Hastanelerde riski belirleyebilmek için öncelikle tehlikeyi belirlemenin önemli olduğuna vurgulandı. Bu tehlikenin hastanenin bulunduğu zeminin depremden etkilenme kuvveti olduğu söylendi. Tehlike belirlendikten sonra zemin üstündeki binanın depremden etkilenme durumuna göre neler yapılabileceğinin belirlenmesi gerektiği ve alınacak önlemlerin maliyetinin göz önüne alınarak olası bir hasardan kaçınılabileceğinden veya en azından hasasın azaltılabileceğinden bahsedildi. Türkiye'nin Avrupa’da deprem riskinin en yüksek yerlerden biri olduğu gösterilmiştir. Avrupa’da daha önce olan bütün depremlerin gösterildiği bir kaynaktan yararlanılarak ülkemizdeki deprem riskinin yüksek olduğunu gösterildi. Deprem dalgalarının farklı zeminlerdeki binalara etkileri gösterildi. Deprem riskinin azaltılmasında binaların katı ve direnci yüksek zeminlere yapılmasının önemine vurgu yapıldı. Deprem dalgalarının zemin direncine bağlı olarak küçülüp büyüyebildiğinden bahsedildi.

 

Deprem’de Zemin Etkisi[24]: FEMA (Federal Emergency Management Agency), afetlerde koordinasyon sağlama amacıyla Amerika’da kurulmuş bir kurumdur. Türkiye’deki karşılığı olan teşkilat İçişleri Bakanlığı’na bağlı olarak çalışan AFAD (Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı)’dır. Depremlerde riski asıl etkileyen sismik tehlike ve hasar görebilirliktir. Bunun yanında UNESCO etkilenme ve maliyeti de risk grubu içinde tutmaktadır. Hastanelerde tehlikeyi oluşturan başlıca unsur kurulmuş olduğu zemindir. Depremin bu zemine uyguladığı etkileme kuvveti tehlikeyi oluşturur. Depremin etkileme kuvveti, zemindeki maksimum neden olacağı ivme değerinin belirlenmesine yardımcı olur. Riski etkileyen durumlar içinde tehlike bir sabittir. Maliyeti oluşturarak etkilenmeyi azaltırsak hasarın boyutunu da azaltmış oluruz. Bu bakımdan risk kontrol edilebilir bir durumdur.  Avrupa Birliği tarafından oluşturulan Tehlike Zonları Haritası’nda tehlikenin en büyük olduğu yerlerin başında Türkiye geliyor. Bu haritanın oluşturulmasında tarihsel bir gerçeklik var. Son 1000 yılda Avrupa coğrafyasında oluşan en büyük depremler Batı Anadolu coğrafyası üzerindedir.  Deprem tehlikesi ve deprem riski farklı kavramlardır. Deprem tehlikesi her yerde aynı olabilir fakat deprem riski dediğimizde tehlikenin yanında hasar görebilirlik özelliğinin bulunması gerekir. Örneğin ıssız bir adada deprem tehlikesi mevcuttur fakat bu durum hasara yol açmayacağı için afet adı altında belirtmeyiz. Bu durum risk taşımaz. Hastanelerin yapıldığı zemin hasar görebilirlik bakımından oldukça önemlidir. Yapılan çalışmalara göre aynı bölgede aynı şiddette bir depremin sağlam ana kaya üzerine kurulan binalarda en az, zayıf konsolide sediment üzerine kurulan binalarda orta, suya doymuş kum ve çamur üzerine kurulan binalarda en fazla hasar meydana getirdiği gösterilmiştir. Tehlikeyi şiddete ve yıkıma dönüştüren unsurların başında jeofizik direnç durumundaki farklılık olduğunu görüyoruz. Çünkü deprem dalgası jeofizik direnç durumuna göre küçülüp büyüyebiliyor. Bu kavram aynı zamanda depremin şiddetini belirliyor. Deprem tehlikesi depremin büyüklüğüne verilen bir kavramdır. Depremin meydana geldiği iç merkezdeki açığa çıkan enerji depremin gücünü verir. Buna depremin büyüklüğü denir. Depremin şiddeti ise herhangi bir derinlikte olan depremin, yeryüzünde hissedildiği bir noktadaki etkisinin ölçüsü olarak tanımlanmaktadır. Bu kapsamda binaların özellikle konumuz gereği hastanelerin sağlam zeminler üzerine yapılması depremin şiddetinden en az etkilenmek adına önem taşır. Bu bağlamda yine depremin büyüklüğü ondalık ifade edilirken şiddet tam sayılarla (Romen rakamlarıyla 1’den 10’a kadar) ifade edilir. Çünkü bir gerçeklik ifade eder. Depremler bir iç merkezde başlar ve fay düzleminde devam eder. Deprem büyüklük olarak bir tehlike, şiddet olarak ise bir riske neden olur. Bu amaçla sağlık çalışanlarının içinde çalışmış olduğu hastanelerin direnç yapısının yapısal ya da yapısal olmayan duruma bağlı olarak düzenlenmesi ve kontrol edilmesi büyük önem arz etmektedir.

 

Deprem riski ve riskin azaltılması[25]: FEMA  Amerika kurulan afetlerde krizi yöneten bir kurumdur. Türkiye’deki karşılığı AFAD’dır. İçişlerine bağlıdır. Risklerin düşürülmesi, yaralıların ve hasarın en aza indirilmesi amaçlarındandır. Depremin var olabilmesi için öncelikle bir tehlike olmalıdır. Deprem doğa veya insan kökenli olabilir. Hasarsa yapısal yani bina ve yapısal olmayan yani binanın içi ile ilgilidir. Bu iki unsur depremin riskini bize gösterir. Unesco bunların üzerine maliyet ve etkilenmeyi de ekler. Depremin etkileme kuvveti depremin maksimum ivme değeridir ve bu hesaplanabilir. Bir depremin oluşmasından önce değiştirebileceğimiz şey etkilenebilirliktir. Azalması için ne yapılabilir ve ne kadar maliyet söz konusudur. Sonucunda bir hasar olabilir. Türkiye deprem açısından oldukça tehlikeli bir bölgededir. Geçmişten bugüne coğrafik konumuyla pek çok depreme maruz kalınmıştır. Son 1000 yılda çok sayıda çok büyük deprem kaydedilmiştir. Bu yüzden bir deprem tehlikesi varken riskin düşürülmeye çalışılması yerinde olacaktır. Deprem tehlikesi ve riski iki farklı kavramdır. Tehlikesi yüksek olan ülkelerde risk az olabilir çok da olabilir. Bu kişilerin aldığı önemlerle bağlantılıdır. Depremle baş etme kapasitesiyle alakalıdır. Bir depremde riski kontrol eden binalar kadar zemin de önemlidir. Direnci yüksek yerlerde riski oldukça azaltıyoruz. Katı kayalık yerlerde bir yıkımın olmayıp denize yakın gevşek zeminli bir alanda yıkımın olmasını böyle açıklayabiliriz. Bu tarz kumlu arazilerde genlik de fazla olup deprem daha fazla hissedilecektir. Sağlıklı bir binanın sağlam bir zeminde olması avantajlı olacaktır.

 

Deprem Haritasına Ulaşım[26]: Türkiye’de ki deprem yönetmelikleri her büyük depremden sonra güncelleniyor.1939 Erzincan depreminden başlayarak ondan sonra gelen büyük depremler ile hep yenilenmiştir. Yenilenmesi gerek vardır. Çünkü her büyük depremden sonra o ülkenin, bölgenin veya şehrin deprem riski meydana gelen depremden ve kırılmalardan dolayı değişmektedir ama sadece büyük depremler değil bir sürü meydana gelen küçük depremlerde bu risk durumu değiştirmektedir bu yüzden deprem riski haritaları sık sık güncellenmelidir. Türkiye’de 2001 yıllarında 5 yıl da bir yapılan güncellemeler yılda 1 e düşmüştür ve en son deprem haritası 1 Ocak 2019 da güncellenmiştir. Sürekli deprem oluyor ve bu durumda tehlike durumu değiştiriyor. Özellikle il risk afet gruplarında ulusal bir güncelleme yerine şehir bazından güncellemeler önem kazanmıştır. Bunun sebebi ulusal olarak düşünürsek daha çok  zaman kaybederiz. Deprem tehlike haritalarına E devlet üzerinden girebiliriz. Buradan hastane mahallerine bakıyoruz ve hastanelerin deprem tehlike durumlarına bakabiliriz Bu haritalar risk haritası değil deprem tehlikesini gösteren haritalardır Mahalleyi bulduktan sonra raporlama bölümünden hastanenin olduğu bölgenin raporunu alabiliriz. Raporlama yapılırken deprem yer hareketi düzeyi de belirlenmelidir. Bu hareket düzeyleri 4 farklı şekilde belirlenir. DD-1 deprem yer hareketi spektiral büyüklüklerinin 50 yılda aşılma olasılığının yüzde2 ve buna karşılık gelen tekrarlama periyodunun 2475 yıl olduğu çok seyrek deprem yer hareketini nitelendirmektedir. Bu deprem yer hareketi göz önüne alınan en büyük deprem yer hareketi olarak da adlandırılmaktadır. DD-2 deprem yer hareketi spektiral büyüklüklerin 50 yolda aşılma olasılığının yüzde 10 ve buna karşılık gelen tekrarlama periyodunun 475 yıl olduğu seyrek deprem yer hareketini nitelendirmektedir. Nu deprem yer hareketi, standart tasarım deprem yer hareketi olarak da adlandırılmaktadır. DD-3 deprem yer hareketi spektiral büyüklüklerinin 50 yılda aşılma olasılığının yüzde 50 olduğu ve buna karşı gelen tekrarlama periyodunun 72 yıl olduğu sık deprem yer hareketini niteledirmektedir. DD-4 deprem yer hareketi spektiral büyüklüklerinin 50  yılda aşılma olasılığının yüzde 68 (30 yılda aşılma olasılığının yüzde50) ve buna karşı gelen tekrarlanma periyodunun 43 yıl olduğu çok sık deprem yer hareketini nitelendirmektedir. Bu deprem yer hareketi, servis deprem yer hareketi olarak da adlandırılmaktadır. Hareket düzeylerinden sonrada zemin bilgisi eklenmelidir. ZA,ZB,ZC,Zd,ZE,ZF şeklinde zemin tablosuna göre eklenir. En tehlikeli zemin ZE ve en az tehlikeli olanı ZA’dır. Bütün işaretlemeler yapıldıktan sonra deprem tehlike haritasına bakılabilir.

 DERS- 05

Deprem[27] tehlike haritalari her depremden sonra güncellenmektedir. Türkiye bu işlemlere 1939 dan sonra başlamıştır. Bir şehirde veya bölgede deprem olduğunda onun kaç yılda bir  ve kaç derece olucağı değişir. Turkiyenin deprem bölge haritasi AFAD tarafından yenilenmiş ve yeni harita 1 Ocak 2019 tarihinde Halka sunulmuştur. Deprem tehlike haritasında deprem bölgesi seçildikten sonra , raporlama için deprem yer hareket düzeyide belirtilmelidir. Bunların 4 şekli vardır.  DD1,DD2,DD3,DD4. DD1- depremi  en büyük depremi simgelemektedir. Bu depremin 50 yılda aşılma olasılığı %2 dir. Yani 2475 yılda bir tekrarlanabilir. Çok seyrek ve doğal olarak çok büyük bir depremdir. DD2-  bu deprem tasarım depremi yani hesaplara esas olan depremdir.. Günümüzde kullandığımız  deprem kuvveti de tasarım depremi olarak  DD2 depremine tekabül etmekte . Bu depremin 50 yılda aşılma olasılığı %10 dur. DD3- bu deprem ise sık olan depremleri göstermektedir. Tekrarlanma periyodu 72 yıldır.DD4- bu depremin tekrarlanma periyodu 43 yıldır. Çok sık tekrarlanır. 

Ülkemizde ve Dünya’da Afet Yönetimi[28]: FEMA, hastaneler ve tıbbi binalarda çalışan bireylerin özellikle de sağlık çalışanlarının deprem riskleri ve depremin yaratabileceği potansiyel zararlar hakkında eğitilmelerini amaçlayan bir eğitimdir. Bu tesislerin ekipman ve altyapı sistemleri dahil olmak üzere yapısal olmayan bölümleri, bu yapıları nispeten küçük şiddetli depremlerde bile hem sağlık çalışanlarına hem de direkt veya sistemlerin işelvsel kayıplarına bağlı olarak bu sistemlere bağımlı veya bağımsız hastalara hasar, yaralanma ve hatta ve hatta can kaybı sebebi olmaya açık hale getirmektedir. Akılcı ve etkili yatırımlar yapılarak bu yapılar sismik risklere karşı önlem alırlar ve bu eylemler sayesinde bir deprem halinde işlevselliklerini sürdürme konusunda taahhüt verebilirler. FEMA eğitimi ve bu doğrultuda verilen eğitimler uluslararası standartlara uygundur ve dünyanın her yerinde uygulanan prosedürleri eğitimi alan kişiye tanıtır. Tabii ki ülkeler arasında uygulama konusnda farklılıkar olacaktır. Öğrneğin teskilatlar ve onların çalışma hiyerarşi ve düzenleri çeşitlilik gösterebilir. Türkiye’de deprem ve afet yönetimi ile ilgili kuruluş AFAD’dır. AFAD, yerel valilik ve kaymakamlıklar ile iş birliği içinde çalışır, afet yönetiminin başlatılması, yürütülmesi ve sürdürülmesinde Türkiye’de AFAD sorumludur. 2021 yılı, afet eğitim yılı ilan edilmiştir, bu sebeple tıp doktorları,sağlık çalışanları ve hastane personeline FEMA standartlarında bir eğitimin verilmesi ülkemiz çapında teşvik edilmektedir.  Afetlerin sunduğu risk, afet tehlikesi ve de afet olasılığı karşında yapısal veya insan kaynaklı zayıflıklardan doğan hasar görülebilirlik durumu ile doğru orantılıdır. Bahsi geçen tehlikeler ve hasar görülebilirliği etkileyen unsurlar doğal, sismik, jeolojik ya da coğrafi olabilmekle birlikte tekrardan, insan kaynaklı nedenlere de bağlı olabilirler. UNESCO, deprem riskini belirleyen, deprem riski ile doğru orantılı unsurları sismik tehlike, hasar görülebilirlik, etkilenme ve maliyet olarak listelendirmiştir. Bu bilgiler, bize bir hastanede deprem riskini azaltabilmek adına atacağımız adımlar adına yardımcı olurlar. Günümüzde tehlike hesaplamaları hastane yapımı gibi süreçlerde genişçe alanların hesaplamaları baz alınarak değil, noktasal hesaplamalar yapılıp bunlar göz önünde bulundurularak işleme konur. Tehlikeyi etkileyen iki unsur depremin gücü ve depremin etkileme kuvvetidir. Etkilenme durumu yapının depreme karşı dayanım durumudur, etkilenme durumu değiştirilebilir unsurlardandır. Etkilenebilirlik, geliştirilmesi depremden önce yapılması gereken bir faktördür. Bunların halihazırda yapılmış ya da yapılmamış bulunduğu her türlü deprem halinde deprem sonrası bir hasar ortaya çıkar. Bu hasar deprem etkilenebilirliği konusunda atılan adımlara, bu adımlara ayrılan bütçeye ve de hastanenin konumundan kaynaklanan deprem tehlikesine bağlı olarak az, orta ya da yüksek dereceli olabilir.  Türkiye, Anadolu, Avrasya, Afrika, Ege ve Arap levhalarının keşisim noktasında bulunuşu sebebiyle sismik aktivitesi ve deprem tehlikesi civar coğrafyasında en yüksek oluşuyla dikkay çeker. Durum böyleyken ülkemizdeki hastanelerin deprem halinde hazırlıklı bulunuşları büyük ehemmiyet arzeder. Son bin yıllık çalışılan veriler de Türkiye’nin bir deprem odağı olduğu olgusunu destekler.  Bir değrem halinde P dalgası, deprem merkezine uzaklığa bağlı olarak artıp azalmakla birlikte asıl yıkıcı olan S dalgasından önce gelen depremin habercisi olarak görülebilir. Bu sayede bir yapının içinde P dalgası hissedildiği zaman kısa bir aksiyon penceresi oluşur, bu kısa vadede asıl S dalgası ulaşmadan güvenlik önlemleri alınabilir.

E-Devlet Deprem Haritası İncelemesi[29]: Küçük büyüklükteki depremlerin biz fark etmeden olmaya devam ettiğini hesaba katarsak deprem haritaların daha sık güncellenmesi gerektiği sonucuna varabiliriz. Türkiye’de son olarak 21 Ocak 2019 da deprem haritası güncellemesi yapılmıştır. Bu haritaya e-devlet üzerinden ulaşabiliriz, bu haritalar durum haritası değildir. Bu haritalardaki düzeyler: DD1; spektral büyüklüğün aşılma olasılığı-50 yıl- %2 olan yerlerdir ve tam periyodu 2475 yıldır, çok seyrek deprem hareketi görülür ve olabilecek en büyük deprem göz önünde bulundurulur. DD2; spektral büyüklüğün aşılma ihtimali %10 olan yerlerdir ve tam periyodu 475 yıldır, seyrek deprem hareketi -standart tasarı depremi- görülür. DD3; spektral büyüklüğün aşılma ihtimali %50 olan yerlerdir ve tam periyodu 72 yıldır, sık deprem görülür ve enerji birikimi hızlıdır. DD4; spektral büyüklüğün aşılma ihtimali %68 olan yerlerdir -30 yılda %50’dir- ve tam periyodu ise 43 yıldır, çok sık deprem hareketi -servis deprem yer hareketi- görülür. Zemin bilgisi altı gruba ayrılır: ZA; >1500 sert kaya ve zeminler, ZB; 760-1500 Az ayrışmış kayaçlar ve sert killer, ZC; 360-760 çok sık kum, çakıl ve sert kil tabanları, ZD; 180-360 orta – sıkı kum, çakıl ve kayalar, ZE; <180 gevşek kum, çakıl veya yumuşak – katı kil tabakalarıdır, ZF; özel araştıra gereken çökme gibi riskleri taşıyan bölgelerdir. Dersteki hastanenin düzeyi: DD2 ve Zemin bilgisi ZC’dir.

Deprem yönetmelikleri ve deprem tehlike haritası[30]: Türkiye’de deprem yönetmelikleri 1939 depreminden sonra her büyük depremden sonra güncellenmektedir. Buda Türkiye’deki deprem yönetmeliklerinin güncellenmesinde bir standartın olmadığının göstergesidir. Deprem standartlarının ülkesel değil şehirsel veya bölgesel olmasının daha doğru olacağı düşünülmektedir. Amerika’da önceden her 5 yılda bir güncellenen deprem tehlike haritaları son yıllarda her yıl güncellenmeye başlanmıştır. Ülkemizde en son güncellenen deprem tehlike haritası 2019 yılında yürürlüğe girmiştir. Bu deprem tehlikesi haritalarına e-devlet üzerinden Türkiye Deprem Tehlike Haritaları uygulamasından ulaşılabilmektedir. Deprem tehlike haritalarında uygulama üzerinden bir bölgenin raporlamasını yapabilmek için bilinmesi gereken bazı hususlar var. Buda uygulama üzerinde bakmak istediğiniz bölgeyi seçtikten sonra ‘’deprem yer hareket düzeyi’’ seçeneklerinde ‘’DD1 - DD2 - DD3 – DD4'’ gibi seçenekler bulunmaktadır. Bu seçeneklerin anlamının bilinmesi gerekmektedir. DD1 deprem yer hareketi seviyesi o bölgede 2475 yıl ve üzeri zamanlarda bir deprem tekrarlandığını yani deprem olma riskinin nispeten düşük olduğunu göstermektedir. DD2 deprem yer hareketi seviyesi o bölgenin 475 yılda bir deprem tekrarlanma ihtimalinin olduğunu göstermektedir. DD3 deprem yer hareketi seviyesi o bölgenin 72 yılda bir deprem tekrarlanma ihtimalinin olduğunu göstermektedir. DD4 deprem yer hareketi seviyesi o bölgenin 43 yılda bir deprem tekrarlanma ihtimalinin olduğunu göstermektedir. Deprem yer hareket düzeyini belirledikten sonra Yerel Zemin Sınıfını belirlemek gerekir. Bunu yapabilmek için bölgenin VS 30 değerin bilinmesi gerekmektedir. Bu değere karşılık gelen sınıf seçilmelidir. Bu işlemden sonra deprem tehlike durumu raporuna ulaşabiliriz.

Türkiye Deprem Tehlike Haritası[31]: Türkiye deprem yönetmelikleri 1939 depreminden sonra başlanarak her büyük depremden sonra değişiyor. Bu değişme deprem tehlike haritalarının güncellenmesiyle devam ediyor. Büyük bir deprem meydana geldiğinde ülkenin ve o şehrin deprem tehlike durumu değişiyor. Bu nedenle bu çalışmaların önemi büyüktür. Amerika’da daha önceden beş yılda bir yapılan bu çalışmalar artık her yıl yapılmaya başlandı. Bu çalışmalar deprem tehlike güncelleme grubu tarafından yapılıyor. En son 1996 yılında yürürlüğe giren Türkiye Deprem Bölgeleri Haritası, AFAD Deprem Dairesi Başkanlığı tarafından yenilenmiş, yeni harita 1 Ocak 2019 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu deprem tehlikesi haritasına e-devlet üzerinden Türkiye Deprem Tehlike Haritaları İnteraktif Web Uygulaması’na gidilerek ulaşılabilir.   Deprem tehlike haritasında raporlama yapılırken deprem bölgesi seçildikten sonra deprem yer hareketi düzeyi de belirlenmelidir. Bu hareket düzeyi 4 farklı (DD-1, DD-2, DD-3, DD-4) şekilde ifade edilir. DD-1 deprem yer hareketi, spektral büyüklüklerin 50 yılda aşılma olasılığının %2 ve buna karşı gelen tekrarlanma periyodunun 2475 yıl olduğu çok seyrek deprem yer hareketini nitelemektedir. Bu deprem yer hareketi, göz önüne alınan en büyük deprem yer hareketi olarak da adlandırılmaktadır. DD-2 deprem yer hareketi, spektral büyüklüklerin 50 yılda aşılma olasılığının %10 ve buna karşı gelen tekrarlanma periyodunun 475 yıl olduğu seyrek deprem yer hareketini nitelemektedir. Bu deprem yer hareketi standart tasarım deprem yer hareketi olarak da adlandırılmaktadır. DD-3 deprem yer hareketi, spektral büyüklüklerin 50 yılda aşılma olasılığının %50 ve buna karşı gelen tekrarlanma periyodunun 72 yıl olduğu sık deprem yer hareketini nitelemektedir. DD-4 deprem yer hareketi, spektral büyüklüklerin 50 yılda aşılma olasılığının %68 (30 yılda aşılma olasılığı %50) ve buna karşı gelen tekrarlanma periyodunun 43 yıl olduğu çok sık deprem yer hareketini nitelemektedir. Bu deprem yer hareketi, servis deprem yer hareketi olarak da adlandırılmaktadır. Raporlamada deprem yer hareketi düzeyi belirlendikten sonra zemin sınıfı belirlenmelidir. Bunu belirlemek için öncelikle bölgenin VS 30 (m/s) değeri bulunur. VS 30, yerinde yapılan sismik çalışmalar sonucunda elde edilen kayma dalga hızlarının 30 metre derinliğe kadar ortalama değeri olarak tanımlanır. Bu değer bulunduktan sonra yerel zemin sınıfı tablosunda buna karşı gelen sınıf (ZA, ZB, ZC, ZD, ZE, ZF) seçilir. ZA’dan ZE’ye gidildikçe deprem tehlikesi artmaktadır. ZF sahaya özel araştırma ve değerlendirme gerektiren zeminleri ifade eder. Bu değerden sonra deprem tehlike raporuna erişilebilir.  Deprem tehlike raporunda; kısa periyot harita spektral ivme katsayısı (SS), 1 saniye periyot için harita spektral ivme katsayısı(S1), kısa periyot tasarım spektral ivme katsayısı(SDS ), 1saniye periyot için tasarım spektral ivme katsayısı(SD1), en büyük yer ivmesi(PGA), en büyük yer hızı [cm/s]( PGV) değerleriyle yatay ve düşey elastik tasarım spektrumlarına ulaşılır. Bu parametrelerin bilinmesi yeni yapılacak bir hastane için deprem tehlikesinden korunmaya, bir başka deyişle riski en aza indirmeye fırsat tanır.

