D |
ünya var olduğundan beri yer hareketleriye birlikte depremler de görülmeye başlanmıştır. Bu depremlerle birlikte birçok insan ve yerleşim yeri kaybedilmiştir. Ülkemizde bu açıdan deprem kuşağında yer almaktadır. Bu nedenle ülke olarak gerekli önlemleri almalı ve üstümüze düşen vazifeleri yerine getirmeliyiz. İlk olarak deprem; yer kabuğunda meydana gelen kırılmalar nedeniyle ortaya çıkan dalgalar halinde yayılan bir titreşim olayıdır. Bu titreşimle beraber yeryüzündeki yapılar sarsılmaya başlar ve kimi zaman yıkılmalar meydana gelir.
Şekil 1 |
Depremin şiddeti
kavramı ise; o yerde meydana gelen depremin etrafındaki şeyler üzerine
bıraktığı etkiye denir. Bizler depremin şiddetini en az hissedebilmek için
yapılarımızı sağlam temellere özenli bir şekilde inşaa etmeliyiz. Suya yakın
yerler gibi yerlerden bu nedenle uzak durmalıyız. Ayrıca bina yapı malzemesi
olarak demir bizim için en iyi seçim olacaktır. Bunun gibi bizi depremden
koruyacak birçok faktör vardır. Deprem anında nasıl bir yol izleyebileceğimizi
de bilmek bizi depreme karşı hazırlıklı kılacaktır. Hastanelerdeki deprem
riskini azaltmak adına da aynı yolları izlememiz gerekir. (Resim 1, Ref. 1)
S |
Şekil 2 |
Türkiye’de ise sismik izolatörler 100 yataktan fazla yatağı bulunan hastanelerde, bazı okullar ve ulaşım tesisleri gibi yerlerde kullanılıyor. Eğer bina yapılırken sismik izolatöre sahip değilse binaya sonradan da ekleme yapılabiliyor. Bu da bize Türkiye açısından ileride böyle bir yasa sonucu ülkedeki tüm kamu binalarında bu sistemin uygulanabilir olacağını göstermektedir. Bu şekilde yapıların depreme karşı korunurluğu da artıyor olacaktır. Sismik izolatörlerin belirli zamanlar testlerinin ve bakımlarının yapılması gerekmektedir. Bu testlerin yapıldıkları yerler dünyada sayılı yerlerdir.
Türkiye’de ise bu testi Eskişehir Teknik Üniversitesi yapmaktadır. Sismik izolatörlerin bakımının ise her 5 yılda bir yetkili firma tarafından yapılması gerekir. Bu 5 yıl içerisinde deprem olmasa bile aynı şekilde bakımlarının olması gerekir. Sismik izolatör olmayan binalarda herhangi bir depremde bina ağırlığının 1/10 fazlasını taşıyabilir. Eğer bu değerden fazla bir yatay yük oluşursa yapıda kırılmalar ve zararlar meydana gelir. Sismik izolatörlü binalarda ise oluşan yatay yük oldukça az olur ve bina hasardan korunur. İzolatörlü sistem deprem anında binanın hafif salınımlar yapmasını sağlar.
G |
ölcük depreminde 24 yıl önce büyük can ve mal kayıpları yaşanmıştır. Bu deprem Kuzey Anadolu Fay Zonunda meydana gelmiştir. Birçok deprem bölgesinden bu zon geçmektedir. İstanbul da bu deprem bölgelerinden biridir. Olası bir İstanbul depreminde ise bizim Gölcük depremindeki bir yıkıma uğramamamız için çeşitli çalışmalar yapmamız gerekmektedir. Türkiye’nin en gelişmiş ve en fazla nüfüsuna sahip olan bu şehirde büyük bir deprem olması halinde yaşanılabilecek felaket senaryosu büyük korkulara yol açmaktadır. Bu nedenle İstanbul’da uzun ve kısa vadeli hedefler uygulamaya sokulmalıdır.
İstanbul 30 ilçeden
oluşmaktadır. Her ilçeye özel deprem planı hazırlanmalıdır ve yapılar
denetlenmelidir. Hasarlı ve yıkılması mümkün olan binalar yıkılmalı ve
yerlerine yeni binalar yapılmalıdır. Kentsel dönüşüm hızla gerçekleşmelidir.
Yapılacak çalışmalar ise; sismik mikrobölgeleme hazırlıklarının hızla yapılması
ve geliştirilmesi, buna göre binaların hasarlarının azaltmaya yönelik plan ve
programların hazırlanması, afetlerin önlemine yönelik tavsiyelerin
hazırlanması, planlama ve proje tekniklerinin ise Türk personeller tarafından
yapılmasıdır. İdari yapılanmada ise deprem öncesinde deprem yasa tasarısının
ortada olması gerekmektedir. Bu yasalar afetlerin en aza indirilmesini
hedeflemelidir. Olası bir İstanbul depreminde ilçelere ve mahallelere söz hakkı
verilmelidir. O bölgelere destek sağlanmalıdır.
