Transcripts for Lecture 1





Transcripts for Lectures 

Lecture 1 

Class: Earthquake Mitigation for Hospitals

Topic: Deprem Riskine Genel Bakış

GİRİŞ

Bu haftaki dersimiz, 'Hastanelerin Deprem Riskinin Azaltılması' ve bu ders, tesadüfen Deprem Haftası'na denk geldi. Bilirsiniz, ülkemizde 1-7 Mart tarihleri arası deprem haftası olarak kabul edilir. Bu konuyu daha iyi anlatabilmek için size 'Deprem 101' eğitimini sunmak istedim. Bu eğitim, Amerikan Deprem Servisi (USGS) tarafından hazırlanan akredite bir programdır. Deprem riskinin azaltılması, özellikle hastaneler için çok önemlidir. Çünkü hastaneler, depremler veya diğer afetler sonrasında hizmet vermeye devam etmesi gereken çok önemli yapılar. Şu anda dünya genelinde bir pandemi afeti yaşanıyor ve hastaneler bu süreçte büyük bir önem taşıyor. Hastaneler, pandemi riskinin azaltılmasında kilit bir rol oynuyor. Bu süreçte fedakârca çalışan ve hayatlarını riske atan tıp camiasına minnettarız. Sonu belirsiz ve riskli bu mesleği seçen herkesi tebrik ediyorum. Pandemi sürecinde tüm sağlık çalışanlarına gösterdikleri özveriden dolayı teşekkür ediyorum. Tıp camiasının hakkı gerçekten ödenmez çünkü hepsi ayrı ayrı büyük kahramanlar. Bu dersi en iyi nereden başlatabiliriz? Deprem gerçeğini anlayarak ve hastanelerin deprem riskini nasıl azaltabileceğimize odaklanarak başlayabiliriz.  
  


GLOBAL DEPREMLER

Depremlerin küresel dağılımını izlediğimizde, bazı bölgelerde depremlerin yoğunlaştığı alanlar olduğunu görüyoruz. Bu alanlara "Spatial clusters of earthquakes" denir ve şekilde yeşil renkle gösterilmiştir. Bu alanlar, deprem kuşakları olarak adlandırılır. Özellikle kuzeyden Atlantik Okyanusu başlayarak Güney Amerika ve Afrika arasından geçerek Kızıl Deniz'e doğru uzanan küresel bir deprem kuşağı gözlemlenir. Bu kuşak, depremlerin izlenmesi ve düşük hata oranları ile dış merkez dağılımlarının ve enerjilerini temsil eden büyüklük parametresi olan 'M' ile belirlenmiştir.
 Ülkemizde yıllardır 1-7 Mart tarihleri arası deprem haftası olarak kutlanmaktadır. Bu hafta boyunca depreme ilişkin eğitimler ve tatbikatlar düzenlenerek toplumda deprem farkındalığı oluşturulmaya çalışılır. Bu sene yapılan ders de bu haftaya denk geldi ve gelecek yıllarda da devam edecek, bu nedenle deprem haftasını hatırlamak önemlidir.  Hastanelerde deprem riski konusuna girmeden önce, temel bilgileri anlamak için 'Deprem 101' giriş eğitimine başlayacağız. Bu eğitimle depremin temel prensiplerini öğrenerek derse başlayacağız.

4000 YILLIK DEPREM TARİHİ

Tarihsel süreçte meydana gelen depremler, insanlar için şahitlerdir ve depremin yoğun olduğu yerler, insanların yaşam alanları olarak seçtiği yerlerdir. Depremler yaklaşık 4000 yıldır mesaj veriyor ve meydana gelen depremlerin yerleşim düzeni, belirli yerlerde düzenli olarak yığıldığını ve sürekli olarak bu alanlarda meydana geldiğini gösteriyor. Bu da yeryüzünde ki değişimin belirli alanların kırılması üzerinden gerçekleştiğini gösteriyor. Yeryüzünde hasara yol açan depremlerin neden olduğu kayıplar kadar, yıkıcı depremlerin meydana geldiği yerler ve büyüklükleri son 4000 yıl için derlenmiş ve herkese açık bir şekilde yayınlanmış durumda. Depremlerin oluşum yerleri ve büyüklükleri, yeryüzünde jeofizik gerilme alanlarının sürekli olarak değiştiği ve yenilendiği yerleri gösteriyor. Bu süreçte depremlerin oluşum yerleri ve büyüklükleri belirli bir düzen içinde devam ediyor ve gelecekte de bu şekilde devam edecek gibi görünüyor. Geçmiş 4000 yılda meydana gelen depremlerin oluşum yerleri, gelecek yıllarda olacağı alanları da gösteriyor. Bu nedenle, en azından beklenen depremlerin yerlerini ve büyüklüklerini çok net bir şekilde gözlemleyebiliyoruz.