Deprem Tehlike Haritaları[32]: Genelde büyük bir depremden sonra deprem yönetmeliklerinde değişikliğe gidiliyor. Böyle bir deprem olduğunda deprem tehlikesi de değişiyor ve tehlike haritaları da güncelleniyor. Amerika da artık her yıl bir güncelleme söz konusu. Doğru bilinen tehlike karşı doğru bir şekilde hazırlanılabilir. Amerika’da çalışma grupları her yıl güncellemeden sorumludur. Türkiye’nin deprem tehlike haritalarına interaktif web uygulamasından bakılabilir. İlgili bölgeyi seçtikten sonra DD1-DD2-DD3-DD4 seçilmelidir.DD1 spektral büyüklüklerin aşılma olasılığının %2 ve tekrarlanma sıklığının 2475 yıla karşılık geldiği durumdur.DD2de bu rakamlar %10 tekrarlanma sıklığı 475 yıldır.DD3 ise %50 ve 72 yıldır.DD4de %68 ve 43 yıldır. Seyrekten çok sık depremlere doğru bir sıra vardır ve tehlike de yükselir.DD3e Japonya örnek verilirken DD4 mesela bir güney Amerika levhası örnek verilir. Bununla ilgili çalışma yapacak birinin dikkat etmesi gereken bir husus vardır.  Bir bölgede deprem tehlikesi analizi yapmış olduğunuz yerde tekrarlanma sıklığı 200 yılsa kullanmış olduğunuz kataloğun en az onun tekrarlanma süresinin 2 katı olması gerekir. Son olarak zemin bilgisini de öğrenmeliyiz.VS30 değeriyle belirlenir. Kırmızı alanlar tehlikeyi gösterirken mavi alanlar direnci işaret eder. Bu bize yerin sağlık durumunu gösterir. Bir hastanenin her köşesinde jeolijik ölçüm yapılması direnç durumunun ölçülmesi önemlidir. Çünkü burada kamunun güvenlik durumu söz konusudur. Bahsedilen herşey göz önüne alınıp ona uygun binalar yapıldığında zarar görmemiz de azalacaktır. Risk de en aza indirilecektir.

 

Hastaneler ve Deprem[33]: Direnç uzunluğu daha yüksek standartlardadır. California’daki depremler bizler için önemli çünkü bu dersin temel referansı California’daki bir hastanedir. 1971 San FernandO depremde ölen sayısı çok olmamasına karşı binalarda hasar çok yüksek seviyede. Bu yüzden 1971 san Farnendo depreminden sonra deprem konularında bilgilenme ve güncellenme konusunda insanları gözünü açar. 1973 yılında köprülerin kurtarılması için yeni kriterler geliştirildi. Özellikle binaların kolonlarının tasarımlarında düzenleme yapıldı. 1971 depremi Amerika’da depremle ilgili yeni bir tasarım kodunun yapılmasına öncülük etti. 1994’te yapılan güçlenmenin ne kadar önemli olduğu fark edildi. Olive view hastanesinde güçlendirmenin ne büyük farklar yarattığı fark edilince Amerika’daki diğer hastaneler de güçlendirildi. Bu güçlendirme için de 2 milyar dolar bütçe kullanıldı. Bu firmanın tıp doktoru ve sağlık çalışanları için hazırladığı eğitimin amacı hastanedeki deprem riskinin azaltılması ile ilgili çok önemli çalışmalardır. Genellikle hastanelerin yıkılıp hasar hasar alması yapısal hasar olarak geçer. Deprem ile yapılan çalışmalarda su sistemleri güvenliği oldukça önemli. San Fernando depremi ile ilgili bilgilere baktığımız zaman 1971 de ki Los Angeles’taki modern binalarda önemli hasara neden oluyor. Raporlarda 6,6 büyüklüğünde depremin binaların performansında zayıflamaya ve hasara neden olduğu bahsediliyor. Mühendislik özellikleriyle ilgili bir eksiklikten mi kaynaklanıyor diye bir rapor var. San Farnendo depreminde hasar gören Olive View hastanesi depremden birkaç ay önce yapılmıştır. Aylar öncesi yapılmasına rağmen hasar almaktan kurtulamıyor.  Yapısal olmayan hasarlar başında aydınlatma armatürlerinin binadan ayrılmasıdır. Yapısal olmasa bile hastane beklenen fonksiyonunu gerçekleştiremeyebilir. Yapısal olmayan hasar içinde sulama sistemindeki yıkılma da örnek verilebilir. Bu hasarlar da önlemlerle birlikte değerler dramatik bir şekilde düşer. Borular patlamalarına kırılmalarına engel olacak şekilde güçlendirilebilir. Çelik konstrüksiyon binalarda bile yapısal hasar gözlenir tek farkı çelik esneyebilir ama beton kırılır. Bu da yıkılma riskini azaltır. Olive View hastanesinin incelenme sebebi 2 defa deprem geçirmesi. 1973’te yönetmeliğe uygun bir şekilde baştan yapıldı. Bunlar şunu gösterir deprem yönetmeliklerine uygun güncellemeler doğru bir şekilde yapılırsa ve yapısal ve yapısal olmayan hasarlara yönelik düzenleme yapılırsa hastane ayakta kalabilir. Bir depremde hastane neden yıkılıyor bu hastane üzerinden bakılabilir. 1971 Fernando depreminde merdiven kulesi çökmüştür. 6,6 büyüklüğünde San Fernando ile kaydedilmiş bir defermasyon eğrisi var. Defermasyon eğrisinde büyük depremden önce ani bir düşüş olur ve büyük depremle birlikte ani bir yükseliş olur. 1999 İstanbul depreminde de buna benzer bir ölçü olur. Hastanenin yeni olması değil depreme karşı dayanacak donanımda olması önemlidir. San Fernando depreminden sonra hasar alan hastanelerden biri de Memorial’dir. Tıpkı Olive View gibi diagonal hasarlar almış. The Holy Cross da tıpkı diğerleri gibi hasar alan hastaneler arasında. Toparlarsak: hastanelerdeki yıkılar yapısal ve yapısal olmayan hasarlar olarak 2 ye ayrılır. Hastane personeli ve hastaların ölüm nedenleri arasında yer alır.

DERS- 06

1971[34] Yılında olan San Fernando depremi hastanelere, binalara , okullara ve bunlar gibi diğer yapılara büyük zarar vermiştir. 1973 yılında deprem kodu güncellenmiş ve köprülerin tasarımı ile ilgili yeni kriterler geliştirilmiştir. 1971 yılından sonra sınırlı olan deprem riskinin azaltılması için kullanılan bütçede düzenlemeler yapılmış ve 1989 yılına kadar 55 milyon$ lık kısmı kullanılmıştır. Binaların özellikle kolonlarında düzenleme yapılmıştır. 1973 yılında yeni bir deprem kodu yapılmıştır. 1971 yılında olan San Fernando depreminde ciddi hasar alan “Olive View Hospital” depremden sonra 1973 yılında alınan yeni güçlendirme düzenlemeleri ile inşa edilmiştir. 1994 yılında aynı bölgede nerdeyse aynı güçte olan başka bir deprem sonucunda aynı hastanenin çok az zararla kurtulması bu düzenlemelerin ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Hastanelerde hijyenin sağlanması için gerekli olan suyun daimi olarak gelmesi ve depremde zarar görmemesi için bu sistemleri oldukça sağlam şekilde yapmamız gerekir. Bunların güvenliğinin arttırılması yapısal olmayan hasarın azaltılmasına destek olur. Hastanelerde Hasarlari azaltmak için dolaplari , tıbbi cihazları ve s. yere vidalayarak deprem anında devrilmesinin karşısını almaya çalışılmıştır. Bu dediğimiz yapısal olmayan güçlendirmedir. Yapısal olan güçlendirmelere örnek olarak çelik destekli kolon yapılarını söyleyebiliriz. Binanın depreme karşı daha dayanıklı olmasını sağlar. San Andreas Fayı Türkiyedeki kuzey anadolu fay zonuna benzer.

 

Çağdaş Bina Deprem Yönetmelikleri[35]: Yeni standartlar sayesinde son zamanlarda yapılan hastaneler depreme daha dayanıklıdırlar. 1971 San Fernando depremi Amerika Birleşmiş Devletleri’nde yeni bir deprem kodunun oluşturulması ihtiyacını tekrar gün yüzüne çıkarttı. Bu yeni standartlar binaların kolonları gibi bileşenlerin yapımında karşılanması gereken yeni gereklilikler öne sürdü. 1970 yılında yapılmış olan Olive View Hospital gibi birçok hastane 1971 San Fernando depreminde yeni yapılar dahi olabilmelerine rağmen büyük hasarlar alınca 1973 Hospital Seismic Safety Act yürürlülüğe kondu. Olive View Hospital, 1994 yılında maruz kaldığı bir diğer depremden bu yönetmelik kapsamında yeniden yapılmasının sonucu olarak ciddi hasarlar almadan işlevselliğini yitirmeden bütünlüğünü korudu ve hizmetine devam edebildi. Hastaneleri ilgilendiren bir başka işlevselliğe dair unsur ise ulaşılabilirliktir. Dolayısıyla yol ve köprüleri etkileyen deprem riskini azaltmaya yönelik yeni yapım standartları hastaların ya da depremzedelerin yine bu standartlar sayesinde işlevselliğini koruyabilmiş hastanelere erişimlerini sağlamaktadır. Bu standartların uygulaması aynı zamanda yapıları finansal açıdan da korur, zira bir depremin bırakabileceği hasar deprem için alınacak önlemlerden her zaman daha pahalıya patlar. Yine Olive View Hospital örneğinde 1994 depreminin hastanenin geliştirmelerden önceki haline vermiş olabileceği hasar bu geliştirmelere harcananın yaklaşık 10 katı kadar bir mal ve değer kaybına sebep olabilirdi. Bir hastanede binanın direkt olarak aldığı hasarlara yapısal hasarlar bunun dışında kalan bazı hasarlara ise yapısal olmayan hasarlar denir. Örneğin su tesisatı, ışıklandırma sistemleri, asansörler bir hastanenin işlevseliği adına önde gelen gerekliliklerdir ve yeni deprem kodları bu sistemlerin dayanıklılıklarının artırılması adına önemli düzenlemeler getirmişlerdir. Bazı durumlarda yapılar yapısal hasarlar almasa da yapısal olmayan bu türden hasarlar işlevselliğin aksamasına sebebiyet verebilir. Güçlendirmeler sonucu Los Angeles hastanelerinde yapısal olarak ağır hasarların %24’ten %0’a, orta dereceli hasarların %33’ten %1’e, hafif dereceli hasarların ise %43’ten %97’ye değiştiği saptanmıştır. Yapısal olmayan hasarlarda ise major hasarların %61’den %23’e, minor hasarların %39’dan %77’ye değişimi söz konusu olmuştur. Sabitleme yoluyla alınabilecek bazı önlemler yapısal olmayan hataların azalmasında önemli rol oynar. Yapısal hatalara karşı önlemler adına ise beton yerine esneklik sağlayan çelik tercih edilmesinden bahsedilebilir. Olive View hastanesini 1971’de büyük hezeyana uğratan depremin büyüklüğü Mw=6.6 idi. Bu büyüklükte bir depremin ülkemizde gerçekleşme olasılığından çok ne zaman gerçekleşeceğini sormak daha doğru olacaktır. Birçok levhanın birbiriyle temas eksenlerinde bulunan ülkemiz deprem açısından bu kadar aktif bir nokta iken, öncelikle hastaneler gibi afet sırası ve sonrasında işlevi elzem olan binalar olmak üzere tüm kentleşmemizin bu gerçeğin farkındalığı ile gözden geçirilmesi, tüm sağlık çalışanları ve vatandaşlarımızın güvenliği için acil ehemmiyet sahibidir.

 1971 Depremi ve Deprem Yönetmeliklerinin Önemi[36]: Girişte Şehir Hastaneleri’nde yeni sistemlerin kullanıldığı bundan dolayı da direnç durumu eski hastanelere kıyasla daha yüksek   standartlarda olduğundan bahsedildi. Bu eğitimin öneminin sebeplerinin başında bu tarz hastanelerin yaygınlaştırılması olduğuna vurgu yapıldı. FEMA’nın eğitimin değinilmiş olan ve aynı zamanda eğitimin temelini oluşturan Kaliforniya’daki depremlerdir. Bölgede 1971 ve 1989 yıllarında sırasıyla 6.6 ve 7.1 büyüklüğünde iki büyük deprem yaşanmıştır. Özellikle 1971 yılında yaşanan depremin deprem yönetmeliği ve önlemler üzerinde çok büyük etkisi olmuştur. Bu depremin sonucunda etraftaki çoğu hastanenin hasar aldığı ve depremin maksimum yer ivmesinin 0,5g’den fazla olduğu raporlarda vurgulanmıştır. Ayrıca raporlarda 6,6 büyüklüğündeki 1971 depreminin binaları zayıflattığı ve performansını düşürdüğü ortaya konmuştur. 419 sayfalık raporda, iki çalışma üzerinde durulmuştur; depremlerin mühendislik özellikleri ve yapısal olmayan durumları azaltmaya yönelik çalışmalar.  1973 yılında o zamana kadar kullanılan deprem kodları güncellendi takip eden yıllarda sismik güçlendirme programı, deprem riskini azaltmak için kullanılan bütçe, binalarda kullanılan kolonların yapısı güncellendi. 1971 yılında bölgede araştırmaların yoğunlaştığı hastane Olive View Hastanesi oldu. 1971 yılında San Fernando depreminde ağır hasar alan hastane 1965 yönetmeliğine göre yeni inşa edilmiş bir hastaneydi. 1973 yılında hazırlanmış olan hastanelerin güçlendirilmesiyle ilgili tasarıya göre güçlendirmeler yapıldı. 1994’te hastanenin az hasar alması sebebiyle hastanelerin güçlendirilmesi için FEMA tarafından program hazırlandı. Bu program ile çevredeki 22 hastanenin güçlendirildi. 23 hastanedeki yapısal hasar incelendiğinde güçlendirme yapılan hastanelerin aldığı hasar %0’a kadar düştüğü, yapısal olmayanlarda ise hasarın oldukça düştü gözlemlenmiştir. Bu durumda göstermektedir ki, yönetmelikler doğru şekilde güncellenirse ve doğru uygulanırsa hastaneler ayakta kalmaktadır. Ayrıca binaların alabileceği iki türlü hasar bulunmaktadır. İlki hastanelerin yıkılmasına sebep olan yapısal hasarlar ve su borularının zarar görmesi – hijyen için önemli-, aydınlatmaların tavandan ayrılması ve asansör sorunları gibi hasarları kapsayan yapısal olmayan hasarlardır. Hastanelerin deprem riskinin azaltılmasında yapısal olmayan hasarları engellemenin önemi vurgulanmıştır. Bu önlemlere örnek olarak vidalama, havadan destekleme gibi yöntemler görsellerle anlatıldı. Yapısal güçlendirmeye örnek olarak çelik destekli binaların binayı esnekleştirdiğinden bahsedildi. Son olarak Olive hastanesi hakkında makale, resim ve deformasyon verisi incelemesi yapıldı. Bu incelemeler sonucunda çevrenin dağlık olmasına karşın binanın zeminin zayıf olduğu kullanılan demir ve betonun gücünün yetersiz olduğu, yeni olmasının hasarı azaltmadığı sonucuna varıldı.

 1971 San Fernando depremi ve deprem koduna etkisi[37]: California’daki depremler sağlık çalışanlarının eğitiminde çok önemli bir referanstır. 1971 San Fernando depreminde hastanelerin aldığı hasarların ve oluşan kayıpların deprem kodunda yenilenme ve güncelleme gerektiğinin anlaşılması ile deprem kodunda ki sürekli gücellemenin önemi ortaya çıktı. Bunun sonrasında 1973 yılında deprem kodu güncellendiğinden ve özellikle köprülerin tasarımlarına güçlendirmeler getirilmiş ve binaların kolonlarında güçlendirmeler yapılmıştır. 1971 yılında hasar gören Olive View Hospital isimli hastane, 1973 yılında güçlendirilen ve hastanelerin sismik emniyeti ile ilgili yapılan tasarım ile güçlendirildiğinden ve 1994’te meydana gelen deprem ile bu güçlendirmelerin ne kadar önemli olduğu test edilmiştir. Bu da 1973’teki deprem kodunun hastanelerin depremle baş etmesindeki öneminin yüksek olduğunun anlaşılmasında önemli bir yer tutmaktadır. Hastanelerin deprem sonrasında yapısal olmayan hasarlar sonucu özellikle sulama sistemlerindeki hasarların, hastanelerin hijyeninin bozulmasına neden olduğu için sulama sistemlerinin hasar almasını engellemek için önemler alınması gerekmektedir. 1971 San Fernando depremi, San Andreas Fayı üzerinde meydana gelen bir deprem olduğu ve bu fay hattı ile ülkemizdeki Kuzey Anadolu Fay hattı ikiz fay hatları olduğu için bu depremin hastaneler üzerindeki etkisi ve sonrasında öğrenilen bilgilerin bizim için önemi yüksektir. Büyük depremlerden önce deformasyon izleme sistemlerinde deformasyonda ani bir düşüş ve depremle birlikte deformasyonda ani bir yükseliş görülüyor. Bu grafiklerin doğru okunmasının depremlere hazırlıklı olabilmekte büyük payı vardır.

 

Deprem’de Yapı Dönüşümü ve Olive View Hastanesi[38]: 1971 yılında San Fernando ’da meydana gelen 6.6 büyüklüğünde depremde binalardaki hasar oldukça yüksektir. Bu depremden sonra deprem kodunda yenilenme ve güncellenmenin önünü açmıştır. 1973 yılında hastanenin deprem güvenliği yönetmeliği oluşturularak deprem kodu güncellendi. Köprülerin tasarımı ile ilgili yeni kriterler geliştirildi. Bunun dışında sismik güçlendirme programı yenilendi ve 1970’den sonraki yıllarda bütçede düzenleme yapıldı fakat bu bütçenin 1989 yılına kadar 55 milyon dolarlık kısmı kullanılabildi. ‘Olive View Hospital’ binası 1970 yılında yapılmasına karşın bu depremde büyük hasar almıştır. Raporda binaların kolonların tasarımında bir düzenleme yapıldı. Aynı hastane güçlendirme sonrası 1994 yılında meydana gelen depremde çok az hasar almıştır. Bu sonucun değiştirilmesinde bina deprem kodlarının güncellenmesinin katkısını görüyoruz. San Fernando depremi, ikiz fay olan San Andreas fay hattında meydana gelen bir depremdir. Aynı özelliği ülkemizde bulunan kuzey Anadolu fay hattı da taşımaktadır. Bu nedenle bu durumu iyi değerlendirmeli ve gerekli önlemleri almalıyız. Hastanelerdeki hijyen ortamının sürdürülebilirliği için depremde meydana gelecek su boruları hasarına karşı önlem almak gereklidir. Bunun gibi yapısal olmayan hasarlar (aydınlatma, asansör vs.) da raporlarda yer edinmiştir. Bir diğer raporda binaların mühendislikle ilgili kısmına yer verilmiş ve bu tartışmalardan zemin yapısının iyi incelenmemiş olduğu anlaşılmış ve zeminin depremin yıkım gücüne büyük katkı sağladığı anlaşılmış ve raporlanmıştır. San Fernando çevresi dağlık bir düzlükte kuruludur.    Jeofizik direnç durumu oldukça düşük bir alana kurulduğu için deprem dalgalarının gücünü yükseltmiş ve bir bakıma yıkıma zemin hazırlamıştır. Yapı mühendisi Maryann Phipss güçlendirme sonrası yaptığı incelemede binaların yapısal ve yapısal olmayan hasarlarını incelemiş aradaki farkın ciddi derecede değiştiğini bize göstermiştir. Bu çalışmanın sonucunda yapısal olmayan hasarla ilgili çalışmalar yapılmış ve birtakım bina içi eşyaların sabitlenmesi, su boruları gibi boruların yukardan sabitlenmesi gibi çeşitli prosedürlerin uygulanabileceği gösterilmiştir. Yapısal güçlendirme ile ilgili olarak da çelik konstrüksiyon kullanılması önerilmiş. Binalara esneklik sağlamış yıkım engellenmeye çalışılmıştır.  Bir büyük deprem öncesinde deformasyon izleme sistemimiz varsa büyük bir düşüş, depremle birlikte ani bir yükseliş olduğunu görebiliyoruz. Bu izlem gerilim sismometresi (strain seismometers) denilen fay zonundaki gerilimi ve deformasyon büyüklüğünü ölçen sistemlerle yapılıyor. Bu ölçüm sistemi büyük depremlerden önce zaman kazanmaya fırsat tanır ve risk azaltılabilir. Sonuç olarak San Fernando depreminde hastaneler başta olmak üzere bütün kamu hizmetleri toplum hayatını felce uğratacak şekilde aksamıştır. Bu hizmetlerin afet durumlarında sekteye uğramaması gerekir. Yapıların depreme dayanıklı olması gerekliliği bu maalesef bu depremden sonra önemini bir kez daha hatırlatmıştır. Yapıların depreme dayanıklı olması kadar yapılar içerisinde veya başka yerlerdeki taşıyıcı olmayan yapı elemanlarının da depreme dayanıklılığı probleminin ele alınması gereği ortaya çıkmıştır.