Şekil 3 |
B |
ir deprem sırasında ikinci bir yeni afetin yaşanması olayına ikincil afetler denir. Doğal afetlere bakıldığında en çok hasara uğratan afet depremdir. Bu sebeple ilk olarak deprem üzerine çalışmalar yapılmaktadır. Ancak depremle birlikte meydana gelen diğer doğal afetler göz ardı edilmektedir. Bu göz ardı edilme olayı yapılmamalı ve ikincil afetler hakkında da çalışmalar yapılmalıdır. Yapılan araştırmalarda görülen en sık ikincil afetler; çığ, tsunami, heyelan ve su baskınları olmak üzeredir. AFAD tarafından oluşabilecek ikincil afetler hakkında çeşitli araştırmalar yapılmıştır ve çeşitli haritalar ortaya konmuştur. Bu haritalara göre Türkiye’nin %51’i deprem açısından risk altındadır. Bu açıdan baktığımızda Edirne’de yüzde 2’lik bir deprem riski bulunurken ikincil afet açısından hiçbir riske sahip değildir. Tekirdağ ilinde tsunami, Manisa, Burdur ve Bolu illerinde heyelan, Afyon ise su baskınları açısından risk altındadır. Yüzde 51’lik deprem bölgesinde bulunan şehirlerin yüzde 49’unda her iki afet birlikte yaşanmaktadır. Ortak olan ikincil afet ise heyelandır. Bu açıdan baktığımızda ikincil afetlere karşı alınabilecek önlemleri sıralayabiliriz. Heyelanlara karşı; yüksek dağlarda heyelan riski oldukça yüksektir. Bu bölgedeki yapılaşmalar ise büyük risk altındadır. Özellikle yerel idari birimlerin bu yapılaşmalara önceden izin vermemesi gerekmektedir. Eğer bu yapılaşmalar çoktan yapılmışssa istinat duvarları ile önlemler sıklaştırılmalıdır.
AFAD’ın ise toplanma alanlarının bu bölgelerde olmamasına dikkat etmesi gerekmektedir. Çığa karşı; çığ genel olarak her yeri etkileyen bir doğal afet değildir. Belirli bir noktada oluşur. Bilinçsizce yapılmakta olan yapılar çığ riskini arttırmaktadır. Erken uyarı projelerinin ve sistemlerinin yapılması, gözlem noktası bulunması çığ riskini yok edecek önlemlerdendir. Doğu Anadolu gibi çığ bölgesi olan yerlerde arama kurtarma araçlarının ve ekipmanlarının hazırda bulunması önemlidir. Tsunamiye karşı; özellikle deniz kenarı olan bölgeler büyük risk altındadır. Yerel idari birimlerin bu açıdan kıyıya yapılan yapıların belirli mesafe olmasına karşı kısıtlamalar koyması gerekmektedir. Ayrıca bu bölgede yaşayan halka tsunami hakkında bilgi ve eğitim verilmelidir.
Şekil 4 |
S |
onuç olarak; depremi, ikincil afetleri ve olası İstanbul depreminin şiddetini azaltabilecek potansiyele ülkece sahibiz. Bu açıdan baktığımızda gerekli çalışmaların yetkililerce sürdürülmesi ve depreme hazırlık olmak elzemdir. Özellikle olası İstanbul depremi Türkiye’nin kalbinde iyileşmesi güç yaralar açabilir. Bu depremle birlikte oluşabilecek ikincil afetler ise bu yarayı daha da derinleştirecektir. Sismik izalötörlü sistemlerin yaygınlaştırılması ve gerekli önlemlerin alınması Türkiye’nin depremden en az etkilenmesini sağlayacaktır. Olası deprem senaryoları göz önünde bulundurulmalı ve sadece İstanbul değil tüm deprem bölgelerinde çalışmalar hızlandırılmalıdır. İkincil afetlerin yaratacağı etkilerin en az olması içinse AFAD’ın, yerel idari birimlerin ve yetkili kuruluşların sözleri dikkate alınmalıdır. Heyalan, çığ, tsunami ve su baskınlarına karşı neler yapılması gerektiği bilinmelidir. En başta depreme karşı her birey hazırlıklı olmalıdır. Evinde deprem çantasını bulundurmalı ve bilenler bilmeyenleri deprem hakkında bilgilendirerek toplumsal zincir oluşturulmalıdır. Hastanelerde ise yasalar göz önünde bulundurularak sismik izolatörlü yapılar yaygınlaştırılmalı, yukarıda da bahsettiğimiz gibi personel bilinçlendirilmeli, hastane binalarının depreme karşı dayanıklılığı arttırılmalıdır. Gerekirse düzenli olarak her yıl hastanede bu konu hakkında eğitimleri verilmelidir. Deprem engellenmesi mümkün olmayan bir doğal affettir. Ancak etkilerini az hissetmek mümkün olan bir durumdur. Biz de bilinçli birer toplum olup deprem hakkında bilgi sahibi olmayı ihmal etmeyelim.
Referanslar
1.
https://www.aa.com.tr/tr/gundem/turkiye-gecen-yil-ortalama-saatte-3-kez-sallandi/2465644
2.
https://bilecik.csb.gov.tr/deprem-izolatoru-uygulamasini-yerinde-inceledik-haber-254403
3.
https://www.fujiengineering.com/deprem-acil-mudahale-sistemi.php
No comments:
Post a Comment