15,000 YILLIK DİRİ FAY GEÇMİŞİ


Diri ve ölü kelimeleri yaygın olarak kullanılır. "Diri" kelimesi yaşayan, canlı ve hareketli anlamına gelirken, diriler, ölülerin mirasçısı olarak onların görevlerini devam ettiren kişilerdir. Diri kırıklar, diriliğini yitirmiş kırıkların devamıdır. "Diri Fay" (Active Fault) geçmişi, yer ve büyüklük ile belirli hatalar ile bilinen depremlerin son 4000 yıllık geçmişinden daha da geriye gider. Örneğin, Kaliforniya ve Anadolu'daki diri deprem kırıkları son 12.000 ile 15.000 yıl içinde bir kez deprem meydana getirirse, bu kırıkların "DİRİ-AKTİF" özellikte olduğu kabul edilir.  Diri faylar aslında gelecekte meydana gelecek depremlerin garantisi gibidir ve bu nedenle şehirlere yakın olan alanlar "jeofizik riskli alanlar" olarak görülür. Eğer zarar görecek insan veya yerleşim yoksa, "risk" olmadığından tehlike de yok demektir. Deprem mühendisliği açısından, deprem üretecek olan kırıkların tekrarlanma sıklıkları ve beklenen en büyük depremin neden olacağı Maksimum İvme Değişimleri (PGA) tahmin edilerek senaryolar hazırlanır.  Türkiye Sismik Tehlike Haritası, depremlerin bu kırıklar boyunca meydana geleceği sismolojik ve jeofizik parametreler esas alınarak 1996 yılında yapılan versiyonu ancak 22 yıl sonra güncellenmiş ve 2018 yılında herkese açık olarak yayınlanmıştır. Depremlerin son 4000 yıla kadar giden sismolojik izlerine bakarak veya son 15.000 yılda en az bir kez deprem üretmiş olduğu tespit edilen kırıkların jeofizik ve fraktal geometrilerine bakarak, "Deprem Gerçeği" ihmal edilemez bir jeofizik, jeopolitik ve jeososyolojik sorundur. Depremler sonu olmayan doğal olaylardır ve son 15.000 yıl içindeki jeofizik gerilme düzeni devam etmektedir. Depremler her zaman meydana gelecektir

AVRUPA TARİHSEL DEPREM KATALOGU


Avrupa PreInstrumental Earthquake kataloğu EPICA, Avrupa Sismik Tehlike Modeli 2020 (ESHM20) için SERA (Sismology and Earthquake Engineering Research Infrastructure Alliance for Europe) Horizon 2020 projesi çerçevesinde 1000-1899 yılları arasında meydana gelen depremleri içeren bir sismik katalogdur. EPICA, güncellenmiş bir versiyonudur ve SHEEC 1000-1899 kataloğuyla aynı temel şeffaflık, tekrarlanabilirlik ve kıta çapında uyumlaştırılmış veri ve prosedürlerle derleme stratejisi ve yöntemlerini paylaşır. Avrupa Tarihsel Deprem Verileri Arşivi AHEAD tarafından sağlanan makrosismik yoğunluk verileri ve kataloglardan elde edilen parametreler kullanılarak oluşturulmuştur. AHEAD'de, her deprem için mevcut olan çoklu veri setleri ulusal sınırlamalardan bağımsız olarak kapsamlı bir şekilde analiz edilmiş ve en iyi temsil edeni seçmek için karşılaştırılmıştır. Mevcut yoğunluk verileri belirli yöntemlerle işlenirken, yoğunluk verileri mevcut değilse, bölgesel kataloglardan alınan konumlar ve uyumlaştırılmış büyüklükler benimsenir veya homojenlik için yoğunluk verileriyle birleştirilir.  EPICA sürüm 1.1, 5703 depremi içerir ve bu depremlerin maksimum gözlemlenen yoğunluğu ≥5 veya Mw ≥4.0 olarak belirlenmiştir. Bu katalog, 160 MDP kaynağı ve AHEAD'den seçilen 39 bölgesel kataloga dayanmaktadır. Ayrıca, parametreler, 3297 deprem için uyumlaştırılmış prosedürlerle MDP'lerden yeni bir değerlendirmeyle elde edilmiştir.
Günlük medya haberlerinde sıkça gördüğümüz gibi, dünyada sürekli olarak depremler meydana gelmektedir. Bu depremler bazen yıkıcı etkilere sahip olabilirken, bazıları da hasar etkisi göstermeyen düşük şiddette olmaktadır. Depremlerin büyüklükleri aynı olsa bile, şiddetleri ülkeden ülkeye değişebilir. Bu değişimin temel nedeni, depreme hazırlık ve risk azaltma çalışmalarındaki farklılıklardır. Depremlerin meydana geldiği yerler, deprem kuşaklarını gösterir. Yani depremler, aktif tektonik kuşaklarda meydana gelir ve bu kuşaklardaki depremler düzenli bir şekilde oluşur.

Sismolojinin babası olarak kabul edilen İrlandalı Jeofizikçi Bilim İnsanı Robert Mallet, 1846 yılında 'On Dynamics of Earthquakes' makalesini yazarak sismoloji kelimesini ilk kez kullanmış ve aletsel sismografı icat etmiştir. Epicenter veya depremin dış merkezi kavramlarını da ortaya çıkarmıştır. Tüm bu katkılarıyla 'Sismolojinin Kurucusu veya Babası' olarak tanınır. Daha sonraki yıllarda, John Milne ve onu takip eden diğer bilim insanlarının katkılarıyla modern sismoloji bilimi temelleri atılmış ve dünyadaki depremleri izlemeye başlamıştır. Bu depremlerin dağılımında bir saçılma olmadığı, tam aksine düzenli bir pattern veya dağılım olduğu gözlenmektedir. Bu dağılımları izleyerek aslında depremlerin davranışlarını keşfetme fırsatına sahibiz.