 San Fernando ve Olive View [39]: 1971 San fernando ve 1989 loma prieta depremleri tarihte yer etmiş özellikle binalara oldukça hasar vermiş depremlerdir.1973 yılında deprem kodu güncellendi. Binaların kolon tasarımlarında ve köprülerde değişikliğe gidildi.Sonuçta 94 yılındaki depremde önceden alınmış önlemlerle hastanelerin az hasar aldığı gözlendi.San andreas fay hattının bizim için önemi kuzey Anadolu fay hattına karşılık geldiğindendir.Orada olanlardan biz de ders çıkarabiliriz. Temelde iki rapor üzerinde dururmuş, ilki mühendislikte mi eksiklik vardı sorusu üzerine ikincisi ise yapısal olmayan sorunları azaltmaya yönelik bir rapordu. Aydınlatma, asansör ve su sistemleri yapısal olmayan hasarlardandı. Özellikle Olive tıp merkezi San fernandodan derin bir hasar almıştır. Bu tarz hastanelerde güçlendirme sonrasındaki farkı Maryann Phipss de sunmuştur. Yapısal ve yapısal olmayan hasarları güçlendirme önce ve sonrasında bir tabloda açıklamıştır.Makinelerin sabitlenmesi çalışmaları mevcuttur.Çelikle binalara esneklik kazandırıp yıkım önlenilmeye çalışılmıştır. Deprem yönetmeliklerindeki güncellemeler doğru olursa yapısal ve yapısal olmayan riskler minimuma indirgenip önlemler alınırsa hastaneler ayakta kalacaktır. Olive hastanesindeki bu dönüşüm bize bunu kanıtlamıştır. San fernando 6.6 büyüklüğünde bir depremdi. Deformason izleme sisteminde depremden önce ani bir düşüş sonrasında depremle birlikte ani bir yükseliş gözümüze çarpmaktadır. Depremden sonra da yükselerek devam ediyor. Bu sistemlerin dikkatli takibi bize depremin habercileri olabilir. Zemin de depremin gücünü büyütecek cinstedir. Direnci düşük bir vadi alanıdır. Özellikle raporda da belirtilen beton yapılar bundan payını almıştır.

 DERS- 07

Jeofiziksel Zemin Özelliklerinin Deprem Sonuçları Üzerine Etkisi[40]: Büyüklüğü 6.6, derinliği 12-15 km olan ve 58 can kaybına ve 500 milyon dolar değerinde maddi kayıba sebebiyet vermiş 1971 San Fernando depreminin ardından güncellenen deprem yönetmeliklerine uygun olarak yeniden yapılmış Olive View Hastanesi, bu sayede 1994 yılındaki bir diğer deprem de çok daha az hasar almıştır. Bu deprem, iyice incelenmiş ilk büyük deprem olmakla birlikte inşaat sektöründe deprem bilinciyle hareket edilmesine ön ayak olmuştur. Olive View hastanesinde ki depreme karşı güçlendirme çalışmaları 60 milyon gibi bir miktara mal olmuştur ancak bu miktar bu güçlendirmeler olmadan Mw 6.7 büyüklüğünde ki 1994 Northridge depreminde alınmış olabilecek maddi hasarın yaklaşık %11’I gibi küçük bir yüzdesine denk gelmektedir. Yani buradan da anlaşılıyor ki depreme karşı alınan önlemler, beklenen depremlerin vereceği hasarla kıyaslandığında uzun vadeli akıllı yatırımlar oldukları anlaşılmakla birlikte yapıların işletmecilerini de ani mal ve can kayıplarından ve bunların yol açabileceği hukuki süreçlerinden korur. Depremlerin verebilecekleri hasar, jeofizik zeminin özellikleri ve de binaların dayanıklılık derecelerine bağlı olduğu için zemin özelliklerinde zayıflık durumu artmış risk teşkil eden yerleşim yerlerinde depremlerin sebebiyet verebileceği can ve mal kayıplarına karşı önlemlerin titizlik ve bonkörlükle alınması çok daha mühimdir. Özellikle böyle alanlara kurlulan Los Angeles gibi büyük şehirler ve metropoller, bu konuda daha büyük hassasiyet teşkil ederler. Depremlerin verdiği hasarın ve hissedilmesinin şiddeti 1’den 10’a kadar bir numara verilerek depremin şiddetinin değişimi olarak sınıflandırılır. Depremin büyüklüğü (Mw) 6.7, 7.1 gibi küsüratlı olabilir ancak değremin şiddeti her zaman roman rakamlarından bir tam sayıyla ifade edilir. Zaman zaman medyada yanlış ifadeler kullanılabilmekle birlikte bu iki derecelendirme sisteminin deprem ile ilgili farklı unsurlar hakkında bilgi verildiği ve birbirinin yerine kullanılamaz olduğu akıldan çıkarılmamalıdır. Örenğin depremin büyüklüğü mekandan mekana değişebilen bir şey değilken, yani deprem olayının kendisini nitelendirirken kullanılan bir derecelendirme sistemi iken depremin şiddeti deprem merkezinden uzaklığa ve de zeminin jeofizik direnç özelliklerine göre değişkenlik gösterebilen, mekana ve binaların yapısal özelliklerine göre değişebilen ve deprem olayının kendisini değil, depremin etkisini niteleyen bir ölçümdür. Hal böyle iken yeniden altı çizilmiş oluyor ki bir deprem anında ehemmiyeti büyük yapıların başında gelen hastanelerin, hastaneler fonksiyonelliğini yitirebilse de afet yönetiminde elzem yere sahip sağlık profesyonellerini korumak adına zemin özellikleri dayanıklı bölgelere kurulması, ayrıca hastaneye çıkan ulaşım hatlarının da deprem yönetimi konusunda titizlikle inşa edilmiş olması bahsi geçen olası deprem halinde afet riskinin azaltılması yönetiminin başarısını belirleyen anahtar noktalardandır. 1999 Büyük İstanbul depremi diye de anılan depremde, İstanbul’un batısı deprem merkezine daha uzak olmasına rağmen deprem dalgalarının büyümesine izin veren zeminin bu özelliklerinden dolayı ground motion büyümüş, ve Avcılar civarında bu deprem bu nedenle büyük hasarlara neden olmuştur.

 1971 – 1994 Depremleri ve Jeofizik Durum[41]: Girişte geçen hafta değinilmiş olan San Fernando ve Northridge Thrust depremlerin hakkında konuşulan bilgiler, Olive View hastanesinin iki deprem sonrasındaki durumu özet geçilerek tekrar edildi. Ardından daha ayrıntılı olarak bu iki deprem incelendi. 1971 San Fernando depreminin 6,6 büyüklüğünde, 12-15 km derinlikte gerçekleşmiştir. Depremdeki toplam maddi zararın 500 milyon dolar olduğundan söz edildi. Ayrıca depremin Santa Susana fay hattında gerçekleştiği vurgulandı. Bu noktada ilk haftalarda konuşulmuş olan ters faylanma depremlerinden bahsedildi. Bu depremler toprağın sıkıştırılması ile oluşmaktadır; Afrika kıtasında ve ülkemizin batısında görülen bu depremlerde yüzey bir metreye kadar yer değiştirebilmektedir. San Fernando ve Northridge Thrust depremlerinin ters faylanma depremleri olduğu vurgulandı.  1971 yılındaki depremde San Gabrial dağının 1 metre kadar yer değiştirmiştir. Bunun yanında Sylmar fayı 1,8 metre kadar kısalmıştır. Bu depremde şiddetin türü en yüksek değer olan “severe” olarak kabul edilmektedir. Geçen hafta konuşulan Kaliforniya fay sistemine yeniden değinilerek Kuzey Anadolu fay hattına benzediği vurgulandı. 1994 yılında görülen Northridge Thrust depremi sabah 4:30 civarında 6,7 büyüklüğünde 18,4 km derinlikte görülmüştür. Bu depremde bir önceki depremden 1 kişi az olarak 57 kişi hayatını kaybetmiştir. Deprem ivmesi 1G olan bu depremde, Rupture bölgesi iki metre kadar yer değiştirdiği kaydedilmiştir. Bu depremde 20 milyar dolara yakın maddi hasar yaşanmıştır. Bunun sebebi olarak nüfus artışına bağlı olarak bina ve yolların artması gösterilebilir. Bir önceki deprem merkezine yakın olması sebebiyle hastanedeki risk önleme çalışmalarının işe yaradığı söylenebilir. Depremlerin yenileme, gelişme ve güncelleme açısından önemli olduğu vurgulandı. Ayrıca “Depremler değil binalar öldürür.” sözüne parmak basılarak binaların yanında zayıf jeofizikte riski attırdığı yan yana birbirinin aynısı olan binaların birinin yıkılmış diğerinden yıkılmamış olması durumu ile gösterildi. Los Angeles bölgesinde 10 kilometrelik sedimenter bir yapı bulunmaktadır. bu yapıdaki bir sedimenter yapıda genlik büyümekte ve genlik büyüdükçe depremin şiddeti artmaktadır. Bunun sebebi Jeofizik direncinin düşük olmasıdır. 1971 ve 1994’teki bu depremlerin birleşim noktaları bulunmaktadır. Bir depremin diğeri depremi etkileyebileceği tartışıldı. San Andres fayındaki kıvrılmadan dolayı bir sıkışma gerçekleşti bunun sonucunda kompleks depremlerin oluştuğu ve aynı fayda ki gerilmeye bağlı olarak depremlerin oluştuğundan bahsedildi. Son olarak bu iki deprem bölgesindeki riskler ve şiddet tablosu incelendi. Büyüklük ve şiddet kavramları üstünde duruldu. Ayrıca yüksek yerlerin deprem direncini arttırdığı ve yüksekteki alanlara kale alçaktaki alanlara çanak denildiğinden bahsedildi.

 San Fernando Depremi ve Northridge Depremi etkileri[42] : San Fernando Depremi, depremin etkileri ve yapı mühendisliğinin ilerlemesi konularında referans bir depremdir. Deprem bina yönetmeliklerinde ve deprem tehlike haritalarının güncellenmesinde referans olarak kullanılan bir depremdir. San Fernando Depremi ve Northridge Depremi, San Andreas Fayındaki gerilmeden kaynaklanan bölgedeki sıkışma sonucu meydana geldiği görülmektedir. Northridge Depremi, San Fernando Depremine büyüklük olarak yakın olması ve yakın yerlerde meydana gelmesinden dolayı iki depreminde Olive Live Hospital üzerinde olan etkilerini görmek kolaylaşmıştır. San Fernando Depreminin mali zararı 500 milyon dolarken Northridge Depreminin mali zararı 20 milyon dolarda kalmasının deprem yönetmeliğinin doğru uygulandığındaki yararını gözler önüne sermektedir. Depremlerin düzlük alanlarda dağlık alanlara göre olan etkisi daha yüksek olduğu görülmektedir. Bunun nedeninin düzlük yerlerin jeofizik direncinin düşük, yüksek yani dağlık bölgelerin jeofizik direncinin yüksek olmasıyla alakalı olduğu bilinmektedir. Jeofizik direnci düşük bölgelerde deprem dalga genliği büyüdüğü için binaya depremin uyguladığı şiddet ve buna bağlı risk artışı gözlenmektedir. Bu nedenle ova benzeri düzlük alanlarda yaşamak zorundaysak tehlikeyi minimum seviyeye indirmek için doğru yapı ve yapılaşma önemini bilmek gerekir. Afet yönetiminde ilk saatler çok önemli olduğundan yollarda meydana gelen hasarların ulaşıma engel teşkil etmesi durumunda gereken yardımların yapılmasını zora sokacaktır.

Jeofizik Kötü Zemin Öldürür[43]: 2 Eylül 1971 tarihinde sabah saatlerinde San Fernando’da meydana gelen Mw=6.6 büyüklüğündeki deprem, 58 kişinin ölümüne neden olup 500 milyon dolar civarında hasar oluşturmuştur. Bu deprem iyi çalışılmış ve yapı mühendisliği gelişimini büyük ölçüde etkilemiştir. Santa Susana fayı üzerinde meydana gelmiştir. 17 Haziran 1994’te San Fernando’ya yakın bir konumda bulunan Northridge’de Mw=6.7 büyüklüğünde bir deprem meydana gelmiş olup 57 kişi hayatını kaybedip 40.000 yapı hasar görmüş ve 20 milyar dolarlık bir ekonomik zarara neden olmuştur Northridge depremi bir ters faylanma depremidir. Sıkıştırma kuvvetleri altında kayaçların çarpışması sonucunda gelişen faylanma ters faylanma olarak isimlendirilir. Bir sıkışma meydana geliyor ve bu sıkışmaya bağlı olarak da bir yükselme meydana geliyor. Northridge depreminde 2 metre yükselme meydana gelmiştir. Geçmişten günümüze bu yükselmeler sonucunda Santa Susana dağları oluşmuştur. Yerin altındaki fay zonundaki gerilme enerji biriktirip biriken enerji bulunduğu konumdaki kayacın enerjisini aştığı zaman kırılma meydana getiriyor. Bu depremde hissedilen en büyük deprem ivmesi 1.0g ye ulaşmıştır. Los Angeles havzası yaklaşık yaklaşık 10 km derinliğinde sedimenter yapıya sahiptir. Buradaki sediment depremin hareketini tahmin edilebilir şekilde güçlendirir ve yıkımın şiddetini oldukça arttırır. Yükseklik arttıkça jeofizik zemin direnci genellikle artacağı için deprem riski yüksek alanlarda daha azdır diyebiliriz. Bahsettiğimiz iki deprem de San Andreas fayının büyük kıvrımı nedeniyle sıkıştırma kuvvetlerinin neden olduğu karmaşık bir sisteme ait faylarda meydana gelen depremlerdir. Binaların çökmesi ile ilgili sismik risk analizleri yapılıyor. Yer seçimi bu analizlerin içinde oldukça önemli bir noktadadır. Jeofizik direnç durumuna bakılarak binaların deprem riskinin azaltılabileceği bir gerçektir. 1999 İzmit Depremi’nde daha uzak olmasına rağmen batı yakasında (özellikle Avcılar) doğu yakasına göre daha fazla yıkım meydana gelmiştir. Bu durum jeofizik direnç durumunun etkisini bizlere göstermektedir. Jeofizik kötü zemin öldürür. Jeofizik zemin direnci düşük ortamların deprem dalgasının gücünü büyüttüğünü ve bu alanlarda yapılan hastanelerin yıkıldığını görebiliriz. Bu durumu hesaba katarak jeofizik zemin direnci düşük yerlerde yapı kurulacaksa dahi yapı direncinin daha da arttırılması gereklidir. Jeofizik zemin direnci, ivmeölçerler kullanılarak jeofizik mühendisleri tarafından yapılır. Bir deprem meydana geldiğinde kaynaktan yayılan sismik dalgalar, yollarının bir bölümünü sert kaya içinde son aşaması ise kayaya göre yumuşak olan yer tabakaları içerisinde geçirirler. Bu dalgalar yeryüzünde titreşim üretirler. Bu titreşim süresi depremin büyüklüğüne, merkez üssüne olan uzaklığına ve yer özeliklerine bağlı olarak değişir. İvmeölçerler yer hareketinin davranışı, kuvvetli yer hareketi kayıtlarının incelenmesini mümkün kılar. ‘’Deprem öldürmez bina öldürür’’ aforizması teknolojinin bu denli gelişmesine rağmen hala güncelliğini koruyor. Hastanelerin yapı direncinin yanında zemin direncinin de hesaba katılarak inşa edilmesi gerekiyor. Geçmişteki kötü örneklerin tekrar yaşanmaması adına bu konu oldukça önem taşıyor.

Jeofizik Zemin Direnci[44]: San fernando 1971 yılında 6.6 büyüklüğüyle sabahleyin olmuş bir depremdir. Önemini yapı mühendisliğinin ilerlemesi, yapısal olmayan risklerin giderilmesi ve üzerinde oldukça çalışılmış olmasından almaktadır. Referans bir deprem konumundadır. Depremin olduğu merkezde hasar oldukça yüksektir. Northridge depremi de San fernandoya yakın bir merkezde meydana gelmiştir. Böylece gidilen değişikliklerin sonuçları izlenilmiştir. Çevresindeki dağlık alanlardansa vadi gibi düz alanlarda depremin daha hasarlı olmasının nedeni ne sorusunu doğurmuştur bu deprem cevabı direnç. Bu alanlarda yaşayan insanların da bu dirence karşı risklerini azaltması gereklidir.  1994 Northridge depreminde, ters faylanmada dağlık alanlar görülüyor. Kuzey güney yönlü sıkışma söz konusudur.2 metre yer değiştirme gözlenmiş. Santa Susana dağlarının yükselmesi sonucu defarmasyon olmuş. İki deprem arasındaki ilişkiye bakacaksak olursak San andreas hattı üzerindeki gerilme kaynaklı komplex bir enerji sistemi sonucu meydana gelmişlerdir. Deprem hayatımızın bir parçasıdır. Deprem değil binalar öldürür sözünü depreme maruz kalmış yanyana iki binada görebiliriz.Biri yıkılırken diğeri ayakta olabilir.Burada yine zemin direnç farklılığı söz konusudur.Bina ve zemin ilişkisi tekrar gözümüze çarpmaktadır.Yıkılan binalarda insanların da karşılacağı yaralanma ve ölüm riski de fazla olacaktır.Acil durum ve afet yönetimi ayrıca ulaşım ve iletişim de önemlidir. Riskli zeminlerde depremin genliği büyüyor. Aynı oranda binaya etkisi de büyük oluyor. Jeofizik zemin direnci insan kaderini değiştirebilecek bir pozisyondadır. Bu yüzden sağlam arazi sağlıklı bina ve doğru önlem hastanelerdeki hasarın oluşmasını önleyebilecek unsurlardır.

San Fernando ve Northridge Depremleri[45]: 1971 San Fernando depreminden önce yapılan Olive View hastanesi daha sonra güncellenen bina yönetmeliğine göre tekrar düzeltiyor ve 1994 yılındaki benzer büyüklükte ki depremde bu hastanede hasar önemli derecede düşmüş oluyor. Demek ki Olli View hastanesi hastanelerde ki deprem riskini azaltılması için çok güzel bir örnektir. San Fernando sabah saatlerinde meydana gelen büyüklüğü 6.6 olan olan ve derinliği 12-15 km olan bir depremdir. Bu depremde insan kaybı çok değildir. 58 kişi hayatını kaybetmiştir. Ekonomik zarar oldukça büyüktür. 500 milyon dolarlık bir hasar meydana gelmiştir. Bina yönetmeliklerinde referans olarak kullanılan bir depremdir. Bu depremden sonra 600 milyon dolarlık bir güçlendirme oldu. Bu depremden sonra 1994 yılında 6.7 büyüklüğünde Northridge depremi meydana geldi. Bu depremde Olive View hastanesinde ki hasar çok az olmuştur. Güncellenen deprem yönetmeliklerine göre yapılan binalar bu depremde güçlü bir şekilde çıkmıştır. Bu depremin derinliği 18.4 km’dir. Ölüm sayısı da 57'dir. Bu depremlerle ilgili çok fazla kullanılan bir söz vardır. Depremler öldürmez binalar öldürür. İnsanlar depremi ne kadar ciddiye almasına göre zarar oranı ve ölüm oranı buna göre değişmektedir. Tehlikeli bölgede yaşıyorsak tehlikenin riske dönüşmesine sebep olabilecek yapılar yapmamalıyız. Los Angeles bölgesinin sedimanter yapısı depremi daha şiddetli yapmaktadır. Bunun sebebi gemliğin büyümesine bağlıdır ve bundan dolayı depremden korunmak için jeopolitik direnci yüksek yerler yerleşim olarak seçilebilir. Northridge depremi ters faylanma özelliği taşıyor. Bu tarz depremler Anadolu bölgesinde de meydana gelmektedir. Bu depremde 20 milyar dolarlık bir ekonomik zarar oluşmuştur.1999 İstanbul depreminde de zarar 20 milyar dolardır.1994 de depremin 1971 de ki depremden fazla zarar olmasının sebepleri arasında ilk olarak nüfus artışı olabilir. Binaların, hastanelerin, okulların artışı olabilir. San Fernando depremi Susana fayı üzerinde meydana gelmiştir. San Susana, Sierra Madde ve Whitter faylarının üçgen oluşturarak çarpışması ile meydana gelmiştir. Ters faylanma meydana gelmiştir. Düşey yer değiştirme meydana gelmiştir. San Gabriel Dağları ortalama 1 metre yükselme olmuştur. Ters faylanma da bir daralma meydana gelir.1994 Northridge Depreminde 2 metre yer değiştirme olmuş ve Santa Susuna Dağlarının yükselmesi bağlı defarmasyonlar meydana gelmiştir.1971 San Fernando  ile 1994 Northridge depreminin artçıları birbine paralel değildir. Farklı doğrultularda meydana gelmiştir ve farklı yönlerde kırılma olmuştur. Bu tür depremler arasında etkileşim olabilir. Bu 2 deprem San Andres fayında ki bir gerime bağlı olarak meydana gelen 2 depremdir. San Fernando depreminin büyüklüğü 6.7’dır ama bu depremin şiddeti 10 farklı aralıkta olmuştur. Ortaya çıkan enerjinin farklı yerde farklı seviyelerde olduğu için 10 farklı aralıkta şiddeti vardır. Depremin şiddeti roman rakamları ile ifade edilir. Yan yana iki binada bile depremin şiddet farklıdır. Bu durumda jeofizik zemin önemlidir. Zemin direncine göre depremin şiddeti değişir.