İLK  ELEKTROMANYETİK SİSMOGRAF


Fotoğrafta, solda oturan John Milne ve eşi Tone ile birlikte, elektromanyetik sismograf geliştiren Rus sismolog Boris Galitzin görülmektedir. Milne tarafından yaratılan büyük bir sismometre ile poz veriyorlar. Bu değerli görüntü, Carisbrooke Kalesi Müzesi'nde bulunan bir koleksiyonun parçasıdır.

Prens Boris Borisovich Golitsyn, 2 Mart [OS 18 Şubat] 1862 tarihinde doğmuş ve 17 Mayıs [OS 4 Mayıs] 1916 tarihinde vefat etmiş olan önde gelen bir Rus fizikçidir. O, 1906 yılında ilk elektromanyetik sismografı icat ederek modern sismolojinin kurucularından biri olarak önemli bir rol oynamıştır.  Daha Fazla: Seismology to Earthquake Engineering  

Deprem kuşaklarının, yeryüzünde ve gezegenlerde meydana gelen depremleri izleyerek, sismik monitörler aracılığıyla keşfedebiliyoruz. Bu kuşaklar, kırılan kırıkların, enerjinin açığa çıktığı ve içeride biriken enerjinin dışarı atıldığı yerlerdir. Bu nedenle enerjik ve yenilenebilir kuşakların yerlerini görebilir ve keşfedebiliriz. Modern sismoloji, hızlı bir gelişme göstermeye 18 Nisan 1906 tarihindeki M7.9 büyüklüğündeki San Francisco Depremi ile başlamıştır. Bu deprem, Dünya'nın en eski Wiechert deprem istasyonlarından biri olan Almanya'daki Gottingen şehrindeki istasyonda kaydedilmiştir. 1906 depremi öncesinde yapılan modern sismometreler, ilk kez büyük bir depremi başarıyla kaydetmiş oldu. Bu gelişme modern sismolojinin temellerini atmıştır.

KÜRESEL ONLINE SİSMİK MONİTÖR



Dünyada depremlerin izlenmesi ve kaydedilmesi teknolojinin hızlı ilerlemesiyle büyük bir gelişme göstermiştir. 1960 yılından sonra, 120 deprem istasyonu ile WWSSN (Küresel Standart Deprem İstasyon Ağı) kurularak düzenli olarak büyük depremler kaydedilmeye başlanmış ve bu süreç günümüzde pek çok global deprem merkezi tarafından devam ettirilmektedir.
Bu depremlerin sürekli kaydedilmesi sayesinde, dünyamızın iç yapısını daha iyi anlamaya başladık ve 'dünyanın içinde ne var ne yok?' sorusuna yanıtlar bulmaya başladık. Depremlerle ilgili görüntü hassasiyeti arttı ve deprem enerjisinin yakalanmasıyla birlikte 'Quake-Catcher' ve deprem tomografisi gibi yöntemlerle devasa yeni bilinmezlikler hakkında yayınlar artmaktadır.

İnsanlar veya insanlık için karanlık olan dünyanın ve gezegenlerin iç yapısı, depremlerle birlikte daha detaylı bir şekilde öğrenilmeye başlanmıştır. 'Lunar Sismoloji' sayesinde, gezegenlerin içiyle ilgili bilgilere ek olarak, meydana gelen yeni depremlerle daha fazla bilgi elde edilmektedir.

LUNAR/GEZEGENSEL SİSMOLOJİ


  • Ay sismolojisi, Ay'ın yer hareketlerini ve onları heyecanlandıran olayları, genellikle çarpmalar veya ay depremleri gibi olayları inceleyen bir bilim dalıdır. 
  • Sismik sensörler kullanılarak ve veriler alınarak, sismoloji güneş sistemindeki diğer kayalık cisimlerin (gezegenler, aylar ve asteroitler) iç yapılarını ve dinamik süreçlerini potansiyel olarak ortaya çıkarabilir. Bu sayede, Ay ve diğer cisimlerin iç yapısı hakkında daha fazla bilgi elde edilebilir.
Öğrenme ve araştırma sadece dünyada değil, aynı zamanda Ay'da da devam ediyor! Apollo 11 Sismik Deneyi ile Mars'ta Seis Enstrümanı aracılığıyla araştırmalar sürdürülüyor. Çünkü gezegenlerin hepsi, gerçekten dinlenmeyen bir makine gibi sürekli çalışıyorlar. Enerjik yapıları var ve bu enerjilerine bağlı olarak kırılmalar meydana geliyor. Bu kırılmaları da bizler deprem olarak kaydediyoruz. Örneğin, burada gördüğümüz görüntü bir Okyanus Ortası Açılma kuşağını temsil ediyor. Bu bilgiler, gezegenlerin iç yapısı ve dinamik süreçleri hakkında bize daha fazla bilgi sağlıyor.

Açılmalar, levhaların birbirine göre uzaklaşmasını ve yerin altından yüzeye yükselen malzemelerin birbirine ters yönlere doğru taşınmasını sağlar. Bu açılmaların nedeni, Yer'in Dış Çekirdeği'nden Okyanus Tabanı'na doğru sıcak malzemenin taşınmasıdır. Bu süreçte taşınan malzemeler, derinlik ve ortamın değişen jeotermal sıcaklığına dayanamayan yer kabuğunda kırılmalar meydana getirir. Özellikle okyanus ortasında, bu sınırlarda bu kırılmalar görülür ve birbirine ters yönde açılarak sürekli bir uzaklaşma yaşanır. Bu açılma süreci, kıtaların birbirinden Kıtasal Sürüklenme ile uzaklaşmasına neden olur.  Açılma olduğu yerlerde uzaklaşma meydana gelirken, levhalar belirli bölgelerde çarpışır ve çarpışma bölgeleri yani çarpışan levhaların sınırları, 'Convergent Boundaries' olarak adlandırılır. Açılma kuşakları neden açılıyor? Çünkü yerin içindeki sıcak malzeme yukarı doğru taşınırken, bu sıcak malzemelerin çıkışı sürekli olduğu için levhalar birbirine doğru itilir ve bu şekilde hareket ederler.  Eğer yerin içindeki sıcak malzemenin yer yüzeyine taşınması durursa, kırılmalar ve levhaların hareketi duracak, dolayısıyla depremler de duracaktır. Ancak bu mümkün değildir çünkü yerin dinamik yapısı ve yaşamını sürdürebilmesi için sürekli olarak kırılmalar ve taşınma sürecine ihtiyaç vardır. Yer, yeni ısınmış sıcak malzemeleri sürekli olarak yüzeye taşıyarak dinamik bir yapıya sahip olmaya devam eder.

Manto Konveksiyon Hücreleri ve Kıtasal Sürüklenme




LEVHA TEKTONİĞİ


Bu slayt bize Dünya'da 23 büyük levha olduğunu gösteriyor. Bu levhaların sınırlarında, meydana gelen depremlerin oluşturduğu paternleri belirleyebiliyoruz. Haritada bulunduğumuz yeri görebiliyor musunuz? Türkiye nerede? Hangi levha kuşakları arasında? Türkiye, kuzeyde Avrasya levhası, güneyde Afrika levhası ve Arabistan levhası arasında kalmış durumdadır. Türkiye'nin güneyindeki Afrika ve Arabistan levhaları, Türkiye'ye doğru sürekli hareket etmektedir. Eğer Avrasya levhasını sabit kabul edersek, Türkiye, Afrika ve Arabistan levhalarının kuzeye doğru düzenli hareketinden dolayı enerji ile yükleniyor. Bu yüklenme, Türkiye'deki yerkabuğunda direnci aşan bölgelerde kırılmaların meydana gelmesine neden oluyor. Bu konuları daha detaylı inceleyeceğiz.

60 SANİYELİK DEĞERLENDİRME

  • Tamam, şimdi bir arkadaşımızın özetlemesi için, Atakan'ı davet etmek istiyorum. Atakan, bu ana kadar anlatılanları 60 saniye içinde özetlemeni isteyeceğim. Hazır mısın Atakan?
  • Evet, hazırım hocam.
  • Süren başladı, buyur.
  • Anladığım kadarıyla Dünya'da 23 levha var. Türkiye Avrasya levhasında yer alıyor ve altında Afrika ve Arabistan levhaları var. Bu levhaların bize doğru hareketi baskı yaratıyor ve belirli bir enerji toplanmasına sebep oluyor. Levha sınırlarında meydana gelen çatlaklar ve kaymalar da bu şekilde oluşuyor.
  • Evet, evet, dediğin doğru. Şekli geri aldığım zaman süreyi de başarmış olduk.

LEVHA SINIRLARI


Levha sınırları, Dünya'nın yer kabuğunda farklı levhaların birbirine göre hareket ettiği bölgelerdir. Bu sınırlar üç türde oluşabilir: Açılma, dalma-batma ve yanal transform fay kuşakları. Açılma sınırlarında levhalar birbirinden uzaklaşırken, dalma-batma sınırlarında bir levha diğerinin altına dalabilmektedir. Yanal transform fay kuşaklarında ise levhalar yanal olarak birbirine paralel şekilde kayabilirler. Levha sınırlarında sıcak malzemenin çıktığı yerlere ise "Hot Spot" adı verilmektedir. Bu noktalarda yer kabuğu üzerinde yükselen sıcak malzeme nedeniyle volkanlar oluşur. Özellikle Okyanus ortasındaki "Hot Spot" bölgelerinde volkanlar meydana gelir. Bu durum, sıcak malzemenin yer kabuğu üzerindeki kanallar boyunca yukarıya taşınmasından kaynaklanmaktadır.