 DERS- 08

Sismolojik Kavramlar ve Veriler[46]: Bu hafta temel konu olan sismolojik kavramlar ve verilerin genel tekrarı yapıldı. Dünyadaki depremler de yapısal ve yapısal olmayan hasarlar yaşanmaktadır. Bu oluşan depremler üçe kategoriye ayrıldığı vurgulanmıştır. Bu depremler: volkanik depremler, tektonik depremler ve insan kaynaklı depremler. Bu yaşanan depremlere büyük ölçüde levha tektoniği sebep olmaktadır. Bu noktada asıl sorulması gereken soru bu depremlerin neden gerçekleştiği sorusudur. Bu sorunun yanıtı şöyle açıklanabilir. Dünya sürekli kendi etrafında ve güneşin etrafında dönmektedir yani Dünya sürekli hareket halindedir. Bu harekete bağlı olarak içindeki malzemelerin çıkması ve buna bağlı olarak da yeryüzündeki zayıf noktalarda kırılmalar meydana gelir. Bu depremleri daha ayrıntılı incelemek gerekirse, plate tektonikten başlanabilir. İç çekirdek Dünya’nın etkisiyle döner bunun etkisiyle dış çekirdek ısınır ve içerisindekiler bu ısının etkisiyle mantoya taşınır. Bu esnada yukarıya çıkan sıcaklık kabuktaki zayıf kısımları yükseltir. Levha hareketleri birbiri ile bağlantılıdır ve sonrasında bir açılma yaşanır, bu da levhaları birbirine çarpıştırır. İkinci konu mekaniklerdir. Okyanusun altındaki yükselme ince kabukta kırılmaya neden olur. Kırılan noktada malzemeler yukarı çıkar. Bu malzemeler yayılır ve bir kısım levha altına girer. Böylece bölge yoğunlaşır. Üçüncü konu faylardır. Üç türlü fay bulunmaktadır normal, ters faylanma. Normal fay bir bloğun aşağı kayması ve çöküntü oluşturmasıdır. Bu faylanma vadileri oluşturmaktadır. Ters faylanma ise taban fayın üste hareket etmesidir. Bu tür faylar tsunami afetine sebep olabilmektedir. Bu iki faylanma tipi düşey kırılmalar olarak kabul edilmektedir. Ayrıca bu konu anlatılırken depremlerin büyük olması kadar sığ olması da şiddeti arttırdığı üzerinde duruldu. Diğer konu ise sismik dalgalardır. Bu dalgalar kompleks bir oluşuma sahip olmayıp taşın suya atıldığı durumlarda bile gözlemlenmektedir.  Sismik dalgaların dağılım yönü bulunmaktadır. Dalga cephesinde meydana gelmekte ve o yönde ışınlar dik devam etmektedir. Yüzey ve Body dalgaları olarak iki tip sismik dalga bulunmaktadır. Body dalgaları yeryüzünün her yerine ulaşmakta ve kendi içinde P ve S dalgaları olarak ayrılmaktadır. Kısaca özetlemek gerekirse: P, depremin yayılım noktası doğrultusunda sıkışma yaratmasıdır; S, deprem dalgasına diktir ve hızı düşüktür. Yüzey dalgaları, saatin ters yönünde yayılan dalgaların ilişkisidir. Son olarak büyüklük ve şiddet kavramları tekrar edildi.

Levha Tektoniği ve Deprem Mekaniği[47]: Dünyanın kendi etrafında döndüğü gibi dünyanın iç çekirdeği de kendi etrafında dönmektedir. Bu dönme sonucu dış çekirdekte bir ısınma meydana gelir ve bu ısınma sonucu dış çekirdekteki ısınan ve eriyen maddelerin konveksiyonel hareketi ile saatin ters yönünde bir hareket oluşur. Bu hareketin mantoya taşınması sonucu mantoda da benzer bir konveksiyonel hareket oluşur ve bu hareketin oluşturduğu sıcaklık kabuğa etki eder. Kabuğa etki eden sıcaklık kabuğun direncini düşürür ve kabuğun incelmesine neden olur. İncelen kabuk genellikle okyanus ortalarında olur ve incelen yerden açılmalar meydana gelir. Bu açılmalara bağlı çarpışan zonelar meydana gelir. Çarpışan zoneların birbirine göre hareketlerine bağlı olarak depremlerin aktif levha sınırlarında oluşur. Deprem mekaniğinde üç tür kırılma hareket vardır. Normal kırılma ve ters kırılma düşey eksende hareketler içerdiği için düşey gerilmeli kırılma sistemleri denir. Normal kırılmada taban bloğu, tavan bloğunun altına batar. Ters kırılmada ise tavan bloğu taban bloğunun üstüne çıkar. Türkiye’nin batısındaki kırılma şekli normal kırılma şeklindedir ve göllerin oluşumu bu tür kırımalar sonucu olmuştur. Türkiye’nin doğusundaki kırılma şekli ise ters kırılma şeklindedir bunun sonucunda dağlık araziler oluşmuştur.  Depremlerden sonra sismik dalgalar meydana gelir. Sismik dalgalar cisim dalgaları ve yüzey dalgaları şeklinde ikiye ayrılır. Cisim dalgaları P ve S dalgalarıdır. Bu iki dalga yeryüzünün her noktasına ulaşırlar. Yüzey dalgaları yayılım doğrultusuna dik şekilde hareket ederler. Yıkımın en büyük sorumlusu olan dalgalardır.

 DERS- 10

Binalardaki hasarlar ve tespitleri[48]: 2019’da değişen yeni deprem tehlike haritası ile artık noktasal olarak deprem tehlikesini meydana getiren fay kuşaklarını ve ona olan uzaklıkları daha iyi görmekteyiz. Bu gelişim ile kamu binalarının yapımında ilgili kişilerin karar vermelerinde kolaylık sağlamaktadır. Binalarda dilatasyon binaların statik enerjisini dengeleme amaçlı yapılır doğru yapılmadığı zamanlarda dilatasyon noktalarında çatlaklar oluşabilir bu da daha sonraları tekrar kapama çalışmaları yapılmasına ve gereksiz kaynak harcanmasına neden olur. Binalarda kolon zemin ilişkisi doğru yapılmalıdır. Zemin eğilimi ve kolon açısı doğru olmadığı zamanlarda bu bölgelerde su birikmesine ve kolon içindeki demirlerin paslanmasına sebep olur. Paslanmış demirlerin hem ağırlığının artması hem de sağlamlığının azalmasına neden olur ve depremlere olan dayanıklılığının azalmasına ve hatta binaların çürümesine neden olur. Depremlerde en çok zarar gören ve yıkılan binaların bu nedenlerde olduğunu bilinmektedir. Binaların doğru yapılmasının öneminin büyük olduğu gibi belki bundan bile önemli olan binaların yapıldığı zeminlerdir. Yüksek ve tepelik yani zemin direnci yüksek alanlara bina yapılmasının deprem hasarını azaltmasındaki boyutu oldukça fazladır. Edirne’de yapılan araştırmada Edirne’deki binaların yalnızca yüzde 43’ünün yüksek ve tepelik alanlara yani zemin direnci yüksek yerlere yapıldığı görülmektedir. Geri kalan yüzde 57’lik gibi büyük bir bölümdeki binaların zemin direnci düşük yerlere yapıldığı görülmektedir. Bu da olası bir depremde hasarın çok daha büyük olmasına yol açabilir. 

DERS- 11

Hastanelerin sismik riski[49]: Hastanelerin sismik riskini bulmak için, çalışmayı yapmak istediğimiz hastanenin enlem ve boylamını siteye girdikten sonra yarıçap kısmına 80 km yazıyoruz. Daha sonra yapmamız gereken tarih belirlemek ve bunun için başlama tarihi olarak 01.01.1900 ve bitiş tarihi ise araştırmayı yaptığımız günü seçerek araştırmayı yapmış olduğumuz hastanenin 80 km yarıçapında girmiş olduğumuz tarihler arasında meydana gelen depremleri ve dolayısıyla hastanenin deprem riskini görebiliyoruz. Uygulamada tarih boyunca olan depremler gösterilirken renklerinin farklı olduğunu görüyoruz her renk belirli bir yakınlık göstermekte ve bu yakınlık olan depremin şiddetine doğrudan etki etmekte depremlerin sadece şiddetini sadece depremin büyüklüğü değil aynı zamanda deprem merkezinin hastaneye olan uzaklığı da etkilemektedir. Uygulamada doğal kaynaklı depremlerin yanında insan kaynaklı depremlerde gözükmekte ve bu depremlere de önem göstermeliyiz çünkü büyüklükleri 6’nın üzerine çıkabilen depremler meydana gelebiliyor ve ya kırılmaya yakın bir fayı tetikleme ihtimali oluyor. Bu depremler meydana geldikten sonra dünyanın her tarafına dalgalar yolluyor ve jeofizik yer direnci yüksek olan yerlere yapılan hastanelere bu dalgaların enerjileri azaldığı için binalara etkisi azalıyor. Jeofizik direnci düşük olan yerlerdeki hastanelere bu dalgaların enerjisi azalmadan etki ediyor ve hastanelerin kütlesi ve boyutu büyük olduğu için yıkım etkileri çok daha fazla oluyor. Bu yüzden özellikle hastane gibi önemli binaların yapıldığı zeminin jeofizik direncinin büyük olmasına önem göstermeliyiz.

Hastanelerin jeofizik zemini ve depreme dayanıklılığı[50] : Turkiyenin değişik illerinde değişik deprem potansiyeli vardir. Buna bağli olarak hastanelerin olduğu bölgeler  deprem potansiyeli yüksek bölgelerse hasar alma ihtimali yüksek olucaktir. Mesela bi hastanenin oldugu bölgedeki deprem riskini hesaplarken hastanenin enlem ve boylamı bilgilerini giriyoruz ve enlemle boylamı dairenin merkezi kabul edip, bu merkezden 80 kmlik yarıçap çizerek bu dairenin içerisinde deprem araştırmasını yapıyoruz. Depremler jeofizik zemin ile girişim yapıyolar ve bu jeofizik zemindeki direnç durumuna bağlı olarak etkilenirler. Jeofizik zemin çok önemlidir. Deprem zamanı kaya zemini deprem enerjisini büyütmez. Bu nedenlede  buradaki hastaneler ister yatay isterse de yüksek mimari esaslanarak yapılsın fazla etkilenmiyor. Kaya zeminli bölgelerde deprem sinyalleri  760m/san hızla gidiyor. Yani deprem kaya zemini olan bölgede olduğunda bina yıkılmıyosa fazla etkilenmiyosa büyük oranda jeofizik zeminin sayesinde olduğunu söyleye biliyoruz. Deprem zamanı jeofizik zemin yüzünden deprem enerjisi artığında depremin etki ettiyi bina ne kadar büyük ve ağır olursa depremin enerjisi de ona bağlı olarak büyük etki gösterir. Yani bir binada deprem gücünü yükselten 2 tane parametre var 1. Binanın yüksekliği 2. Binanın üzerinde bulunduğu jeofizik zeminin direnç değişimleri.  İzolatörler binanın depremi hissetmemesi için binanın temelinde kurulurlar ve çok faydalıdır. Deprem anında depremin titreşim büyüklüğünü abzorbe eder, gücünü azaltır. Kauçuk bir mazemedem yapılır.  Bu izolatörlere Deprem Savaşcısı Sismik İzolatörler denir.

Deprem Potansiyeli ve Etkenleri[51]: Bu hafta Çanakkale Mehmet Akif Ersoy Hastanesi baz alınarak hastanenin deprem potansiyeli incelendi. Bu bağlamda her ilin kendi deprem potansiyelinin bulunduğu ve incelemelerin bu durum dikkate alınarak yapılması gerektiği vurgulandı. İnceleme yapılırken bir nokta merkez kabul edilir. Merkez kabul etme, bölgenin enlem ve boylamının merkez kabul edilmesidir. Bu enlem ve boylamdan 80kilometrelik bir yön çizilir ve bu bölgeye düşecek tüm depremler incelenerek genel duruma karar verilir. Bununla ilgili araştırmada Boğaziçi Kandilliye Rasathanesi web sitesi vasıtasıyla çevredeki deprem riski görülebilmektedir. Ayrıca iki inceleme sırasında karşımıza çıkabilecek iki farklı terim vurgulandı. Dairesel depremler – 1900’den itibaren görülen depremlerdir-, patlama türü depremler – insan kaynaklı depremlerdir-. Haritalar üzerinden dairesel depremler incelenmiştir. Bu haritadan çıkan sonuç depremlerin çoğunluk doğa kökenli ve büyük depremler olduğudur. Ayrıca hastane ve çevresinde her türlü derinlikte depremler olduğu ve bu yüzden bu depremlere açık olduğu gözlemlenmiştir. Derinlik artıkça depremin merkezinden uzaklaşıldığı için şiddetin azaldığı vurgulanarak, deprem şiddetinin tanımı kısaca özetlenmiştir. Açıkça görülmektedir ki Çanakkale’nin kuzeyinde önemli bir fay hattı olan Kuzey Anadolu fay hattı geçmektedir. Bu hat üzerindeki deprem titizlikle incelendiğinde 1944 ve 1975’teki depremler dikkat çekmektedir. Bu depremler M6,5’in üzerindeki depremler olup hastane merkezli harita, büyük depremlerin yine yaşanacağını söylemektedir. Doğal kaynaklı depremlerin yanı sıra patlamalı dediğimiz insan kaynaklı depremler bulunmaktadır. Bu depremler üretim faaliyetleri sırasında oluşmaktadır. İncelenen diğer haritada patlamalı depremlerin üç noktada biriktiği görülmektedir. Bu depremler hafife alınmamalıdır çünkü bu depremler M6’nın üzerine çıkabilmekle birlikte kırılmak üzere olan fayı hareket geçirebilmektedir. Bu depremlerin dalgaları ve jeofizik zemin üzerindeki etkileri incelenmiştir. Bunlara ek olarak bölgenin kayalık olması veya olmamasına göre toprağın direnç durumu değişmektedir. Temel kaya derinlik farkı dolayısıyla bir bölgede deprem yaşandığında her bina yıkılmamaktadır. Bu yüzden hastanenin inşa edileceği alanda temel kaya araştırması önemlidir. Bu konuların ardından bir kez daha başta hastaneye giden yollar olmak üzere tüm yolların zemin türü vb. durumlarının dikkat edilmesi vurgulanmıştır. Bir diğer tartışılan konu Ulusal deprem haritasıdır. 2019 yılına kadar olan haritada iller 1-4 arasında derecelendirilmiş olup -Karaman 5. Derece olan tek ildir.- önlemler 2019’da noktasal sisteme geçilmiştir. Derecelendirilmiş tablo incelendiğinde hastanelerin %70’i yüksek tehlikeli alanlarda oldu ve hastanelerin sadece çok azı güçlendirildiği görülmektedir. Son olarak Marmara Üniversitesi Başıbüyük Eğitim ve Araştırma Hastanesi üzerinden depremin şiddetini düşüren “Sismik izolasyon sistemi” incelenmiştir. Videolarla sismik izolasyon daha ayrıntılı incelenmiştir.

DERS-12

19.    Yapısal Olmayan Depremler ve Temel Birleşenleri[52]: San Fernando depremi neden önemli? San Fernando depreminin önemi vurgulanarak girişi yapıldı. Bu depremi önemli kılan temel dayanak noktasının yeni yapılmış olan Olive View Hastanesi olduğu vurgulandı. Bu hastaneyi özel kılan özelliklerse bina yaşının çok küçük olması ve yapılaşma standartlarının maksimum deprem ivmesini tahmin etmede yetersiz kaldığı görülmesidir. Bir diğer noktaysa 1994 depremiyle güncellemeler ile gözden geçirilmiştir. Depremlerden sonra yıkılan bina üzerinde yapılaşma standartlarında güncellemeler yapılmakta ve bir sonraki büyük depreme kadar beklenmektedir. Sonrasında güncellemeler gözden geçirilmektedir. Bu konu hakkındaki bazı noktalardan bahsedildi ve yapısal olmayan hasarlar konusuna geçildi.

20.    Risk Nedir? Konun girişinde yapısal hasarlar baz alınarak riskin tanımı yapıldı. “Risk= (tehlike, hazırsızlık)”. Zemin derecesi yüksekse sismik dalganın derinliğinin düşük olduğu ve bunun potansiyel tehlike olarak adlandırıldığı, Eşya ve cihazların iyi yerleştirilmemiş veya sabitlenmemiş olmasının hasarı göre bilme potansiyeli ile alakalı olduğu vurgulandı. Sunumlarda yer alan sunum üzerinden hasar alabilen yapısal elemanlar sıralandı.

21.    Yapısal Elemanlar Nelerdir? Sonrasında daha özel dört başlık altında verildi. Bunlar: Bina araçları, elektrik, yangın koruma, iletişim, mekanik ve tesisat, mekanik gazlar; Mimari cihazlar, Mimari birleşenler, tavanlar, aydınlatma, kaplama, korkuluklar ve erişim katları; Mobilya ve içindekilerdir. Tüm bu elemanlar resimler ile anlatıldı ve bulunması gerek konumları tek tek gösterildi. Önlemlerin alınması gerektiği acil durumlarda bu elemanların büyük öneme sahip olduğu vurgulandı. Ayrıca derse katılan misafir Profesör tarafından acil durumlarını ekleyerek kapanış yapıldı.

 

22.    Yapısal Olmayan Tehlikeler[53] : San fernando depremi 1971 yılında olan  6.6 büyüklügün de bir depremdir. Bu depremden aylar önce inşa edilen bu hastanenin depreme dayanıklı olmaması beklenen bir şey değildir. Çünki bina yenidir ve binayı inşa ederken mevcut jeofizik zemine bağlı yerel ve yerel risklere bağlı olarak yapısal deprem risklerinin hesaplanmadığı anlaşılıyor. Burdan anlaşıldığı üzere böyle felaketlerin önüne geçmek için hastanelerin ve ya başka önemli yerleri inşa ederken deprem kodlarınım güncel olmasına dikkat edilmelidir. Bir binanın sadece bir kısmı yıkılırsa diğer kısmı sapa sağlam durmaktaysa, sorunun binanın yapısında değil, mesela jeofizik zemini gibi başka birşeyde olduğu düşünülecektir. Bu yüzden bina inşa edilmeden her olasılık uluslararası standartlara uygun olarak hesaplanmalıdır. Deprem anında hastanelerin, binaların dışı kadar içleride hasar alabiliyor. Ekipmanlar, döşemeler gibi  bir çok eşya dağılarak, kırılak kullanılamaz hale geliyor. Hastanelerin içerisinde ki ekipmanlar hasar aldığı zaman büyük bir maddi kayıp ortaya çıkar. Bazı ekipmanların fiyatı hastanelerin kendi yapım aşamalarında kullanılan malzemelerin toplam fiyatından kat kat pahalı olabilir. Bu yüzden hastenelerin depreme karşı dayanıklı olması çok önemlidir.

23.    Risk nedir? Risk eşittir Tehlike (Hazard) ve Hazırlıksızlık (Vulnerability). Tehlike doğru tahmin edilemezse yapısal veya yapısal olmayan risklere karşı hazırlıksız olucağız. Jeofizik zemin iyiyse sismik hareketlilik zayıf olacaktır.

24.    Yapısal Olmayan Elemanlar Nelerdir? Yapısal Olmayan Elemanlar - Bina Araçları, Mimari Bileşenler, Medikal Cihaz ve Medikal Gazlar, Mobilya ve İçindekiler. Bina Araçları- Elektrik, Yangın korunma, İletişim, Mekanik ve Tesisat, Medikal Gazlar. Elektrik- Jeneratör sistemi, boru sistemleri.

25.    Kobe depreminde neden yangınlar meydana gelmiştir? Yangın koruma 1995 Kobe depreminde insanların çoğu hastanelerde iş yerlerinde yangına bağlı ölümler meydana gelmiştir. Bu yüzden yangına müdahale sistemleri çok önemlidir. Yangına müdahale sistemleri- pompalar, dağıtım boruları ve bunların bir depremde kullanım dışı kalmaması için gerekli çalışmalar yapılmalıdır. Tabi ki bu sistemler binanın içerisindeki hastaları, ekipmanları, çalışanları korumak için kullanışlı durumda olmalıdır. İletişim - deprem zamanı telefonla iletişim çok önemlidir. Hastanelerle kurtarma ekipleriyle iletişim kurmak için hayatidir. İletişim Sistemi - İnternet, enerji için güneş panelleri, Telefon Sistemi, Kayıt Sistemi, 2 frekanslı radio, alarm sistemi, antenler serverlar. Bu tür ekipmanların sağlam bi şekilde korunulması gerekir. Mekanik ve Tesisat- makinalar, pompalama sistemleri, sıcak su sistemleri, hava sistemleri , Fanlar ve s. Depreme karşı güvenliğin artırılması gereken makinelerdir. Medikal Gazlar- Boru hattının muhafazası gereklidir. Mimari bileşenler - Tavanlar, Bölümler, Aydınlatma, Kaplama, Korkuluklar, Erişim Katları bunların dayanıklı olması hayatitir. Tavan Sisteminin çökmemesi lazım çöktüğü zaman girişler çıkışlar kapanır zor durumda kalır ve kaos meydana gelecektir. Aydınlatma yeterli olması devreden çıkmaması gerekir. Aydınlatma sistemi hayatta kalmak için çok önemlidir. Kaplama yangına karşı yanmayan malzelemelerin kullanılması örnek verebiliriz. Korkuluklar- koruyucu sistemlerdir. Erişim katları - katlar arası erişimde sıkıntı olmaması nerdivenlerde, kapılarda sıkıntı  olmamasıdır. Bunlar sağlam kalmayı başarırsa deprem anında  hayatta kalma şansımız oldukca artar. Mimari bileşenler hoş bir ortam sağlar.

Deprem Risk Faktörleri[54]: San Fernando depreminin deprem yönetmeliğine olan etkisi oldukça fazla çünkü zamanının şartlarına göre yeni yapılan Olive Live Hospital'ın yaşanan bu depremde yıkılması deprem yönetmeliğinin yetersizliğini ve güncellemesi gerektiğini ortaya çıkarmıştır. Yıkılan hastane yeni deprem kodu ile tekrar yapıldıktan sonra 1994 Northridge Depremi ile tekrar yakın büyüklükte bir depreme maruz kaldığı halde tekrar yapılan hastanenin yeni deprem kodu ile çok daha dayanıklı yapıldığı için depremden minimum zarar alması yenilenen deprem kodunu test etmiş oldu. Bu olaydan çıkarılan en önemli bilgi ise depreme karşı doğru önlemler alınırsa depremin risklerini azaltabileceğimizdir.