Levha sınırlarında, yüzeye doğru yükselen sıcak malzeme, "Hot Spot" adı verilen bölgeler oluşturur. Bu bölgelerde, yer kabuğundaki sıcak malzeme nedeniyle genellikle volkanlar oluşur. Bu durum özellikle Okyanus ortasındaki "Hot Spot" bölgelerinde belirgindir ve sıcak malzemenin yer kabuğu üzerindeki kanallar boyunca yükselmesi ile ilişkilidir.  Ayrıca, levhalar genellikle üç türde oluşabilir: açılma, dalma-batma ve yan kayma levhaları. Açılma türü levhalar, genellikle bir sırt oluşturur. Sıcak malzeme geniş bir alandan dar bir alana doğru yükselir ve bu yükseliş, bir üçgen geometrisi oluşturur. Bu süreçte sıcak malzeme yukarı doğru çıktıkça soğur ve bu çıkış noktasında iki tarafa doğru hareket meydana getirir. İki tarafa doğru hareket eden levhalar ilerler ve bu ilerleme, levhaların genel hareketini karakterize eder.
Levhalar ilerledikçe başka bir levhaya doğru çarparlar ve bu çarpışma zonunda genellikle "accretion in trenches" adı verilen malzemeler birikir. Levhaların yoğunlukları farklı olduğu için daha yoğun olan levha altına doğru dalma eğilimindedir. Yoğunlukları eşit olsa, dalma olmaz ve yükselme meydana gelir. Bu nedenle, daha yoğun olan levha aşağı doğru dalma eğilimindedir ve bu bölgede levha sınırları oluşur. Bu levha sınırlarında meydana gelen depremler genellikle en tehlikeli ve büyük depremlerdir. Bu bölgedeki depremlerin büyüklüğü daha büyük olup tekrarlanma süreleri daha kısadır. Diğer depremler ise levhaların içinde bağımsız olarak meydana gelebilir, ancak bu depremlerin oluşma ve tekrarlanma süreleri biraz daha uzun olabilir. Levha sınırları, en büyük depremlerin meydana geldiği bölgelerdir. Bu ilerleme ve dalma-batma olayları sonucunda, "Dalma Batma Kuşakları" olarak adlandırdığımız bölgeler oluşur. Bu kuşaklarda, zincirleme Volkan Zincirleri meydana gelir ve volkanik dağlar birbiri ardına dizilerek volkanik dağ zincirleri oluşturur.
Bu tarafta da benzer şekilde aşağı doğru dalma olmaktadır. Yoğunlukları farklı olduğu için bu dalmanın olduğu yerde bir levha kuşağı bulunmaktadır. Bu levha kuşağı, iki levhanın birbirine doğru en yakın olduğu, girişiminin ve hareketinin en yüksek olduğu yerlerdir. Burada, batma olduğu yerlerde veya batmanın yukarı doğru izdüşümünde volkanik dağlar görülmektedir. Genel olarak, levha sınırları açılma şeklinde meydana gelmektedir. Bu açılma şekli ve diğer örnekte anlattığımız gibi bir levha diğer levhanın altına doğru dalabilmektedir. Diğer resimde ise birbirine paralel iki levha görülmektedir. Bu levhalar birbirine doğru yatay olarak kayabilmektedir. Bu tür levha hareketleri yanal atımlı transform levha hareketleri olarak adlandırılmaktadır. Genel olarak, levha sınırları üç kategoride toplanabilir: açılma, dalma-batma ve yanal olarak transform fay kuşaklarının oluşması şeklinde. Yani levha sınırları üç farklı şekilde gelişebilir. Daha yakından bakıldığında, bu levha sınırlarında küçük hareketlerin, kırılmaların veya bağımsız depremlerin nasıl meydana geldiği ile ilgili bilgiler verilecektir.

KIRILMA MEKANİĞİ


Ters atımlı dediğimiz bir kırılma tipi vardır. Bu kırılma üçe ayrılır. Birincisine ters atımlı kırılma denir. Bu terim, kırılmanın özelliğinden kaynaklanır. Görüyorsunuz, buradaki blok yukarı doğru hareket ediyor, yani ters bir hareket gerçekleşiyor. Bu yukarı doğru hareket, eğim düzlemi boyunca, yani eğim düzlemi olarak adlandırdığımız 'Dip-Slip Plane' boyunca gerçekleşir. Eğer bu bölgeye taban blok veya 'Foot Wall' dersek, burası taban kabul edilir. Ayrıca, buraya tavan blok veya 'Hanging Wall' dersek, tavan bloku da yukarı doğru hareket eder. Bu şekilde meydana gelen kırılmalara bağlı depremler, ters atımlı depremler veya 'Reverse/Thrust Faulting Seismicity' olarak adlandırılır.

Ters atımlı depremler genellikle dalma-batma kuşaklarında meydana gelir. Yanal atımlı depremlerde ise eğim yoktur. İki blok tamamen yanal olarak birbirine göre yer değiştirmiştir. Örneğin, siz burada iseniz ve bu blok size göre nereye doğru yer değiştirmiş görünüyorsa, sol tarafa doğru yer değiştirmiştir. Bu şekilde kendini sola doğru atan bir kırılma şeklinde ortaya çıkar. Kuzey Anadolu Fayı Türkiye'de ve San Andreas Fayı Amerika'da, bu tür yanal atımlı fay sistemlerine örnek verilebilir. Düşey bir hareket olmadığı için buna yanal atımlı kırılma denir. Bu tür kırılmalar, deprem oluşturan faktörler arasında riski ve tehlikeleri artırır.  Üçüncü şekilde, taban bloku burasıdır ve tavan bulunduğu taban blokuna göre aşağı doğru bir kayma gerçekleşmiştir. Buna eğim doğrultusu denir. Blok, genelde jeolojide taban bloku olarak adlandırılır ve aşağı doğru kayar. Bu tür faylanmaya ise normal atımlı faylanma veya 'Normal Faulting' denir.
Batı Anadolu, Türkiye'nin batısında normal atımlı depremler meydana gelmektedir. Bu tür depremlerin etkisiyle göller ve vadiler oluşurken, ters atımlı yani yukarı doğru bloğunun hareketiyle sıkışma bölgeleri meydana gelmektedir. Bu kırılma veya gerilme bölgelerinde dağlar oluşur. Ülkemizin doğusundaki dağların oluşumunun bir nedeni, oradaki kırılma sisteminin ters atımlı faylarla ilişkili olmasıdır. Ayrıca, ülkemizdeki göllerin ve ovaların Batı Anadolu'da oluşmasının sebebi, Batı Anadolu'daki depremlerin normal atımlı bir sistem olmasıdır. Kuzey Anadolu Fay Zonu boyunca ise yanal atımlı bir kırılma meydana gelir ve Anadolu, bu hareketle gelişir ve büyür.

60 SANİYELİK DEĞERLENDİRME

  • Tabii, özet olarak şimdiye kadar anlatılanları ben de tekrar edeyim. Kırılmalardan üç tür bahsettik: Ters atımlı kırılmalar, yukarı doğru hareketle meydana gelir ve dağlar oluşur. Bu tür kırılmalar, ülkemizin doğu bölgelerinde görülür. Yanal atımlı kırılmalar ise düşey bir hareket olmadan, iki bloğun yanal olarak yer değiştirmesiyle meydana gelir. Türkiye'nin kuzey bölgesinde bu tür kırılmalar sıkça görülür. Normal atımlı kırılmalar ise eğim doğrultusunda yer değiştirme ile aşağı doğru hareket eden bloklardan oluşur ve Batı Anadolu'da sıkça görülür.
  • Levha sınırlarını inceledik ve en tehlikeli depremlerin bu sınırlarda meydana geldiğini belirttik. Levhaların birleşim noktalarında büyük depremlerin oluştuğunu söyledik. Levhaların türlerini de anlattık, yani toplanma, açılma, dalma-batma ve yanal hareket şeklinde üç kategoride bulunabildiğini belirttik.
  • Ayrıca, sizin sesiniz gelmediğinde Sefa'nın katıldığını ve konuyu özetlediğini de belirttim. Eğer herhangi bir kısmı anlamamışsanız veya daha fazla bilgi almak istediğiniz bir konu varsa sormaktan çekinmeyin. Ayrıca, konu sizi heyecanlandırdıysa veya düşünmenize neden olduysa, bu deneyimi ve hissettiklerinizi de paylaşabilirsiniz. Sizden gelen katkılar her zaman değerlidir.

16 ARALIK 1954 NEVADA DEPREMİ: NORMAL KIRILMA


Arkadaşlar, şimdi bir sonraki slayta geçelim. Burada gördüğümüz, 16 Aralık 1954'te meydana gelen Nevada depreminin etkileri. Bu, Ortadoğu ve çevresinin sismotektoniği ile ilgili bir sunum değil, tamamen bu depremde gözlenen arazideki kırıkların izleridir.  Normal kırılma örneğini daha önce de göstermiştik. Bu slaytte de görüyoruz ki bir blok sabit duruyor, diğer blok ise bu bloğa göre 60 cm aşağı doğru hareket etmiş, yani bir çökme meydana gelmiş. Bu depremin sonucunda oluşan kırığın doğrultusu ve eğimi burada görülmektedir. Bu doğrultu tavan blokunun aşağı doğru hareket eden kısmını göstermektedir. Yani bu eğim, kırığın yönünü ve doğrultusunu belirtir. Bir depremde normal faylanma varsa, fay doğrultusu boyunca bir yanal hareket yoktur. Çünkü hareket, fayın eğim doğrultusu boyunca aşağı doğru gerçekleşir. Gördüğünüz gibi diğer blok aşağı doğru kayar ve bu nedenle bir çöküntü meydana gelir. Fayın ana doğrultusu ve eğimi burada belirgin hale gelir. Normal faylanmalı bir depremde, kırılma doğrultusu boyunca aşağı doğru bir hareket meydana gelir ve bu kırılma sonucunda fayın maksimum atımı ortaya çıkar. Maksimum atım, fayın düşey yönde hareket ettiği en büyük mesafedir ve buradan ölçülebilir. Bu normal kırılmalı deprem örneği, önemli ve heyecan verici bir örnektir. Benzer yapıları 1995, 1 Ekim Dinar depremi arazisinde de gözlemlemiştim. 