Depremlerden alınan hasarı azaltmak için deprem riskinin ne olduğunu bilmek önem teşkil ediyor. Deprem riskini etkileyen en önemli faktörler sismik yer hareketi ve hasar görebilme potansiyelidir. Sismik yer hareketini o bölgenin jeofizik yer direnci ile ilişkilidir. Jeofizik yer direnci yüksek olan bölgeler deprem dalgaları ile iletilen enerjiyi azaltarak ilettiği için binaların depremden daha az etkilenmesini sağlar. Hasar görebilme potansiyeli ise yapının ve yapı içindeki eşyaların depreme ne kadar hazır olduğu ile alakalıdır. Hasar görebilme potansiyelini azaltmak için bina içlerindeki yapısal olmayan elamanları bilmek gerekir. Bunlar bina araçları, mimari bileşenleri, mobilyalar vb. şeylerdir. Bu elemanları mümkün olduğunca deprem yönetmeliğine göre yapılmalı veya sabit olmayan eşyaların sabitlenmesi ve depreme dayanıklı hale getirilmesi hasar görme potansiyelini azaltmak için alınabilecek önlemlerdir.

DERS- 10 FİNAL

Binalar’da Dilatasyon Nedir? Statik[55] olarak aynı yere 2 ayrı kolon koyarak 2 farklı binaymış gibi statiklendirerek ve inşa ederek ama bitişik inşa edilir. Buna dilatasyon denir. 2 katlı binayla 8 katlı bina aynı blokleri düşeyde birbirinden 2 farklı yük barındırdığında yine aynı yerde dilatasyon yapılarak binanın statik olarak rahatlaması sağlanır. Dilatasyon binayı ayırmak demektir. Dilatasyonlarda çatlama olmaması için bitiş detaylarının temiz kalabilmesi için bu dilatasyonun en az 5 smla başlayan ve binanın yüksekliği arttıkca aradaki mesafenin arttığı ve bu aradaki boşluğun yumuşak malzemelerle, yani yatay yükleri süspanse eden, dengeleyen malzemelerle (kavuçuk, hareketli malzemelerle) geçirmesi gerekir. Binadaki çatlaklar 6ay da, 1yıl da , yaz ve ya kış sonrası, yağmurlu hava da, binanın yavaş yavaş zemine oturması ve sebeplerden oluşur.

Türkiye’de Kamu Binalarının Deprem Riski ve Yapısal Hasar Durumlarının İncelenmesi[56] Genel olarak Türkiye de ki kamu binalarının deprem riski ve yapısal hasar durumumunum incelenmesi ile ilgili bir makaledir. Ulusal Deprem tehlike haritası bu makale yazıldığında günceldi ama 2019 yılında tekrar güncellendi ve yeni yönetmelik daha çok noktasal ölçekte detaylı bilgi veriyor. Kamu binalarının deprem riskinin deprem olmadan önce çok iyi bir şekilde araştırılması gerekiyor çünkü bu binaların önceden fark edilip güçlendirilmesi belki de binlerce insanın hayatını kurtarabilir. Genelde ilk yardım işleri bu binalardan yapılıyor o yüzden önceden fark edilip binaların güçlendirilmesi önemlidir. Mimarı proje yapısı tasarlanırken son deprem tehlike haritası yönetmelik değişikliği ile zemincilerin koordinatlara göre binanın ülkenin neresinde olduğu ve bulunduğu yeri deprem tehlike açısından değerlendirirler ve ona göre mimari proje şekillendirilir. Bu elde edilen bilgiler ile inşaat mühendisi nasıl bir açıklık geçeceğine ya da kolon ve kirişin nasıl yapılacağına karar verir. Haritanın değişmesi her yapının bulunduğu koordinat ve bu koordinatın daha önce ki depremler ve fay hatları arasında ki ilişkiyi ortaya koymada iyi bir hal almıştır. Kamu yapılarının depremle olan ilişkisinde sorunun kaynağı kamu yapılarının inşa sisteminin belirleyeceğimiz yöntemdir. 4134 ve 4135 sayılı kamu ihale kanunu Türkiye’de işlerin nasıl yapılacağı ve ihalelerin nasıl yapılacağına ortaya koyan kanundur. Yüzlerce kez bu kamu ihale kanunda değişikliler yapıldı. Bu yüzden uygulamada büyük sıkıntılar ortaya çıkmaktadır. Kamu yapıları doğru bir şekilde yapılmamaktadır. Günümüzde 5 yıl önce yapılmış bir kamu binasında bile mevzuata uygun yapılmadığı için büyük sorunlar yaşıyoruz. Dolayısıyla deprem riski açısından bunların güçlendirilmesi gerekiyor. Bu binaların 1. derece güvenilir olması gerekirken deniz kumu ile yapılmış olma, temelinin kötü olması, beton kalitesinin düzgün olmaması, binanın çürümesi gibi vb. durumlar büyük sorunlar yaratmaktadır. Son yüzyılda bütün binaların betonarme yapılması ve bunun dünyaya dayatılması bu sorunlara sebep olan sebeplerden biridir. 72 yönetmeliğine uygun yapılmış bir bina şuan ki değişen yönetmelikler ile deprem açısından riskli bir duruma düşmüştür. Betonun bir de en büyük sıkıntısı geri dönüşümü olmamasıdır. Geleneksel inşaatlarda kullanılan ahşap,  taş, kerpiçte geri dönüşüm konusunda hiçbir sıkıntı olmaz. Bu makalede Edirne incelenmiş. Binanın dış cephe Dilatasyon noktasına bir mimar niye bakar ve bunun cephesi niye boyanır? Betonarme bina inşa ederken yapı belli bir uzunluktan sonra hala plan şeması üzerinden devam etmesini istiyorsak statik olarak belli noktalarından ayırarak dilatasyon yapmak gerekiyor. Yaklaşık 35 - 40 metreden dilatasyon yapılır ve aynı yere iki farklı kolon koyarak iki farklı binaymış gibi statiklendiririz ve buna dilatasyon denir. Ya da yatak katı 8 kattır ve poliklinikler 2 kattır ve bu binaların yükleri farklıdır; bu yüzden dilatasyon yaparak rahatlatılır. Ya da 2 farklı zemin varsa yine dilatasyon yapılır. Dilatasyon da yeterli açıklık bırakılmazsa çatlar. Geriye dönük kontrol yapılması gerekiyor yoksa kamu binalarında bu tarz sorunlar olabilir. Binalarda dış cephe kolon zemin birleşime hasar tespiti için bakmak gerekiyor. Çünkü kolon dış etkenlerden yağmur, rüzgâr, kar veya biriken sudan hasar alabilir ve zemin eğiminin doğru yapılıp yapılmadığını belirlemek için bakılır. Su biriktiği için betonarmenin içine su sızar ve tuzlanma yapar ve demirin paslanmasına sebep olur. Demirin hacminin artmasına sebep olur ve betonarme özelliğini kaybeder. İç mekân görünümüne bakılır. Dış etkenlere bağlı kar, yağmur, sıcak ve soğuk gibi durumlarda iç duvarının nemlenmesi yüzünden duvarın çürümesine sebep olabilir. İç duvarına bakma sebebimiz rutubetin olup olmadığı veya dışardan duvarın su alıp almadığına bakılır. Binaların bulunmuş olduğu zemin özellikleri önemlidir. Yüksek tepelik kısımlara yapılan kamu binaları en avantajlıdır ve Edirne’de yüzde 43 lük bir orana denk gelmektedir. Belli eğimin üstündeki yerlere, dere yataklarına çukurlara yapı yapılmaz. Bu deprem açısından risklidir. Edirne’de binaların yüzde 76’sı betonarmedir. 1 metrekare betonarme döşemesi 500 kg iken 1 metrekare ahşap döşemesi 50 kg’dır. Binaya göre hesaplarsak ahşap yapının betonarmeye göre en az 5 kat hafif olduğu bilinmektedir. Bu durum yapılan binada ahşap kullanmak zemin için büyük avantajdır. Deprem kuvvetinin büyüklüğünü hesaplarken de en az 5 kat azaldığını görürüz. Binaların kat sayısı da deprem açısından önemlidir. Edirne’de yapıldıktan sonra hiçbir değişiklik yapılmayan kamu binalarının oranı yüzde 87’dir ve bu iyi bir istatistiktir çünkü o bina yapıldığı amacına göre kullanılmaya devam ediyordur ve statik açıdan hiçbir sorun olmamıştır. Türkiye’den değişen yönetmeliklere bağlı yeni gelen yönetmeliklere göre binalara güçlendirilme yapılmalıdır.

 

Binalarda ki Hasarlar ve Tespitleri[57]: Türkiye’de 2019’da değişen yeni deprem tehlike haritası ile artık noktasal olarak deprem tehlikesini meydana getiren fay kuşaklarının beklenen en büyük ivme büyüklüğünü ve ona olan uzaklıkları daha iyi görmekteyiz. Bu gelişim kamu binalarının yapımında ilgili kişilerin karar vermelerinde kolaylık sağlamaktadır. Binalarda dilatasyon binaların statik enerjisini dengeleme amaçlı yapılır doğru yapılmadığı zamanlarda dilatasyon noktalarında çatlaklar oluşabilir bu da daha sonraları tekrar kapama çalışmaları yapılmasına ve gereksiz kaynak harcanmasına neden olur. Binalarda kolon zemin ilişkisi doğru yapılmalıdır. Zemin eğilimi ve kolon açısı doğru olmadığı zamanlarda bu bölgelerde su birikmesine ve kolon içindeki demirlerin paslanmasına sebep olur. Paslanmış demirlerin hem ağırlığının artması hem de sağlamlığının azalmasına neden olur ve depremlere olan dayanıklılığının azalmasına ve hatta binaların çürümesine neden olur. Depremlerde en çok zarar gören ve yıkılan binaların bu nedenlerden olduğu bilinmektedir. Binaların deprem yönetmeliklerine göre doğru yapılmasının öneminin büyük olduğu gibi belki bundan bile önemli olan binaların yapıldığı zeminlerdir. Yüksek ve tepelik yani zemin direnci yüksek alanlara bina yapılmasının deprem hasarını azaltılmasındaki boyutu oldukça fazladır. Edirne’de yapılan araştırmada Edirne’deki binaların yalnızca yüzde 43’ünün yüksek ve tepelik alanlara yani zemin direnci yüksek yerlere yapıldığı görülmektedir. Geri kalan yüzde 57’lik gibi büyük bir bölümdeki binaların zemin direnci düşük yerlere yapılması olası bir depremde hasarın çok daha büyük olmasına yol açabilir.  Edirne'de yapılan bir araştırmada binaların taşıyıcı sistem özelliklerinin yüzde 76'sının betonarme, yüzde 15'inin yığma, yüzde 7'sinin karma ve yüzde 2'sinin ahşap olduğu görülmüştür. Binalarda betonarmenin hem doğal olmaması hem de ahşap malzemeye göre beş ila on kat arasında daha ağır olması hem doğaya hem de olası bir deprem durumunda zararı arttıran özelliklerindendir. Özellikle en son getirilen betonarme yönetmeliğinde geleneksel yapım sistemlerinin kullanılmasını iyice zor hale getirerek sadece betonarme bina yapılmasına bir teşvik getirilmesinin neden yapıldığının anlaşılması güç bir karardır. Dünya'da en çok depreme maruz kalan Japonya'daki evlere bakıldığı zaman olabilecek en hafif, dayanıklı ve doğal malzemelerden yapıldığı görülmektedir.  Yine Edirne'de yapılan araştırmanın kamu binalarında yarısının 30 yıllık ve üstü olduğu görülmektedir ve bu binaların 2000 öncesi deprem yönetmeliğiyle yapıldığı düşünüldüğünde bu binaların acilen ya doğru bir güçlendirilme projesinden geçmesi ya da yıkılıp yeniden yapılması gerekmektedir. Binaları tekrar yaparken tek yolun betonarme olmadığını, alternatif yapım tekniklerinin olduğunu ve bazı durumlarda bu tekniklerin çok daha doğal ve deprem riskinin az olduğunu bilmek ve bu doğrultuda ilerlemek gerekmektedir. Türkiye'de yapılaşma yapılırken hatalı parselasyon sonucu binaların plan şemalarında geometrik olmayan modeller çıkmaktadır. Binaların depreme dayanıklılığını arttırmak için geometrik modeller kullanmak önem taşır, özellikle dikdörtgen ve kare modeller depremin yatay ve düşey yüklerine daha dirençli binalar yapılmasını sağlar. Bunun için en başta şehir planlamasını ve parselasyonu doğru yapmak gerekmektedir. Kamu binaları başta yapılırken doğru amaca hizmet edecek şekilde tasarlandıysa, bu binalara sonradan ekleme veya çıkarılma yapılması binanın başta yapıldığı projenin yapısının bozulmasına yol açar. Buda binanın statiğinin veya yüklerinin kaymasına neden olabilir. Binaların mümkün olduğunca başta yapıldığı şekilde kullanılması önemlidir. Eğer binalar eskiden yapıldığı yönetmelik yeni yönetmeliğe göre eksiklikler barındırıyorsa, bu eksikliklerin giderilmesi gerekmektedir. Bu eksikliklerin giderilmesinde binayı önceden tasarlayan ve bu işte yetkinliği olan kişilerin çalışması önem teşkil etmektedir. Böylece bu eksikliklerin doğru giderilmesi sağlanabilir. Buda uzun süre faaliyette kalan kamu binalarınında binanın güncelliğini korumasında ve depremlere karşı direncinin korunmasında büyük önem teşkil eder.

 Betonarme ve Mimarlık[58]: Derse konuk olarak İstanbul ticaret üniversitesi öğretim görevlisi mimar Serkan Akın katıldı. 2019 yılında yeni deprem tehlike haritasına geçilmesiyle birlikte noktasal veri alabiliyoruz. Mimarlar; yerbilimi mühendisleri, inşaat mühendisi, makine mühendisi ve elektrik mühendisiyle birlikte binanın tasarım aşamasında belli kriterleri tartışır ve yapıyı buna göre tasarlarlar. Yerbilimi mühendisleri son yönetmelik değişikleriyle birlikte yapı proje bilgisine göre nasıl konumlandırılması gerektiğiyle ilgili zemin yapısını analiz ederler. İnşaat mühendisleriyle birlikte, Jeofizik Vs30 araştırmasından tespiti yapılacak zemin sınıfından gelecek bilgilerle binanın taşıyıcı sistemini düzenlerler. Yani her yapı koordinat açısından uygun şekilde ve yerleşimde yapılır. Betonarme ağırlıklı bir yapılaşma var. Ve deprem yönetmelikleri betonarme ağırlıklı hazırlanıyor.  Bina dış cephe dilatasyon noktası iki yapı gibi inşa edilip tek yapı gibi görünen iki kolonun orta noktasıdır. Binanın statik olarak rahatlaması sağlanır. Zemin farklı olan yerde tek bina yapılacaksa yine dilatasyon yapılır. Dilatasyon aslında binayı ayırmak demektir. Kolon dış nedenlerden ya da zeminden etkilenir. Zemindeki su birikintileri betonarmenin en büyük düşmanıdır. Bu su betonarmenin teknik ve temel vasfını kaybettirir. Demirler şişer ve zamanla betondan ayrılmaya başlar. Bina içi mekanlardaki duvarlarda yetersiz ısı yalıtımı ve dışardan su alma durumunda yeşil-grimsi bir renk almaya başlar. Duvar kalınlığı ya da mantolaması iyi yapılmalıdır. Duvara rüzgar ters değer ve kılcal çatlaklardan su alabilir.  Edirne’deki kamu binalarının yüzde 43’ü yüksek tepelik yerlere yapılmıştır ve geriye kalan yüzde 57’lik yapılar risk oluşturur. Binaların bulunduğu zemin deprem riski açısından oldukça önemlidir. Türkiye’deki yapıların yüzde 90’ından fazlası betonarmedir. Fransa binaların dış cephesini ahşap veya taş malzeme ile ilgili son yıllarda teşviklerde bulunuyor. Kamu binalarında yaptığı yönetmelik değişikleriyle zorunluluk ve teşvik vermiştir. Ahşap malzeme betonarmeye göre 5 kat daha hafiftir. Yapılarda betonların kullanılmasıyla, yapıda kullanılacak toplam beton miktarı da azalacak ve binalar hafifleyecek, depremin yapılara etkisi yapının ağırlığıyla orantılı olduğundan, yıkılma riski de azalacaktır. Ağır ve hantal yapılar yerine hafif ve narin yapılar yapıldıkça yatırım maliyetleri de ayrıca azalacaktır. Ayrıca beton sınıfının yükseltilmesi ile kesitler daralacak ve binaların kullanım alanları genişleyecektir. Betonarmeyle birlikte apartmanlar ortaya çıkmış ve artmıştır. Bu durum insanların birlikte aynı parsel üzerinde yaşamasını ve fabrika çevrelerine yerleşmelerini arttırmıştır. Çok katlı bina yapmak maliyet etkin değildir. Mimarlar ve mühendislerin tekil imza sorumluluğuyla denetlenmiş bir yapı ortaya konulmalıdır. Dikdörtgen yapılar kare ya da diğer tipte olan binalardan çok daha fazladır. Depremin yatay yüklerine daha iyi olabileceği için tercih edilir ve daha güvenilirdir. Bir yapı tasarlandığı kriterlere uygun yapılmışsa ve tasarlanma amacına uygun kullanılıyorsa bu yapı temelden çatıya kadar uygun bir şekilde yaşıyor demektir. Eğer gerekiyorsa zaten yapım aşamasında bir sorun olduğu anlaşılır. Yeni yönetmeliklere uygun şekilde binalar onarılmalı ve güncellemeleri yapılmalıdır. Yıllardan beri süre gelen depremlerde yıkılan yapılarda; kavramsal belirsizlik, özensizlik, yapım bilgisizliği veya özensizliği, yapı kalitesizliği gibi temel anlayışların etkisi birincil nedenlerdir. Aynı şiddetteki depremleri daha az kayıp ve hasarla atlatan ülkelerin varlığı da bilinen bir gerçektir. Mimarlık ve mühendislik eğitiminden başlayıp taşeron fırsatçılığına kadar uzanan sürecin kararnameler ile düzeltilemeyeceği anlaşılmalıdır. Etiğini yitirmiş bir teknik eğitim olayı ile başlayan ve depreme kadar devam eden yapı sürecinin ciddi olarak tüm boyutları ile tartışılması, sorumlulukların paylaşılması, üstlenilmesi ve hiç olmazsa bu ülkenin yarınları için bir şeyler yapılması gereklidir.

KAMU BINALARI VE BİNA DEPREM HASSASİYETİ İNCELEMELERİ[59] Kamu binaları ile ilgili deprem riskinin tespiti özellikle bir deprem halinden önce yapılmış olmayla ilgili ciddi ehemmiyet taşır zira bu yapılara dair yapılabilecek güçlendirme çalışmaları gerek maddi gerek manevi olsun birçok kaybın önüne geçebilme potansiyeli barındırır. Özellikle kamu sağlığı ve yararı açısından bu yapılara yapılacak güncellemeler çok önemli. Kamu yapılarının inşasıyla ilgili en büyük zaaf kamu yapılarını inşa edecek kurum ve kuruluşların belirlenmesinde kullanılan yöntemlere bağlı eksiklik veyahut yanlışlardan kaynaklanır. 4734 ve 4735 sayılı kamu ihale kanunlarına gelen mevzuat değişiklikleri sayıları yüzleri bulmakla birlikte, ilk kamu ihale kanunu ile günümüzdeki ihale kanunu arasında hatrı sayılır farklar doğmuştur. Bu sebepten kaynaklanan kontrol mekanizmasındaki eksiklik ve yoksunluk, uygulanmasındaki hile ve benzeri hukuğu sekteye uğratan sebepler nedeniyle kamu yapılarının teknik şartlarda mevzuata ve kanunlara uygun olarak inşa edilmediği açıkça görülmektedir. Kamu yapılarının deprem açısından güçlendirilmesi sorusu masaya yatırıldığında bu sayılmış sebeplerden ötürü öncelikle kuruluşların ajandalarına halihazırda inşası bitmiş ve kullanıma alınmış binalara gelecek güncellemeler geliyor, zaten uygulama veya kural konma raddelerinde yaşanmış aksaklıklardan dolayı. İhale kanunlarının ve mevzuatların bir diğer eksikliği de tüm binaların betonarme inşa edildiği ve betonarme inşa edileceği yönünde yerleşmiş olan varsayım. Zira bu varsayım kültürlerden gelen köklü inşa metodlarını yok saymakta ve de onlara getirelecek kısıtlama ve kural koyma adımlarını sekteye uğratmaktadır. Betonarme yapılara 30-40 yıl ömür biçilmesi de gerek kültürel gerek ekonomik gerek tarihsel hatta ve hatta gerek çevresel açıdan olsun betonarme kullanımı ve inşaat yönetimi açısından büyük bir yanılsama içerisinde olduğumuzu gösterir zira betonarme örneğin yıkıldığı halde tamamen geri dönüştürülmesi mümkün olmayan bir çöp halini alır. Hal böyle olunca da betonarme kullanımnın sürdürülebilirlik açısından büyük sorunlar teşkil ettiği apaçık görülür. Betonarmenin geleneksel inşaat yöntemleriyle farklarından biri de sürdürülebilirlik açısındandır. Edirne şehri, Türkiye’nin geneline dair fikir verebilirliği açısından değerli bir örnektir. Mimar Sinan’ın eserlerine ev sahipliği yapan bu şehir gerek betonarme yapılanmasıyla gerek çarpık kentleşme paternleriyle olsun Mimar Sinan’dan bu yana sayıca çok ancak kalite ve estetik açısından gerilemiş bir halde gözler önündedir. Dilatasyon bir yapının, özellikle betonarme yapıların binayı ayırarak çatlama ve detayların bozulmasını önleyerek statik olarak rahatlatılması ve risk giderimi için yapılan güçlendirmelerdir. Dilatasyonda meydana gelen değişiklikler ve bozulmalar binanın yapımından bir zaman sonra meydana geldiğinden bu değişikliklerin masrafı binayı inşa etmiş kuruluşlara değil binayı kullanmakta olan kuruluşların sorumlulukları dahiline düşer, kamu kaynaklarından kayba neden olur. Hasar tespit açısından önem teşkil eden bir diğer unsur ise kolon-zemin birleşimleridir. Dış etkenlerle ilgili su birikip birikmediğinin mayenesi önemlidir çünkü açılanma sonucu bu alanlarda biriken su, betonarmenin en büyük düşmanıdır çünkü betonarme tuzlanma yapar ve içeriğindeki demirde gerçekleşen paslanma betonarmenin teknik vasfını kaybetmesine neden olur. Binanın iç mekan görüntüsü, bir hasara hassasiyet muayenesinde binaya su sızması ve ısı yalıtımı hakkında fikir verir. Bu muayene sonucunda dışarıdan mı su almakta yoksa iç nemden kaynaklı bir rutubetlenme ve sonucunda tuzlanma mı söz konusu anlaşılabilir. Dış duvar, iç duvar, döşeme, tavan ya da kiriş incelemeleri bu amaçla gerçekleştirilir. Edirne’de binaların %43’ü yüksek tepelik alanlarda, %27’si çukur alanlarda, %16’sı eğimin %20’den fazla olduğu yamaçlarda, %7’si sulu zeminlerde, diğer %7’si de dere yataklarında bulunmaktadırlar. Bu oldukça iç karartıcı bir tablodur zira direkt olarak zemin açısından ancak ve ancak %43’lük bir oran sağlıklı bir kararla inşa edilmiş anlamına gelir. Bu tabloya aşırı nüfus artışı ve de rant kültürü sebep olmuştur.

BİR DİKDÖRTGENDE 30 YIL[60] 2019 yılından sonra yeni deprem tehlike haritasına geçildi. Bu yeni harita noktasal veri vermekle birlikte, eskisinden daha çok bilgi içeriyor. Ayrıca daha da ayrıntılı olma özelliğini taşıyor. İncelenen makalede Edirne şehri ele alınmıştır.Yapılan kamu binalarındaki hasar tespiti başlığı altında dış cephe dilatasyon noktası tanımlanmış, binanın yükünü daha rahat taşıması ve zemininde farklı noktalar barındırması sebebiyle oldukça önemli olduğuna dikkat çekilmiştir. Ayrıca dilatasyon açılmaya bağlı deformasyon olarak da açıklanabilir. Dilatasyon yüksekliğe bağlı olarak değişir. Hasar tespiti başlığının 2.örneği kolon zemin birleşimi üzerinedir. 17 Ağustos 1999 depreminde yıkılan binaların %40 nın korozyona bağlı yıkıldığı söylendi. Başlığın 3.örneğinde binanın iç mekan örneği karşımıza çıkıyor. Binanın dış duvarının hava şartlarına dayanıklı doğru ısı yalıtımı yapılmış olması ayrıyeten iç duvarla kesişimi büyük önem taşımaktadır. Teknik özelliklerine bağlı doğru bir biçimde yapılmalıdır. Kesişim noktalarında yosunlaşma veya çatlaklar görme bizim için tehlikeli bir durumun uyarıcısı olabilir. Son olarak binanın üzerinde bulunduğu zeminin özelliği konuşulmalıdır. Edirne’deki kamu binalarının %43ü yüksek alanlara, %27si çevresine göre daha çukur alanlara, %16sı eğimin yüzde 20 den fazla olan yamaçlara, %7si sulu alanlara ve %7 si ise dere yataklarına inşa edilmiştir. Burada binaların sadece %43ü doğru zemine yapılmıştır; diğerleri önemli bir risk altındadır. Belirli bir eğimin üstüne ki genelde %10’nun üzerine binaların yapılması önerilmez aynı zamanda bu dereleri gölleri kurutarak da hem çevreye daha çok zarar veriyor hem de kişileri tehlikeye atıyoruz. Burada yetkili kişilerin buna bir dur demesi gerekmektedir. Edrine’de kamu binaların %76sı betonarme, %15i yığma,%2 ahşap ve %7si karma yapıdadır. Türkiye’nin ortalamasının altında bir betonarme karşımıza çıksa da sayının çok yüksek olduğu gerçeğini değiştirmeye yetmiyor.  Betonarmenin olumsuz yanı ağırlığından dolayı depremin aktaracağı enerji miktarını da artırmasından gelmektedir. Bu nedenle betonarme deprem riskinin yüksek olduğu yerlerde tercih edilmemesi gereken malzemelerden biridir. Örnek olarak Japonya ve Kanada’da karşımıza daha çok ahşap binalar çıkmaktadır. Osmanlının eski başkentlerinden biri olan Edirne’de ise ahşap yapının kullanım azlığı olumsuz bir gelişme olarak adlandırılabilir. Hastanelerde de betonarme yapıların ötesine geçilmelidir ve bunun pek çok örneği dünyada karşımıza çıkmaktadır. Şehir hastanelerinden konuşacak olursak inanların hepsinin tek bir merkezde toplanması sağlık sistemi açısından pek uygun olmamakla birlikte, koruyucu hizmetlerin artırılmasıyla önleyici sağlık hizmetleriyle halk sağlığıyla bilgi ve bazı uygulamaların halka kazandırılması ve halkın bilinçlendirilmesiyle bu kadar büyük binalara ihtiyaç da azalacaktır. Edirne’deki kamu binalarının %31i 2, %29u 3, %20si 4 ve yine %20si 5 katlıdır. Çevre Şehircilik Bakanlığına göre 5 katın üzeri binalarda tehlikeli yapılaşmaya geçildiği söylenir. Edirne’deki kamu binalarının 5 katla sınırlı kalması güzel bir durumdur. Kamu binalarının yaşı %13ü 1 ile 10 yıl, %17si 11 ile 15 yıl, %6sı 16 ile 20 yıl, %8i 21 ile 25 yıl, %6sı 26 ile 30 yıl,%50 ise 31 yıldan fazladır. Binaların da bizim gibi bir ömrü vardır. Mesela bir betonarme 40 yıl yaşarken bir ahşap bina 100 yıl ayakta durabilir. Genel olarak sismoloji ve deprem mühendisliğinde bu 30 yıl kabul edilir. Binaların plan şeması özelliklerinde %93ü dikdörtgen, %3ü bitişik bloklar ama aynı kat seviyesinde değil, %2sinde büyük boşluklar %2si ise kare şeklindedir. Dikdörtgen doğru bir tercih olacaktır. Kamu binalarının %87sinde herhangi bir değişiklik yapılmamıştır. Bu da tasarımına ve yönetmeliğine uygun yapılıp korunduğu anlamı taşımaktadır ama deprem, yangın veya bazı özel durumlarda kontrollerin yapılıp eksik bir nokta varsa bunun da göz ardı edilmemesi gerekir. Müdahale edilmesi gereken bir durumsa  gerekenin yapılması yerinde olacaktır.

Edirne’deki Kamusal Binaların İncelenmesi[61] Bu hafta konuk olarak İstanbul Ticaret Üniversitesi öğretim görevlisi mimar Serkan Akın katıldı ve konuya mimari bir bakış açısıyla yaklaşıldı. Türkiye’deki Kamu Binalarının Deprem Riski ve Yapısal Hasar durumlarının incelenmesi adlı makalenin incelemesi yapıldı. Kamu binalarının deprem durumlarında önemi vurgulandı, 13 Mart 1992 Erzincan depreminde ilk hastanenin yıkıldığı belirtilerek örneklendirildi. Makale deprem haritası güncellenmeden önce yazıldığı için ilk sayfasında noktasal olmayan eski, genel harita bulunmaktadır. Güncellenen haritalar mimarlar için bina yapılmadan önce yapılan zemin etüdü noktasında yarar sağladığı belirtildi. Makalede incelenen Edirne şehrinin Mimar Sinan’ın miraslarını barındıran bir şehir olduğu belirtildi. Binaların farklı inceleme şekilleri bulunmaktadır. Bina dış cephe dilatasyon noktası incelemesi, – açılmaya bağlı deformasyonun olup olmadığı incelenir, dilatasyon yüksekliğe bağlı değişmektedir- dış cephe kolon zemin birleşimi, – Kolonların dış etkenlerden ne kadar etkilendiği ile alakalıdır- iç mekan kontrolü- üst noktalar incelenerek duvarın suyu tutup tutmadığı duvarın kalınlığı gibi noktalar incelenir-. Edirne’deki kamu binaları zeminlere göre incelendiğinde binaların %57’sinin problem yaşanabilecek konumda oldukları gözlenmektedir. Kamu binalarının sorunuyla ilgili mevzuatların sık sık değişmesi, bu yüzden binaların eski mevzuatlardaki hatalarla yapılabildiği ki bununda binayı çürümeye götürebildiği, ihale noktasında sorunlar yaşandığı ve binaların git gide betonarme binalara dönüşmesinden ve geleneksellikten uzaklaşılmasından bahsedildi. Ayrıca binaların denetimlerinin kamusallaşması gerektiği vurgulanarak kamu binalarının %93’ünün hiç değişikliğe uğramamasının binanın iyi yapıldığı anlamına geldiği belirtildi.

DERS- 11 FİNAL

Türkiye’nin [62] değişik illerinde değişik deprem potansiyeli vardır. Buna bağlı olarak hastanelerin olduğu bölgeler  deprem potansiyeli yüksek bölgelerse hasar alma ihtimali yüksek olacaktır. Mesela bi hastanenin oldugu bölgedeki deprem riskini hesaplarken hastanenin enlem ve boylamı bilgilerini giriyoruz ve enlemle boylamı dairenin merkezi kabul edip, bu merkezden 80 km’lik yarıçap çizerek bu dairenin içerisinde deprem araştırmasını yapıyoruz. Depremler jeofizik zemin ile girişim yapıyorlar ve bu jeofizik zemindeki direnç durumuna bağlı olarak etkilenirler. Jeofizik zemin çok önemlidir. Deprem zamanı kaya zemini deprem enerjisini büyütmez. Bu nedenlede  burada ki hastaneler ister yatay isterse de yüksek mimari esaslanarak yapılsın fazla etkilenmiyor. Kaya zeminli bölgelerde deprem sinyalleri  760m/san hızla gidiyor. Yani deprem kaya zemini olan bölgede olduğunda bina yıkılmıyosa fazla etkilenmiyosa büyük oranda jeofizik zeminin sayesinde olduğunu söyleyebiliyoruz. Deprem zamanı jeofizik zemin yüzünden deprem enerjisi arttığında depremin etki ettiği bina ne kadar büyük ve ağır olursa depremin enerjisi de ona bağlı olarak büyük etki gösterir. Yani bir binada deprem gücünü yükselten 2 tane parametre var 1. Binanın yüksekliği 2. Binanın üzerinde bulunduğu jeofizik zeminin direnç değişimleri.  İzolatörler binanın depremi hissetmemesi için binanın temelinde kurulurlar ve çok faydalıdır. Deprem anında depremin titreşim büyüklüğünü abzorbe eder, gücünü azaltır. Kauçuk bir malzemedem yapılır.  Bu izolatörlere Deprem Savaşcısı Sismik İzolatörler denir.

 Hastane Deprem Potansiyelleri[63] Türkiye’nin değişik illerinin değişik deprem potansiyelleri vardır. Hastanenin olduğu yeri merkez olarak kabul ederek araştırma yapıyoruz. Bu araştırmayı yaparken Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesinin sitesinden yapılabilir. Araştırmayı yaparken oturmuş olduğumuz yere yakın hastanenin enlem ve boylamını bilmemiz gerekiyor.  Yarıçap olarak 80 km seçilmelidir. 1900 yılından başlayan ve 2021 yılana kadar olan depremlerin araştırılması gerekiyor. Kendi bulunmuş oldukları bir ilde veya ilçede kendilerine yakın hastanede ki deprem riskini bu bilgiler ile birlikle araştırabilir. Bu derste Çanakkale Mehmet Akif Ersoy Hastanesi referans alınmıştır. 80 km’lik bir yarıçap çizilerek araştırılmıştır. Bu bölgede ki depremler doğa kökenli büyük depremlerdir. İnsan kaynaklı patlama tarzında depremlerde bu haritada gösterilmektedir. Bu uygulama ile hastanenin deprem riski hakkında rahatlıkla bilgi edinebiliriz. Haritadaki renkler derinlikleri ifade etmektedir. Çanakkale Mehmet Akif Ersoy Hastanesini referans aldığımız da her boyuttan derinlikte bir deprem olabileceğini görüyoruz. Depremler derin oldukça ortaya çıkardığı hasar azalmaktadır. Yüzeyden uzaklaştığı için hasar daha az olur. Depremin hasarı sadece büyüklüğü ile değil oluşan depremin derinliği ile de alakalıdır. Kuzey Anadolu fay zonu Çanakkale’nin kuzeyinden geçmektedir ve büyük risk teşkil etmektedir. Son yüzyılda bu fayda büyük depremler olmuştur. Güney tarafında da Edremit tarafında da önemli depremler olduğunu görüyoruz. 1912 yılında Mw=5.2 büyüklüğüne de bir deprem meydana gelmiş. 1944 yılında Mw=6.8 büyüklüğünde büyük bir deprem meydana gelmiş. Bir diğer büyük 1975 yılında 6.7 büyüklüğünde bir deprem meydana gelmiş. Bu depremler bize tekrar büyük deprem olacağını işaret ediyor. Bu büyüklükte ki depremler de Amerika da ki Olive Hastanesinde büyük hasarlar meydana getirmişti. Bu depremler jeofizik kökenli depremlerdir. İnsan kaynaklı depremler insanların üretim faaliyetlerine bağlı meydana getirdiği depremlerdir. 3 odak noktası görüyoruz harita da. Bu depremler 6 seviyesine kadar olabiliyor. Aynı zamanda da kırılma sağlayalarak diğer depremlerin oluşmasını erkene çekebiliyor ki bu büyük bir sorundur. Bu depremler jeofizik zeminin direncine bağlı olarak hastanenin büyüklüğüne bağlı olarak hastaneleri etkiliyor. Zemin kaya tipiyse daha az etkiliyor veya hiç etkilemiyor. Hastanenin zemini bu yüzden önemlidir. Zemin direnci düşük bir yerde hastane yapıldıysa depremin binalara etkisi büyüyor. İvme arttığında depremin etkisi de büyük oluyor ve hastanenin kütlesi büyükse depremin etkisi daha büyük oluyor. Özetlersek 2 parametre çok önemli. Birincisi zeminin direnci ikincisi de hastanenin kütlesidir. Yüksek katlı binada kütleye bağlı olarak daha çok etkileniyor. Ve zeminin kayaya olan uzaklığı fazlaysa yüksek katlı daha çok etkilenirken kayaya olan uzaklığı yakınsa küçük katlı hastaneler daha çok etkilenmektedir. Kayaya olan mesafe de çok önemlidir. Deprem sonrasında yolların kapanması insanlara ulaşmaya engeller, bu yüzden yol güzergahları da aynı hastanelerin planlanması gibi yolların planlanması gerekmektedir. Eskiden deprem riski derecelendirilmiş bölgesel olarak. Artık 2019'dan sonra deprem riskine noktasal olarak bakmaktayız. Genel olarak baktığımızda toplam 9503 hastanenin 6640 tanesi 1. ve 2. deprem bölgesinde 2863 tanesi de 3. ve 4. deprem bölgesindedir. Güçlendirilen hastaneler genelde 1. ve 2. bölgededir. Deprem tehlikesi açısından baktığımızda ülkemizde ki en güvenli şehir Karaman'dır. Deprem riski olan yerlerde hastanelerin sağlam yapılması gerekiyor. Sismik izolasyon sistemi kullanılabilir. Bu sistem ile depremin etkisi sistem izolatörler ile azaltılabilir ve binaya geçen deprem gücünü çok fazla azaltmaktadır. Kauçuk bir malzemedir bu sismik izolatörler. Deprem savaşçısı olarak bilinirler. Sismik izolatör çeşitleri oldukça fazladır. Sismik izolatör olmayan yerlerde hasar ve sarsıntı daha büyük olmaktadır. Sismik izolatör varsa bu deprem çok hafif atlatılır ve binanın içindeki eşyalar yer değiştirmez, bu yüzden de avantajlıdır. Sabit temelli sistemlerde zemin kat ile çatı katı arasında şiddet farkı varken sismik izolatörlü yerlerde şiddet farkı oluşmaktadır. İvmede aynı şekilde sabit temelli binada çatı katı ile zemin katı arasında fark büyüktür.

 Hastanelerin Sismik Riski[64]: Hastanelerin sismik riskini bulmak için, çalışmayı yapmak istediğimiz hastanenin enlem ve boylamını siteye girdikten sonra, bu enlem ve boylamı merkez kabul edip, yarıçap kısmına 80 km yazarak oluşan daire içerisine düşen depremleri araştırmamız için kullanabileceğimiz depremlerdir. Daha sonra yapmamız gereken tarih belirlemek ve bunun için başlama tarihi olarak 01.01.1900 ve bitiş tarihi ise araştırmayı yaptığımız günü seçerek araştırmayı yapmış olduğumuz hastanenin 80 km yarıçapında girmiş olduğumuz tarihler arasında meydana gelen depremleri ve dolayısıyla hastanenin deprem riskini görebiliyoruz. Uygulamada tarih boyunca olan depremler gösterilirken, renklerinin farklı olduğunu görüyoruz her renk belirli bir yakınlık göstermekte ve bu yakınlık olan depremin şiddetine doğrudan etki etmekte, depremlerin sadece şiddetini sadece depremin büyüklüğü değil aynı zamanda deprem merkezinin hastaneye olan uzaklığı da etkilemektedir. Uygulamada doğal kaynaklı depremlerin yanında insan kaynaklı depremlerde gözükmekte ve bu depremlere de önem göstermeliyiz çünkü büyüklükleri M6’nın üzerine çıkabilen depremler meydana gelebiliyor veya kırılmaya yakın bir fayı tetikleme ihtimali oluyor. Bu depremler meydana geldikten sonra dünyanın her tarafına dalgalar yolluyor ve jeofizik yer direnci yüksek olan yerlere yapılan hastanelerde bu dalgaların enerjileri azaldığı için binalara etkisi azalıyor. Jeofizik direnci düşük olan yerlerdeki hastanelere bu dalgaların enerjisi azalmadan etki ediyor ve hastanelerin kütlesi ve boyutu büyük olduğu için yıkım etkileri çok daha fazla oluyor. Bu yüzden özellikle hastane gibi önemli binaların yapıldığı zeminin jeofizik direncinin büyük olmasına önem göstermeliyiz. Jeofizik zemin direncinde temel kaya araştırmaları oldukça önemlidir. Direnci düşük zemine yapılan iki binadan zemini temel kayaya daha yakın olan bina diğerinden depremlerde çok daha az zarar göreceği bilinmektedir. Bu yüzden binaları yaparken direnci düşük zemine yapıyorsak temel kaya uzaklık araştırması mutlaka yapılmalı ve bu araştırma sonuçlarına göre doğru yeri seçerek riski minimuma indirmeliyiz. Yol güzergahlarında temel kaya araştırmalarının önemi büyüktür. Depremlerden sonra olan afet yönetimlerinde doğru ve hızlı adımların uygulanabilmesi için yollarda ve hastanelerde depremlerin hasarının minimumda tutulması önemlidir. Bunun için temel kaya araştırmaları ile yolların göçmesi ve hastane gibi kamu binalarının zarar görmemesi için doğru zeminlerin seçilip doğru binaların yapılması hem deprem anında alınacak zararı azaltırken hem de depremden sonra yapılacak uygulamaların aksaklığa uğramasına engel olur. Eski deprem tehlike haritasına göre ülkemizdeki deprem tehlikesi derecelendirilmişti. 2019 yılında güncellenen deprem tehlike haritasına göre bu derecelendirilme kaldırıldı ve artık noktasal olarak deprem tehlikesi ölçülmeye başlandı. Eski deprem riski haritasındaki derecelendirmelere göre ülkemizde yapılan hastanelerin yaklaşık yüzde yetmişi birinci ve ikinci derece deprem riski bölgelerinde iken yüzde otuzu nispeten deprem riski düşük olan üçüncü ve dördüncü derece deprem riski bölgelerine yapılmış durumdalar. Buna rağmen bu hastanelerden yalnızca binde beşine deprem güçlendirme projeleri uygulanmıştır.  Hastane gibi büyük binaların yapımında artık sismik izolatör denilen yeni bir sistem kullanılmaya başlandı. Ülkemizde İstanbul'da yapılan Marmara Üniversitesi Başıbüyük Eğitim ve Araştırma Hastanesinde bu sismik izolatör sistemi kullanılmıştır. Bu sismik izolatör binanın temeli ile zemin arasına bir izolatör sistemi kurarak depremin etkisinin binaya az iletilmesini sağlayarak binanın depremden alacağı hasarın engellemesini sağlıyor. Ülkemizdeki illerin yüzde 43'ü birinci derece, yüzde 28'i ikinci derece %14'ü üçüncü derece, yüzde 10'u dördüncü derece ve yüzde 1'i beşinci derece deprem riski bulunduran bölgelerde bulunmaktadır. Bu yüzden ülkemizde deprem riskinin bilincinde olmak ve depreme karşı önemler almak konusunda daha duyarlı olmalıyız.

Deprem Savaşçısı Sismik İzolatörler[65] Türkiye’nin illerinin farklı farklı deprem potansiyelleri var. Bir hastanenin bulunmuş olduğu yerin enlem ve boylamının bulunmuş olduğu yerden 80 km’lik bir yarıçap çizerek bu bölgenin sismik riski araştırmasını yapıyoruz. Kandilli rasathanesinin bununla alakalı bir sitesi mevcuttur. Çanakkale Mehmet Akif Ersoy hastanesine 80 km’lik bir yarıçap çizdiğimiz zaman deprem faylarıyla ilişkili depremler olduğunu görebiliyoruz. Bu haritalarda kırmızı renkli alanlar 5-10 km derinlikteki depremleri mavi yeşil alanlar ise 80 km ve üstü derinlikteki alanlarda meydana gelen depremleri ifade ediyor. Depremin derinliği arttıkça yüzeyde meydana gelen şiddet azalır. Japonya’da derin depremler çok yaşanır fakat şiddet açısından düşük şiddetlidir. Kuzey Anadolu fay zonu Çanakkale’nin kuzeyinden geçer ve bu zonda 1900-2020 arasında kaydedilen depremlerin çok sayıda olduğunu görüyoruz. Çanakkale’de kaydedilen en büyük deprem güneyinde 1944 yılında meydana gelen Mw=6.8 büyüklüğündeki depremdir. Bu depremler tekrardan bu büyüklükteki depremlerin olabileceğini gösterir. Bu depremlerin yığılma haritasını incelediğimizde güney, kuzey, güneydoğu ve kuzeydoğu olmak üzere 4 yığılma meydana geldiğini görüyoruz. jeofizik zemin direnci büyük olan yerlerde yapılan binalar deprem dalga gücünü büyütmeyen alanlar olduğu için zarar görebilirlik açısından daha iyidir. Zemin direnci düşük olan yerlerde deprem dalgası hızı az ve yayılımı daha çok olacağı için burada yapılan hastaneler daha fazla zarar görecektir. Periyodun büyük olması frekansın oldukça düşük olması demek. Periyodu büyük olan depremlerde yüksek katlı binalar etkilenirken periyodu düşük olan depremlerde küçük katlı binalar daha fazla etkilenir. Temel kaya derinliğine uzaklık periyot durumunu değiştirir. Bu gibi durumlarda yapılacak, binaların zemin yapısı ve tasarlanacak binanın kat sayısı göz önüne alarak değerlendirilmeli ve deprem için en uygun bina inşa edilmelidir ki depremlerdeki can ve mal kaybını en aza indirebilelim. 2019 yılında yeni deprem tehlike haritasında noktasal değerde tehlike hesaplamayı sağlayan modern harita oluşturuldu. Türkiye eski deprem tehlike haritasına göre en düşük riskli bulunan il Karaman’dır. Fakat birçok sayıda 1. Derece ilimiz vardır. En başta nüfusun yoğun olduğu ilimiz İstanbul vardır. Deprem kuşaklarının yoğun olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Çevre şehircilik bakanlığı özellikle şehir hastanelerinde sismik izolatör kullanmaya başladı. Sismik izolatör ile güçlendirilen dünyanın en büyük hastanesi Marmara Üniversitesi Başıbüyük Eğitim ve Araştırma Hastanesi’dir. İzolatör sisteminde kauçuk esaslı bir malzeme kullanılıyor. Bu kauçuk esaslı madde depremin gücünü azaltıyor. Hastane yapıları güven altına alınmıştır. Bunlara deprem savaşçısı sismik izolatörler de bu yüzden deniyor. Deprem tehlikesinin büyük olduğu yerlerde hastanelerde bu izolatör sisteminin kullanılması yaygınlaşmalıdır. Flanş, koruma kauçuğu ve bulon yuvası temelde izolatörün yapısını oluşturur. Ortada kursun çekirdek ve kauçuk örtüyle sarılmıştır. HDR, NRB, LRB ve elastik kayıcı mesnet olmak üzere farklı izolatör çeşitleri mevcuttur. Yatay yöndeki yer değiştirme kuvvetine bağlı olarak zararlar ortaya çıkabiliyor. İzolatörler bunu engelliyor.  Yüksek katlarda depremin şiddeti düşük katlardakilerden çok daha yüksektir. İzolatörler bu farkı da ortadan kaldırıyor. Sismik izolasyonlu maksimum ivmeyi de azaltıyor. Bununla alakalı birçok deney yapılmış. Bu deneylerde izolatörlerin depremin gücünü büyük ölçüde azalttığı ve güvenliği çok arttırdığı görülmüştür. Deprem kaçınılmaz bir gerçek. Hastanelerde bu sistem yaygınlaştırılmalı ve teknolojiden maksimum verim alınmalıdır. Depremin sonuçlarını değiştirebiliriz. Yaşamak herkesin hakkıdır. Deprem öldürmez.