TERS KIRILMA SAHA ÖRNEKLERİ


Evet, bu şekil gerçekten öğretici bir örnek. Bu da normal atımlı faylanmadan sonra ne olduğunu gösteriyor. Gördüğümüz gibi, bir blok sabit kalmışken diğer blok aşağı doğru kaymış. Yani normal atımlı faylanmada, az önce bahsettiğimiz gibi, çökme meydana gelir. Ancak dikkat ederseniz, burada bir yükselme var. Bu blok sabit kalmış ve diğer bloğa doğru yaklaşırken yukarı doğru hareket etmiş. Yükselme miktarını ölçerek toplam hareketin ne kadar olduğunu belirleyebiliriz. Yani normal atımlı faylanmada bir çökme, ters atımlı faylanmada ise bir yükselme meydana gelir. Normal atımda bir açılma ve ters atımda ise bir sıkışma ve daralma olur. Bu iki örnek, düşey gerilimli faylanma türüne ilişkin önemli ve güzel örnekler olarak karşımıza çıkıyor.


60 SANİYELİK DEĞERLENDİRME


Evet, bir sonraki konuşma için diğer arkadaşlarımızdan katkı almak istiyoruz. Ayşenur, senden de bir katkı alabilir miyiz? Başka katılan arkadaşlarımız da var mı? Ben göremiyorum, ses alabileceğimiz arkadaşlarımız var mı?

Ben yapmadım hocam, Batuhan. Evet, buyur Batuhan. Hocam, sesim geliyor mu?

Çok iyi geliyor, buyur.

Evet hocam, ters kırılmaya örnekler verdiniz ve uygulamalı örneklerle üç tane kırılma türünden bahsettiniz. Normal kırılmada alçalma oluyordu, ters kırılmada sıkışma oluyordu ve yükselme ile beraber sıkışma oluyordu. Normal kırılmada alçalma ile beraber genişleme oluyordu. Hatırladığım kadarıyla bunları söylemiştiniz hocam, slaytla ilgili.

Evet, doğru bir şekilde özetledin. Birinde yükseliyor, birinde alçalıyor, biri sıkışıyor ve diğeri genişliyor. Çok güzel özetledin. Bir de genişleme var ve genişlemeye bağlı çökme. Diğerinde daralma vardı ve ona bağlı olarak yükselme. Evet, doğru bir şekilde anlamışsın. Teşekkür ederim.

Sonraki slayta geçtiğimizde, ters kırılma ile ilgili bir örnekle karşılaşıyoruz. Burada bir eğim atımlı fayın doğrultusunu görüyoruz. Bu, deformasyonun meydana geldiği eğimi işaret ediyor. Bu doğrultu boyunca bir hareket var. Bir blok yukarıya doğru hareket ediyor. Bu blokun ne kadar hareket ettiğini belirlemek için başlangıç ve bitiş noktalarını karşılaştırıyoruz. Bu toplam hareket miktarına "slip" veya "displacement" deniyor. Gördüğümüz gibi, bu örnekte iki blok birbirine yaklaştığı için bir sıkışma olmuş ve bu sıkışmaya bağlı olarak bir bükülme meydana gelmiş. Bu, ters kırılmaya bağlı depremlerde gözlenen bir yüzey örneğidir. Bu tür burkulma ve burulma olaylarını sahada gözlemlemek mümkündür. Örneğin, daha önce düzenlediğim Şarköy 1912 deprem kırığı ziyaretlerinde, bu tür yapıları birebir görebiliyoruz ve hatta dokunabiliyoruz.


YANAL KIRILMA ÖRNEK


Bir sonraki şekil, yanal kırılma ile ilgili bir örneği gösteriyor. Burada, fayın ana doğrultusunu ve bu doğrultudan yapılan sapmaları görüyoruz. Yanal atımlı bir faylanmada, aşağı doğru çöken ya da yukarı doğru giden bir hareket yoktur. Ancak yüzeyde, fayın ana doğrultusundan sapmalar gözlenebilir.  Bu durum, yanal atımlı fayların kompleks yapısını gösterir. Özellikle 1999 İzmit depremi gibi olaylar, bu tür fayların doğrultusu içerisinde farklı yönlere sapma olabileceğini göstermiştir. Depremin meydana gelmesi sırasında fay doğrusu farklı doğrultularda ilerleyebilir ve bu da depremin kompleks yapısını ortaya koyar.


1906 SAN FRANSISCO DEPREMİ


Bu slaytta 1906 San Francisco depremi sırasında meydana gelmiş olan bir yanal atım örneği görülmektedir. Çiftlik evi ve çitin bulunduğu yerde yanal bir deprem meydana gelmiştir. Eğer siz burada iseniz, karşı taraftaki çit sağa doğru gitmiştir. Yani buradan hareketin yönünü tespit edebiliriz; sağ yönlü bir yanal deprem olmuştur. Ayrıca, bu deprem sırasında gözlenen maksimum yer değiştirmeyi de ölçebiliyoruz. İki çit arasındaki mesafeyi ölçerek depremdeki maksimum yer değiştirmeyi belirleyebiliriz. Araştırmalar, bu depremdeki maksimum yer değiştirmenin 10 fit olduğunu göstermektedir. Bu tip yapılar arasındaki yer değiştirmeler ve aradaki mesafenin toplam ölçülmüş değeri önemli bilgiler sağlayabilir.