JEOLOJİK ZEMİNLER VE SİSMİK İZOLASYON[66] Hastaneler ile ilgili deprem riskine dair fikir edinmek için Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesinin veritabanlarını kullanabiliriz ve de merak ettiğimiz hastanenin enlem ve boylam bilgilerini kullanarak bu hastanenin etrafında gerçekleşmiş insan kaynaklı veya doğal depremlerin detaylarına ulaşabiliriz. İnsan kaynaklı depremler, patlatma türü dediğimiz depremlerdir. Bir depremin neden olduğu hasar yalnız o depremin büyüklüğü ile değil aynı zamanda o depremin derinliği ve hastanemize uzaklığı ile de alakalıdır. Aynı zamanda hastanenin nasıl bir jeolojik zemin özelliğine sahip olduğu, binanın yüksekliği de o binanın göreceği hasar miktarını oldukça etkileyebilecek unsurlardandır. Bir zemin depremin enerjisini kesebilir de, kaya zeminlerde olduğu gibi, veya zemin o depremin enerjisini büyüterek aktarabilir de. Jeolojik direnci yüksek olan hastaneler daha avantajlıdır. Temel kayaya uzak yüksek periyotlu dalga ileten zeminlerde yüksek katlı binalar çok daha kolay hasar alabilirler. Temel kayaya yakın düşük periyotlu ve yüksek frekanslı dalgalar ise düşük katlı binaları daha fazla etkiler. Temel kayaya uzaklık azaldıkça periyot düşer frekans artar. Demek ki hastanede deprem riskini belirleyen faktörlerden biri kayaya oturmuş olup olmaması. Ancak zeminin temel kayaya olan uzaklığı yani temel kayanın zemine göre derinliği de bu koşulun sağlanmadığı durumlarda belirleyici bir faktör. Gevşek zemin kalınlığı bir binaya gelecek zararın belirleyicisi bir faktör de olsa her kaya olmayan zemin her binaya aynı zararı vermiyor, bu zarar bir binanın yüksekliğine bağlı olan dayanıklılığının o zeminden iletilen dalganın frekans ve periyotuna uyumu ile daha yakından ilişkili olarak gerçekleşiyor. Yani her ne açıdan bakılırsa bakılsın tek değil birden fazla ayrıntıyı içeren bu hesaplama kaya olmayan zeminlere de kat sayısı düzenlenerek kurumsal ve elzem yapılar inşa edilmesini mümkün kılıyor. Temel kaya araştırmasının yapılar yapılmadan yürütülmesi bu sebeple büyük ehemmiyet sahibidir. Bu tip araştırmalar yapılmadan yol ve hastane gibi aciliyet durumlarında afet yönetimine yön veren kurumların ve altyapıların inşası beklenen ve gerçekleşmesi kaçınılmaz afet hallerinde bir koca bölgeyi felç edebilme potansiyeline sahip. Kaldı ki bu tip ihmaller afet halinde her zaman ilk maliyetlerinden daha büyük maddi zarara yol açmaları ile bilinmekle birlikte önlenebilir can kayıpları ve yaralanmalara da mahal verirler. Deprem kuşaklarına göre şehirlerin sınıflandırılması gösteriyor ki içinde bulunduğumuz Çanakkale dahil ülkemizin birçok şehri yüksek deprem riski taşıyan bölgelerdir. Bu, ülkemizden geçen birçok fay hattı ve yüksek jeolojik aktivite seviyesine bağlanabilir ancak aynı zamanda gösterir de ki özellikle bu coğrafyada deprem halinde acil afet yönetimimizi güçlendirecek altyapı yatırımları uzun vadede daha büyük maddi kayıplar ve önlenebilir can kayıplarının önüne geçebilecek oldukça önemli ve acil harcamaları teşkil eder. Deprem riski büyük olan İstanbul’da geçtiğimiz yıllarda inşası tamamlanmış Marmara Üniversitesi Başıbüyük Eğitim ve Araştırma Hatanesi, gelişmiş deprem izolasyon altyapısı sayesinde riskli bir bölgede bulunmasına rağmen deprem halinde düşük hasarlar ile atlatacağı ve fonksiyonelliğini yitirmeyeceği beklenen hastanelerdendir. Bu tip bir altyapının bu hastane gibi deprem açısından yüksek riskli bölgelere inşa edilen her hastane için örnek teşkil etmesi gerekir. Sismik izolatörlerin birçok çeşidi vardır, bunlardan bazılarına örnek vermek gerekirse, HDR, NRB, LRB ve elastik kayıcı mesnet örnek verilebilir. Tohoku Üniversitesinin yaptığı bir çalışma gösteriyor ki sabit zeminli yapıların depremde aldıkları gerek yapısal gerek yapısal olmayan hasarlar sismik izolasyona sahip binalarınkine kıyasla oldukça fazla ve dramatiktir. Bu çalışmada da görüldüğü gibi sismik izolasyonun kendi altyapısına harcanan maliyet bir kaza anında önlediği kayıpların ölçüsünden kat kat az olduğundan akıllı ve elzem bir yatırımdır.

Suni Bir Deprem Deneyi[67]: Amerika’daki Olivia Hastanesi iki depremi geçirmiş bir hastanedir. İlk depremden sonra yapılan güçlendirmelerle ve deprem kodundaki yenilemeye uygun iyileştirmelerle, ikinci depremde ilkine kıyasla çok daha az hasar alması kayda değerdir. Türkiye’nin değişik illerinde farklı deprem potansiyeli vardır. Hastaneler ve daha bir çok yapı da buna bağlı olarak az veya çok bir risk altındadır. Sismik riskimizi öğrenmek için, hastanenin bulunduğu enlem ve boylam koordinatlarını bir dairenin merkezi kabul ederek başlarız. 80 km alanı yarıçap kabul eder, 1900-2020 zaman değerlerini siteye yazarız. Haritada bulunan farklı renkler farklı derinlikleri ifade eder. Ne kadar derin olursa şiddetleri de o kadar azalacaktır. Sebebi merkezin gittikçe yüzeyden uzaklaşmasıdır. Dolayısıyla meydana gelen hasar da az olacaktır. Mesela Japonya’da genelde derin depremler söz konusudur. Depremler hem büyüklük hem derinlikle insan kaderini belirleyen konulardandır. Gösterilen örnekte Çanakkale’nin kuzeyinde Kuzey Anadolu fay zonu devam etmektedir. Büyük depremler burada bir risktir. Güneyinde de yine önemli depremler görülmektedir. Bunlar levha sınırlarının enerjiyi biriktirip ortaya çıkmasından kaynaklı depremlerdir. Bir de insan kaynaklı olanlar vardır. Jeotermal enerji üretimi veya maden üretimine bağlı olarak ortaya çıkabilir. Yine aynı bölge için 4 farklı noktada yığılma gözlenmiştir. Bu depremler iç merkezde bir kırılmayla başlar, bir doğrultusu ve bir eğimi vardır ve deprem dalgaları da her yöne yayılır. Zeminin jeofizik durumunun direncine göre binaları etkiler. Kayalık bir arazide enerjiyi aktarması daha güç olacaktır. Başka bir jeofizik direnci düşük olan bölgede yapılan benzer yapıların genlikleri büyük olur, yine zarar boyutu da büyür ve ayrıca periyodu da büyüktür. Buna ilaveten bina yüksekliği de zararın boyutunu etkileyen bir başka parametredir. Bir bölgede alçak katlı bina hasar alırken hemen yakınında yüksek katlı bir binanın da hasar alması zeminin kayalıkla olan uzaklığına bağlıdır. Gevşek zemindeki deprem dalgasının büyütmesinin kalınlığa bağlı olarak değişimiyle ilişkilidir. Toparlayacak olursak jeofizik zeminin sağlam mı dirençsiz mi olduğu ve temel kayaya uzaklığı önemlidir. Ülkemiz eski deprem haritasına göre 5 bölgeye ayrılmıştı ama son güncellenen yönetmelikle bu kalktı. Grafiği incelediğimizde güçlendirme sayısının yeterli olmaktan çok uzakta olduğunu görüyoruz. Bu 5 bölge içinden en riskli olan 1.derece en az riskli olan 5.derecedir. 5.derecede Karaman ilini sınıflandırabiliriz. 4.dereceye Edirne,Konya,Trabzon örnek verilebilir.3.ye Ankara,Bayburt,Yozgat; 2.yeyse Adana,Van,Antalya örnek gösterilebilir. En riskli olan 1. bölgede ise Çanakkale,Hatay,Sivas vs vardır. 1.derecede olan bölgeler Türkiye’nin %43ünü kapsamaktadır. Bu neredeyse yarısı olmakla birlikte burada yaşayan okuyan çalışan kişilerin risk altında olduğunu bize göstermektedir. Eğer depremin büyüklüğünü değiştiremiyorsak hastanelerde deprem riskini azaltmak için neler yapılabileceğini kendimize sorarız. Deprem riskini düşüren izolasyon sistemi bize yardımcı olacaktır. Buna sismik izolasyon sistemi denir. Binanın temeliyle zemin arasında bir izolatör teknolojisi kullanılır. Kauçuk esaslı malzeme bünyesinde bulunur. Kauçukla birlikte çelik plaklar, kurşun bir çekirdek, kauçuk örtü, alt başlık plakası da bulunur. Çoğunun bir emme görevi vardır. Böylece geçen yük de daha az olacaktır. Büyük hastanelerle kullanımı yaygınlaşmaya başlamıştır.Tohoku Üniversitesi sismik izolasyon test binalarında bu teknoloji denenmiştir.Yan yana iki binada biri konvansiyonel sabit temelli bina diğeri sismik izolasyonlu bina ele alınmıştır. Suni bir deprem meydana getirilerek sismik izolasyonlu binada sarsıntının çok daha hafif olduğu gösterilmiştir. Konvansiyonel sabit temelli binadaysa yoğun bir sarsıntı tespit edilmiştir. Konvansiyonel sabit temelli binada bir başka tespit edilen konuysa kat yüksekliği arttıkça yukarıdaki sarsıntınım da daha çok olduğu gözlenmiştir. Son olarak maksimum ivmeleri karşılaştırılmıştır. Sismik izolasyon sisteminde yatay salınımların birbirine yakın olduğu görülmektedir. Konvansiyonel sabit temelli binadaysa salınım şiddetinin oldukça yüksek olduğunu görmekteyiz. Bu çalışma bize izolasyon sisteminin hastanelerde yüksek bir koruma sağladığını kanıtlıyor, riski de düşürüp hayat kurtarıyor.

Deprem Potansiyeli ve Etkenleri[68] Bu hafta Çanakkale Mehmet Akif Ersoy Hastanesi baz alınarak hastanenin deprem potansiyeli incelendi. Bu bağlamda her ilin kendi deprem potansiyelinin bulunduğu ve incelemelerin bu durum dikkate alınarak yapılması gerektiği vurgulandı. İnceleme yapılırken bir nokta merkez kabul edilir. Merkez kabul etme, bölgenin enlem ve boylamının merkez kabul edilmesidir. Bu enlem ve boylamdan 80 kilometrelik bir yön çizilir ve bu bölgeye düşecek tüm depremler incelenerek genel duruma karar verilir. Bununla ilgili araştırmada Boğaziçi Kandilliye Rasathanesi web sitesi vasıtasıyla çevredeki deprem riski görülebilmektedir. Ayrıca iki inceleme sırasında karşımıza çıkabilecek iki farklı terim vurgulandı. Dairesel depremler – 1900’den itibaren görülen depremlerdir-, patlama türü depremler – insan kaynaklı depremlerdir-. Haritalar üzerinden dairesel depremler incelenmiştir. Bu haritadan çıkan sonuç depremlerin çoğunluk doğa kökenli ve büyük depremler olduğudur. Ayrıca hastane ve çevresinde her türlü derinlikte depremler olduğu ve bu yüzden bu depremlere açık olduğu gözlemlenmiştir. Derinlik artıkça depremin merkezinden uzaklaşıldığı için şiddetin azaldığı vurgulanarak, deprem şiddetinin tanımı kısaca özetlenmiştir. Açıkça görülmektedir ki Çanakkale’nin kuzeyinde önemli bir fay hattı olan Kuzey Anadolu fay hattı geçmektedir. Bu hat üzerindeki deprem titizlikle incelendiğinde 1944 ve 1975’teki depremler dikkat çekmektedir. Bu depremler M6,5’in üzerindeki depremler olup hastane merkezli harita, büyük depremlerin yine yaşanacağını söylemektedir. Doğal kaynaklı depremlerin yanı sıra patlamalı dediğimiz insan kaynaklı depremler bulunmaktadır. Bu depremler üretim faaliyetleri sırasında oluşmaktadır. İncelenen diğer haritada patlamalı depremlerin üç noktada biriktiği görülmektedir. Bu depremler hafife alınmamalıdır çünkü bu depremler M6’nın üzerine çıkabilmekle birlikte kırılmak üzere olan fayı hareket geçirebilmektedir. Bu depremlerin dalgaları ve jeofizik zemin üzerindeki etkileri incelenmiştir. Bunlara ek olarak bölgenin kayalık olması veya olmamasına göre toprağın direnç durumu değişmektedir. Temel kaya derinlik farkı dolayısıyla bir bölgede deprem yaşandığında her bina yıkılmamaktadır. Bu yüzden hastanenin inşa edileceği alanda temel kaya araştırması önemlidir. Bu konuların ardından bir kez daha başta hastaneye giden yollar olmak üzere tüm yolların zemin türü vb. durumlarına dikkat edilmesi vurgulanmıştır. Bir diğer tartışılan konu Ulusal deprem haritasıdır. 2019 yılına kadar olan haritada iller 1-4 arasında derecelendirilmiş olup -Karaman 5. Derece olan tek ildir.- önlemler 2019’da noktasal sisteme geçilmiştir. Derecelendirilmiş tablo incelendiğinde hastanelerin %70’i yüksek tehlikeli alanlarda oldu ve hastanelerin sadece çok azı güçlendirildiği görülmektedir. Son olarak Marmara Üniversitesi Başıbüyük Eğitim ve Araştırma Hastanesi üzerinden depremin şiddetini düşüren “Sismik izolasyon sistemi” incelenmiştir. Videolarla sismik izolasyon daha ayrıntılı incelenmiştir.

DERS- 12 FİNAL

San fernando[69] depremi 1971 yılında olan  6.6 büyüklügün de bir depremdir. Bu depremden aylar önce inşa edilen bu hastanenin depreme dayanıklı olmaması beklenen bir şey değildir. Çünki bina yenidir ve binayı inşa ederken mevcut jeofizik zeminin, deprem risklerinin hesaplanmadığı anlaşılıyor. Deprem anında hastanelerin, binaların dışı kadar içleride hasar alabiliyor. Ekipmanlar ,döşemeler vs. bir çok eşya dağıla kırıla kullanılamaz hale geliyor. Hastanelerin içerisindeki ekipmanlar hasar aldığı zaman büyük bir maddi kayıp ortaya çıkar. Bazı ekipmanların fiyatı hastanelerin kendi yapım aşamalarında kullanılan malzemelerin toplam fiyatından kat kat pahalı olabilir. Bu yüzden hastenelerin depreme karşı dayanıklı olması çok önemlidir. Risk eşittir Tehlike ve Hazırlıksızlık. Tehlike doğru tahmin edilemezse yapısal ve ya yapısal olmayan risklere karşı hazırlıksız olacağız. Jeofizik zemin iyiyse sismik hareketlilik zayıf olacaktır. Yapısal Olmayan Elemanlar - Bina Araçları, Mimari Bileşenler, Medikal Cihaz ve Medikal Gazlar, Mobilya ve İçindekiler. Bina Araçları- Elektrik, Yangın korunma, İletişim , Mekanik ve Tesisat , Medikal Gazlar. Elektrik- Jeneratör sistemi , boru sistemleri. Yangın koruma sisteminin devre dışı kalması nedeniyle 1995 Kobe depreminde insanların çoğu hastanelerde iş yerlerinde yangına bağlı ölümler meydana gelmiştir. Bu yüzden yangına müdahale sistemleri çok önemlidir. Yangına müdahale sistemleri- pompalar, dağıtım boruları ve s. bunların bir depremde kullanım dışı kalmaması için gerekli çalışmalar yapılmalıdır. Tabiki bu sistemler binanın içerisindeki hastaları , ekipmanları, çalışanları korumak için kullanışlı durumda olmalıdır. İletişim - deprem zamanı telefonla iletişim çok önemlidir. Hastanelerle kurtarma ekipleriyle iletişim kurmak için hayatidir. İletişim Sistemi- İnternet, enerji için güneş panelleri, Telefon Sistemi , Kayıt Sistemi , 2 frekanslı radio, alarm sistemi, antenler serverlar ve s . Bu tür ekipmanların sağlam bir şekilde korunulması gerekir. Mekanik ve Tesisat- makinalar, pompalama sistemleri, sıcak su sistemleri, hava sistemleri , Fanlar ve s. Depreme karşı güvenliğin artırılması gereken makinelerdir. Medikal Gazlar- Boru hattının muhafazası gereklidir. Mimari bileşenler - Tavanlar, Bölümler, Aydınlatma, Kaplama, Korkuluklar, Erişim Katları bunların dayanıklı olması hayatitir. Tavan Sisteminin çökmemesi lazım çöktüğü zaman girişler çıkışlar kapanır zor durumda kalır ve kaos meydana gelecektir. Aydınlatma yeterli olması devreden çıkmaması gerekir. Aydınlatma sistemi hayatta kalmak için çok önemlidir. Kaplama yangına karşı yanmayan malzelemelerin kullanılması örnek verebiliriz. Korkuluklar- koruyucu sistemlerdir. Erişim katları - katlar arası erişimde sıkıntı olmaması nerdivenlerde, kapılarda sıkıntı  olmamasıdır. Bunlar sağlam kalmayı başarırsa deprem anında  hayatta kalma şansımız oldukca artar.

Depremde Yapısal Olmayan Elemanlar[70] San Fernando depremi 9 Şubat 1971 yılında 6.6 büyüklüğünde ki bir depremdir. Olive hastanesi sıfır (0)bina olmasına rağmen bu depremde yıkılıyor. Bu hastanenin yıkıldıktan sonra jeofizik zemin ve yapı direncine bakılıyor ve deprem kodunun yetersiz kalmasından kaynaklı hatalı bir yapı olduğu fark ediliyor. Daha sonra güncellenen deprem yönetmeliği ile Olive hastanesi tekrar yapılıyor tekrar bir deprem ile bu hastane test edilmiş oluyor. Bu depremde hastane yıkılmıyor ve hastanede zararın minimum olduğu gözüküyor. Bu durumdan yola çıkacak kamusal binaların ve hastanelerin deprem kodlarının güncel olması gerektiği görülüyor ve bu şekilde deprem şiddetini azaltılabiliyor. Hastanenin 1 binası yıkılıyor 1 binası yıkılmıyor. Bunun sebebi bu yapıların zeminlerinin veya yapı dirençlerinin farklı olması veya zemin veya yapı dirençlerinin farklı olmasından dolayı oluyor. Depremin kuvvetini (F = m x a ) kütle ve ivme büyütebiliyor. Bloklar arasında ivme farkından dolayı biri yıkılıp biri ayakta kalabilir. Hastane içinde ekipmanlar depremden dolayı çok büyük hasarlar görebilir. Hastane içinde ki tıbbi cihazlar çok pahalı cihazlar olduğu için bunların güvenliği de çok önemlidir. Çünkü bu ekipmanlar hastanenin yapılış maliyetinden daha maliyetli şeyler olabilir. Depremden sonra en kritik bina hastane binasıdır ve en kritik insanlar bu hastanelerde çalışan sağlık çalışanlarıdır. Ambulanslarda çok önemlidir. Depremlerden sonra garajların yıkılması sonucu ambulanslar enkaz altında kalabilir ve bu büyük bir sorun teşkil eder. Bu durumlar tıbbi hizmetlerin uzun süreli kesilmesine ve tıpbi yardımın aksamasına sebep olabilir. Hastane tipi yapıların depremlere direnç göstermesi için deprem kodlarının ve yönetmeliklerinin güncel olması şarttır ve riskli yapılar da güçlendirilmelidir. Bir bölgede beklenen büyük depremin büyüklüğü (tehlike) önemlidir ve hastane yapılırken bu durum dikkate alınmalıdır. Risk en basit haliyle tehlike ve hazırsızlık şeklinde ifade edilebilir. Tehlikenin büyüklüğü doğru tahmin edilemezse, 6.2 bir deprem beklenirken 6.6 büyüklüğünde bir deprem meydana gelmesi riskli bir duruma sebep olur. Depremin bulunduğu jeofizik zemini de doğru şekilde araştırılmalıdır yoksa ivme fazla olursa depremin şiddeti de buna paralel olarak artar. Jeofizik zemin direnci (Vs30) ile sismik dalganın maksimum genliği (PGA) arasından ters bir ilişki vardır. Jeofizik zemin direnci düşükse (Vs30 <760 m/sn)  sismik dalganın genliği büyük oluyor, jeofizik zemin direnci yüksek (Vs30>760 m/sn) ise sismik dalga direnci düşük oluyor. Buna sismik potansiyel tehlike diyoruz. Yapının projelendirmesinin düzgün olmaması ve cihazların sabitlenmemesi büyük risk teşkil eder. Deprem kayıt istasyonu sayısı artmasına bağlı olarak Amerika da her 5 yılda bir güncellenen ulusal deprem tehlike haritası yıl da bire düşürülmüştür.

Bir hastanede yapısal olmayan elemanlar: tavanda ki yeller, ışık fikstürü, asma tavan, dış cephe kaplamaları, elektrik kanalı, yük taşıyan bölmeler, çiviler, yangın fıskiye sistemi, klima kanalı ve hava dağıtıcıdır. Bunların düşmesi, hareket etmesi ile birlikte hasarlar ortaya çıkabiliyor ve önemli ölçüde bunlara bağlı yaralanmalar meydana geliyor. Yapısal hasarlar olarak beton ve beton duvarlarında kırılmalar çatlamalar meydana gelebiliyor, metal güverte üzerine yapılmış betonarme yapılar hasar görebiliyor, çelik ve beton kolonlarda da deformasyonlar meydana gelebiliyor. Yapısal olmayan elemanlar bina araçları, mimari bileşenler, medikal cihazlar, mobilyalardır. Bina araçları elektrik, yangın koruma, iletişim, mekanik ve tesisat, medikal gazlardır. Elektrik içindeki jenaratör sistemlerinin korunması gereklilik arz eden bir durumdur. Yangın korumada önemlidir. 1995 Kobe depremi meydana geldiğinde ölen insanların çoğu yangına bağlı sebeplerden dolayı ölmüşlerdir. Afet iletişimi çok önemlidir. Depremde telefon iletişimi kesilebiliyor. İletişim için internetin kesilmemesi, antenler ve bilgisayarlar önemlidir ve bunları korumak için önlemlerin alınması gerekir. Pompalama sistemi, fanlar, sıcak su pompaları, fanlarda dikkat edilmesi gereken şeylerdir. Bunlar hastane konforu için önemli şeylerdir ve ameliyat durumunda hijyen durumu için önemlidir. Boru şebekeleri hava akımının kontrolü için önemlidir ve korumak için önlem gereklidir.

 Deprem Risk Faktörleri[71]: San Fernando depreminin deprem yönetmeliğine olan etkisi oldukça fazla çünkü zamanının şartlarına göre yeni yapılan Olive Live Hospital'ın yaşanan bu depremde yıkılması deprem yönetmeliğinin yetersizliğini ve güncellenmesi gerektiğini ortaya çıkarmıştır. Yıkılan hastane yeni deprem kodu ile tekrar yapıldıktan sonra 1994 Northridge Depremi ile tekrar yakın büyüklükte bir depreme maruz kaldığı halde tekrar yapılan hastanenin yeni deprem kodu ile çok daha dayanıklı yapıldığı için depremden minimum zarar alması yenilenen deprem kodunu test etmiş oldu. Bu olaydan çıkarılan en önemli bilgi ise depreme karşı doğru önlemler alınırsa depremin risklerini azaltabileceğimizdir. Depremlerden alınan hasarı azaltmak için deprem riskinin ne olduğunu bilmek önem teşkil ediyor. Deprem riskini etkileyen en önemli faktörler sismik yer hareketi ve hasar görebilme potansiyelidir. Sismik yer hareketi o bölgenin jeofizik yer direnci ile ilişkilidir. Jeofizik yer direnci yüksek olan (Vs30>760 m/sn) bölgeler deprem dalgaları ile iletilen enerjiyi azaltarak ilettiği için binaların depremden daha az etkilenmesini sağlar. Hasar görebilme potansiyeli ise yapının ve yapı içindeki eşyaların depreme ne kadar hazır olduğu ile alakalıdır. Hasar görebilme potansiyelini azaltmak için bina içlerindeki yapısal olmayan elamanları bilmek gerekir. Bunlar bina araçları, mimari bileşenleri, mobilyalar vb. şeylerdir. Bu elemanlar mümkün olduğunca deprem yönetmeliğine göre yapılmalı veya sabit olmayan eşyaların sabitlenmesi ve depreme dayanıklı hale getirilmesi hasar görme potansiyelini azaltmak için alınabilecek önlemlerdir. Yapısal olmayan elemanlarda jeneratör sistemlerinin doğru bir şekilde yere sabitlenmesi ve depremden zarar görmeyecek şekilde kurulması oldukça önemlidir. Hastane gibi elektriğin gitmesinin büyük sorunlar yaşatacağı yerlerde deprem sırasında elektrikler gitse bile jeneratör yardımıyla tesise gerekli olan elektrik sağlanabilir buda depremin etkisini azaltmada önemlidir. Boru sistemlerinin de sabit ve depremden zarar görmeyecek şekilde kurulması gerekmektedir. Deprem sırasında boru hattı zarar gördüğünde soğutulması gereken alanlar soğutulamayabilir veya su şebekesinde sorun sonucu hastanedeki su tedarikinde sorun çıkabilir. Buda depreme bağlı çıkabilecek yangınların söndürülmesinde zorluk yaşatabilir. Depremlerden sonra telefon sistemlerinde klitlenmeler ve durmalar ortaya çıktığı için hastanelerde iletişimi korumak oldukça önemlidir. Bu yüzden hastanelerde acil durumlar için kapalı devreleri, telsiz, internet, anten, server sağlayıcı vb. altyapı iletişim araçlarının fonksiyonel kalabilmesi için doğru önlemlerin alınması gerekmektedir. Binanın mekanik sistemlerinin de depreme dayanıklı olması gerekmektedir. Su kaynatıcılar, soğutma sistemleri, fanlar, hava sirkülasyonunu sağlayan klimaların depremden sonra çalışır durumda olmaları gerekmektedir. Medikal gazların hastane içinde dağıtımını sağlayan şebeke sisteminin depreme dayanıklı hale getirilmesi önemlidir. Depremden sonra hastanede kalan insanların ihtiyaçlarının karşılanmaya devam edilmesi gerekmektedir. Hastanelerde mimari bileşenlerin doğru ve depreme dayanıklı yapılması gerekmektedir. Bu bileşenler tavan sistemleri, bölmeler, aydınlatma sistemleri, erişim katları, korkuluklar, kaplama sistemleridir. Tavanların deprem sırasın da göçmeyecek şekilde yapılması gerekmektedir. Deprem sırasın da oluşabilecek bir tavan göçmesi hastane giriş çıkışlarında veya katlarda insanların mahsur kalmasına neden olabilir. Aydınlatma sistemlerinin zarar görmesi hastanedeki doktorların hastalara yapacağı müdahalelerde zorluklar yaşamasına veya hastane içi ulaşımın sekteye uğramasına neden olur. Deprem nedeniyle oluşabilecek yangınlarda kaplamaların yangına dayanıklı olması gerekmektedir. Yangının bir anda büyümesine hastanenin ve içindeki insanların büyük tehlike altına girmesine neden olabilir. Depremlerde erişim sistemlerinin depreme göre yapılması önemlidir. Merdivenlerin çökmesi veya kapıların kitlenmesi hastane içi hareketin kısıtlanmasına yol açar. Özellikle hastanelerde deprem kapılarının olması gerekmektedir. Merdiven korkuluklarının sağlam olması oldukça önemlidir. Deprem riskini azaltmak için sismik yer hareketi ve hasar görebilme potansiyelinin önemini anlamalıyız. Olive Live Hospital'da olan olaylardan ders çıkarmalı ve deprem riskini azaltmak için depreme karşı önlemleri doğru şekillerde almalıyız.

Deprem’de Yapısal Olmayan Elemanlar[72]: 1971 yılında San Fernando Olive View hastanesi Mw=6.6 büyüklüğündeki depremde yeni yapılmasına rağmen yıkılıyor. Büyük depremlerden sonra her ülkede deprem kodundaki eksiklikler tespit edilir ve giderilmeye çalışılır. Yapılan güncellemelere göre bu hastane tekrardan yapılıyor. Ve aynı büyüklükte bir depremde çok az hasar görerek depremi atlatıyor. Deprem riskini azaltabiliyoruz ve bu durum depremin öngörülebilir olabileceğini göstermiştir. Aynı binalardan biri yıkılıp biri yıkılmıyorsa bu durum zemin veya yapı direncine bağlı olabilir. Binanın yıkılmasına neden olan depremin gücünü büyütebilen yerin maksimum ivmesine daha büyük olmasına bağlı olarak bir durum olabilir. Binalarda ekipman döşemelerine ve içeriklerine verilen hasar da ciddi derece önemlidir. Çünkü bu ekipmanlara harcanan para binanın yapım aşamasından daha maliyetli bir durum olabilir. Yapısal olmayan hasarlara bağlı olarak ciddi maddi hasar meydana gelebilir. Deprem sonrası en kritik bina hastane binası en kritik insan hastane çalışanıdır. Tıbbı hizmetlerin uzun süreli kesilmemesi veya sürecin devam etmesi için hastanelerin depreme dayanıklı ve en az hasar alacak şekilde yapılması ve yapısal olmayan elemanların da içinde olacak şekilde mükemmel planlanması gerekmektedir. Risk, tehlike ve hasar görebilme potansiyeliyle doğru orantılıdır. Yüzey dalgaları zemin direncinin iyi olmamasıyla beraber artar. Riske neden olan asıl etkenlerden biri budur. Deprem tehlike bilgisinin ne kadar önemli olduğu burada önem taşıyor. Amerika her yıl deprem tehlike haritasını güncelliyor.  Tavanda hangar telleri, klima kanalı, hava dağıtıcı, elektrik kanalı, asma tavan, yangın fıskiye sistemi ışık fikstürü vs. birçok unsur kendi içinde hasarlanırsa birtakım sonuçlar doğuruyor. Hastane içerisinde yapısal olmayan elemanlar genel çerçevede bina araçları, mimari bileşenler, medikal cihaz ve medikal gazlar, mobilya ve içindekilerdir. Bina araçlarını sınıflarsak elektrik, yangın koruma, iletişim, mekanik ve tesisat, medikal gazlar diyebiliriz. Elektrik kesintisi için jeneratörlere izolatör sistemi kurulup jeneratörleri ayakta tutmaya çalışıyoruz. Yangın koruma sistemlerinin (pompalar, dağıtım boruları) sabitlenip bir depremde devre dışı kalmaması gerekir. İletişim yine bir depremde olmazsa olmaz bir sistemdir. Telefon sistemi, kayıt sistemi, radyo frekans sistemi, internet iletişim cihazları olarak tanımlanır. Bunların güvenliği ve çalışabilir olması ile ilgili tedbirler alınmalı. Mekanik ve tesisat; pompalama sistemleri, klima sistemleri, su tesisatı gibi bir depremde dikkat edilmesi ve korunması gereken diğer yapısal olmayan unsurlardır. Özellikle bir ameliyat esnasında steril ortam durumunun bozulmaması gerekir ve bu hijyen ortamının sürekliliğini sağlamak açısından korunmalı ve güvenliği sağlanmalıdır. Medikal gazların kullanılmasında belli şebekeler var. Bu şebekelerin muhafazası önemlidir. Mimari bileşenlerin kullanışlı olması gereklidir. Tavanların çökmemesi lazım. Aydınlatma sisteminin devreden çıkmaması gereklidir. Kaplama sisteminin yangına karşı yanmayacak şekilde yapılması gerekir. Korkuluklar ve erişim katları da depreme karşı güvenilir olmamalıdır. Mimari bileşenler çalışmaların gerçekleştirilmesi için hoş bir mekan sağlıyor. Olası bir depremde meydana gelebilecek yapısal olmayan elemanlardan kaynaklanabilecek kayıp ve zararların önüne geçebiliriz. Muhtemel can ve mal kaybının en aza indirilmesi amacıyla sağlık, endüstri, alışveriş, eğitim vb. gibi farklı işlevlere sahip yapılar için özel ve detaylandırılmış çalışmalar yapılması gereklidir. Yapının tasarım aşamasında ya da sonrasında dikkate alınacak birkaç düşük maliyetli tedbir ile daha yüksek maliyetli mal kayıpları ve mali karşılığı yerine konamayacak değerde can kayıpları daha da azaltılabilecektir. Bu açıdan büyük önem arz etmektedir.

 

Az Önlemle Büyük Değişim[73]: Federal Acil Durum Yönetim Kurumu (FEMA) Amerika’da kurulan bir kuruluştur.Türkiye’deki karşığı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD)dır. Amerika artık deprem yönetmeliğini her yıl güncellemeye başlamıştır.Türkiye’de de deprem tehlike durumunun değişiminin her yıl güncellemesi önemlidir. 1971 yılı San Fernando depreminden daha önce yapılan Olivia Hastanesi o zamanki yönetmeliğe uygun olarak yapıldıktan sonra depremde büyük hasar alıyor.Hastanenin bir bölümü çöküyor.Nedenini araştırırken bunun jeofizik zemin direncindeki değişime bağlı olarak meydana gelen maksimum yer ivmesini (PGA) tahmin etmekten uzak yetersiz bir deprem yönetmeliğine sahip oldukları sonucuna varıyorlar. Yapılan değişiklikler ve gelişmelerle hastane yeniden yapılıyor.Arkasından 94 yılında büyüklüğü derinliği ve yeri San Fernando’ya yakın hatta neredeyse aynı bir deprem daha meydana geliyor ve bu sefer Olivia Hastanesi için sonuç farklı oluyor. Hasarın oldukça düşük olduğu bir tablo bizi karşılıyor. Bu da deprem riskinin azaltılabileceğini bize göstermiş oluyor.  Deprem kodlarının doğru ve güncel olması bize yardımcı oluyor. Tabi ki deprem sadece binanın dışına değil içeriye de bir hasar verir. Ekipmanlara, döşemelere, aydınlatmaya ve tesisatlara zarar verebilmektedir.Yine hastane gibi önemli bir kamu kuruluşunda yapısal olmayan hasarların boyutu, tıbbi cihazların güvenliği, dikkat edilmesi gereken bir başka husustur. Deprem sürecinde ve sonrasında hastanelere daha da düşen iş ve sorumluluk fazla olduğundan tıbbi hizmetlerin uzun süreçli aksamaması hepimiz için büyük önem arz etmektedir. Peki risk nedir? Risk tehlikenin doğru tahmin edilip yapısal ve yapısal olmayan hazırlıklarda da eksikliği ile ilişkili bir kavramdır. Tehlike depremin büyüklüğü ile gösterilir  ve olan depremin yeryüzünde yayılan dalgaların hastanenin bulunduğu jeofizik zeminin direncine bağlı olarak, sinyallerin büyütülüp maksimum ivmenin büyüklüğüyle ilişkilidir. Jeofizik zeminin direnci küçükse dalga hareketinin genliği ters orantılı olarak büyük olur. Jeofizik zeminin direnci büyükse dalga hareketinin genliği küçük olur. Yapısal olmayan elemanlara tavandaki hangar teller, ışık fikstürü, elektrik kanalı, asma tavan, dış cephe kaplama, yük taşımayan bölme, çiviler, yangın fıskiye sistemi, klima kanalı, hava dağıtıcı yani bina araçları, mimari bileşenler, medikal cihaz ve medikal gazlar, mobilyalar ve içindekiler girerken, yapısal olanlara ise beton duvarlar,metal güverte üzerine betonarme döşeme, çelik veya beton kolon,ışın girer. Bina araçları elektrik,yangın koruma, iletişim, mekanik ve tesisat, medikal gazlar alt başlıklarından oluşurken, mimari bileşenler tavanlar, bölümler, aydınlatma, kaplama, korkuluklar ve erişim katlarıdır. Elektrikte, jeneratör sistemi olmalıdır, zeminle arasında izolatör sistemi de bulunmalıdır. Yangına karşı korumada su depolama tankı, pompalar, dağıtım boruları, anahtarlar, söndürücülerin doğru çalışması önemlidir. Doğru sabitlenmeli ve kullanılabilir durumda olduğu kontrol edilmelidir. Yangın alarmları yine aynı derecede önemlidir. İletişim telefon hatları, radyolar, antenler ,bilgisayarlar, internet kavramlarıyla bütüncüldür. Alt yapı çalışmaları ve acil durumlarda kullanılabilecek alternatif yolların hazır olmasına dikkat edilmelidir. Depremden sonra her bileşenin fonksiyonunu sürdülebilmesi önemlidir. Depremden önceki hazırlığımızda ekipmanların güvenliklerini sağlamalıyız. Onların bakımlarını aksatmadıkça onlar da bize deprem sonrasında destek olacak araçlara dönüşeceklerdir. Mekanik ve tesisat;  mekanik cihazlar, makinalar, teknoloji, sıcak su tesisatı, pompalama sistemleri, kaynatıcılar, hava üniteleri, fanlar ve klima sistemlerini kapsar. Depremden sonra hastaneye başvuracak veya getirilecek hastaların iyi bir tedavi görmesini sağlayacaklardır ama sadece depremde değil hastanenin işlevsel olabilmesi için olmazsa olmaz ünitelerdendir. Mekanik gazlar için boru hatlarının yeni, parçalanmamış, hasara uğramamış olması önemlidir. Tavanın çökmemesi gerekir çöktüğü durumlarda giriş ve çıkış engellenebilir, hastaneyi kullanmak güçleşebilir. Hastane pek çok bölümden oluşur bunlara sonradan ekleme de yapılabilmektedir. Bütünü bozulmamalıdır. Aydınlatma yine bir başka ayırt edici noktadır. Doğru olmayan aydınlatma çalışmayı zorlaştırır hatta insanların daha çok yorulmasına da sebep olabilir. Kaplama malzemelerinin yangına dayanıklı seçilmesi gereklidir. Ateşe karşı dayanmalıdır. Korkuluklar koruyucu bir sistemdir, güvenli olmaları sağlanmalıdır. Erişim katlarındaysa merdivenlerde yolu kapayan objelerin olmaması, kapıların açılır durumda ve kilitli olmaması gereklidir.

Yapısal Olmayan Depremler ve Temel Birleşenleri[74]  San Fernando depreminin önemini vurgulanarak girişi yapıldı. Bu depremi önemli kılan temel dayanak noktası yeni yapılmış olan Olive View Hastanesi olduğu vurgulandı. Bu hastaneyi özel kılan özelliklerse bina yaşının çok küçük olması ve yapılaşma standartlarının maksimum deprem ivmesini tahmin etmede yetersiz kaldığı görülmesidir. Bir diğer noktaysa 1994 depremiyle güncellemeler gözden geçirilmiştir. Depremlerden sonra yıkılan bina üzerinde yapılaşma standartlarında güncellemeler yapılmakta ve bir sonraki büyük depreme kadar beklenmektedir. Sonrasında güncellemeler gözden geçirilmektedir. Bu konu hakkındaki bazı noktalardan bahsedildi ve yapısal olmayan hasarlar konusuna geçildi. Konun girişinde yapısal hasarlar baz alınarak riskin tanımı yapıldı. “Risk= (tehlike, hazırsızlık)”. Zemin derecesi yüksekse sismik dalganın derinliğinin düşük olduğu ve bunun potansiyel tehlike olarak adlandırıldığı, Eşya ve cihazların iyi yerleştirilmemiş olmasının hasarı göre bilme potansiyeli ile alakalı olduğu vurgulandı.

[1] Jalal İsmailov

[2] Doğa Esengül Kaya

[3] Furkan Sadri Korkmaz

[4] Atakan Arsıl

[5] Fatih Sağlam

[6] Ayşenur Bayazıt

[7] Batuhan Güler

[8] Jalal İsmailov

[9] Doğa Esengül Kaya

[10] Furkan Sadri Korkmaz

[11] Atakan Arsıl

[12] Fatih Sağlam

[13] Ayşenur Bayazıt

[14] Batuhan Güler

[15] Jalal İsmailov

[16] Doğa Esengül Kaya

[17] Furkan Sadri Korkmaz

[18] Atakan Arsıl

[19] Fatih Sağlam

[20] Ayşenur Bayazıt

[21] Batuhan Güler

[22] Jalal İsmailov

[23] Furkan Sadri Korkmaz

[24] Fatih Sağlam

[25] Ayşenur Bayazıt

[26] Batuhan Güler

[27] Jalal İsmailov

[28] Doğa Esengül Kaya

[29] Furkan Sadri Korkmaz

[30] Atakan Arsıl

[31] Fatih Sağlam

[32] Ayşenur Bayazıt

[33] Batuhan Güler

[34] Jalal İsmailov

[35] Doğa Evren Kaya

[36] Furkan Sadri Korkmaz

[37] Atakan Arsıl

[38] Fatih Sağlam

[39] Ayşe Bayazıt

[40] Doğa Evren Kaya

[41] Furkan Sadri Korkmaz

[42] Atakan Arsıl

[43] Fatih Sağlam

[44] Ayşe Bayazıt

[45] Batuhan Güler

[46] Furkan Sadri Korkmaz

[47] Atakan Arsıl

[48] Atakan Arsıl

[49] Atakan Arsıl

[50] Jalal İsmailov

[51] Furkan Sadri Korkmaz

[52] Furkan Sadri Korkmaz

[53] Jalal İsmailov

[54] Atakan Arsıl

[55] Jalal İsmayilov

[56] Batuhan Güler

[57] Atakan Arsıl

[58] Fatih Sağlam

[59] Doğa Esengül KAYA

[60] Ayşenur Bayazıt

[61] Furkan Sadri Korkmaz

[62] Jalal İsmayilov

[63] Batuhan Güler

[64] Atakan Arsıl

[65] Fatih Sağlam

[66] Doğa Esengül Kaya

[67] Ayşenur Bayazıt

[68] Furkan Sadri Korkmaz

[69] Jalal İsmailov

[70] Batuhan Güler

[71] Atakan Arsıl

[72] Fatih Sağlam

[73] Ayşenur Bayazıt

[74] Furkan Sadri Korkmaz

No comments:

Post a Comment

Ders 01: Haftanın Ödevi

ÖDEV