Bu slaytta deprem sonrası meydana gelen bir deformasyon örneği gösteriliyor. İlk bakışta bu değişikliği fark etmek zor olabilir, ancak detaylı bir incelemeyle, ahşap binanın önemli ölçüde hasar gördüğünü anlayabiliyoruz. Bu hasarın, binanın altından geçen bir fay hattından kaynaklanmış olabileceği düşünülüyor. Bu noktada daha fazla bilgiye veya yoruma ihtiyaç olduğunu söylemek zor.

60 SANİYELİK DEĞERLENDİRME

Bu oturumda, 1906 San Francisco depremi sonrasında çekilen bir fotoğraf üzerinden yanal atımlı kırılmanın bir örneğini inceledik. Fotoğrafta bir çiftlik evi ve çiti vardı. Çitlerin sağa doğru hareket ettiğini ve aralarında mesafe oluştuğunu gözlemledik. Bu mesafeyi ölçerek, 'Maksimum Yer Değiştirmeyi' belirleyebiliriz dedik. İkinci fotoğraf ise, deforme olmuş bir ahşap evi gösteriyordu. Bu ev hakkında fazla yorum yapamayacağımızı belirttik.

Bugünkü oturumda aktif olan üç öğrencimiz var; Atakan, Batuhan ve Sefa. Diğer öğrencilerimiz konuşamıyorlar gibi görünüyor.

1992 LANDERS DEPREMİ


1992'de Landers'de gerçekleşen bir depremi ele aldık. Bu deprem sonucunda bir karayolunun şeritleri birbirine göre hareket etmiş, yer değiştirmiş. Eğer bu şeridin birinde durursanız, karşı şerit sağ tarafa doğru hareket etmiş görünüyor. Bu durum, yaşanan depremin yanal atımlı ve özellikle sağ yönlü yanal atımlı bir deprem olduğunu açıkça gösteriyor. Bu tür depremler, Kuzey Anadolu Fayı'nda yaşanan depremlere benzerlik gösterir. Ayrıca, Kaliforniya'daki depremler ile Kuzey Anadolu fayındaki depremler birbirine benzer özellikler taşıyor çünkü San Andreas Fayı ile Kuzey Anadolu fay zonu, benzer bir geometri ve deprem oluşum özelliklerine sahip. Dolayısıyla, bu iki fay zonunun anlaşılması oldukça önemlidir.

LEVHA HIZLARI VE DEPREMLER


Haiti'deki Büyük Haiti depremi ile ilgili olarak, Haiti'nin tam olarak nerede olduğu açıklamalarda farklılık gösterebilir. Haiti, Amerika'nın Karayip Denizi'nde yer alan bir ülkedir. Slaytta gördüğümüz Continental kıtalar ve okyanusların birbirine yaklaştığı bölgelerde, kıta ile okyanus levhaları birbirine doğru hareket etmektedir. Coccos Fayı da burada önemli bir rol oynamaktadır. Coccos Levhası, Kuzey Andes'in altına doğru dalma yapmaktadır. Bu tür dalma bölgelerine "Subduction Zone" denir. Bu dalma bölgelerindeki hareket yönünü üçgen işaretiyle gösteriyoruz ve bu gösterim, bir ters fayın varlığını ifade eder. Coccos Levhası, dünyanın en hızlı dalan levhalarından biri olarak bilinir ve yılda ortalama 67 mm hızla Kuzey Andes'in altına dalma gerçekleştirir. Bu hareketlerin hızı, farklı ülkeler ve levhalar arasında değişebilir.

Türkiye'nin batısında, Afrika levhasının 15 mm/yıl hızla Anadolu levhasının altına daldığını düşünürsek, bu bölgede meydana gelen dalma hızı beş kat daha fazla olmaktadır. Yani levhaların hızı arttıkça, burada meydana gelen depremlerin oluşum hızı da artmaktadır. Bu da demek oluyor ki, Türkiye'deki levhaların benzer bir yapıya sahip olmalarına rağmen, birbirlerine göre hareket hızları farklı olduğu için bu levhalarda gözlenen depremlerin sıklığı da farklı olabilmektedir.

Bu sistemsel benzerlik ve farklılık nedeniyle, farklı bölgelerdeki deprem sayıları birbirine benzememektedir. Levhaların hızındaki farklılıkların nedenlerini anlamak önemlidir. Örneğin, bazı bölgelerde levhalar 40 mm/yıl hızla hareket ederken, bazı bölgelerde bu hız 95 mm/yıl olabilmektedir. Bu gibi hız farkları, depremlerin oluşum süreci ve tekrarlanma süresi üzerinde etkili olabilir. Bu yüzden levhaların hareket hızlarındaki değişkenliklerin dikkate alınması gerekmektedir. 

Bu bölgede, Caribbean depremleri meydana gelmiş. Hareket hızı daha düşük olan levhalar, levha sınırlarında ve çarpışma sınırlarında daha büyük hareket hızlarına sahip olabiliyor. Hareket hızının birimi mm/yıl, yani yılda hareket edilen mesafeyi ifade ediyor. Örneğin, 67 milimetrelik hareket hızı, bir yıl içinde bu yöne doğru 67 milimetrelik bir hareket olduğunu gösteriyor.

Levha sınırlarında, özellikle dalan levha ve bunun üstüne binen levhaların hareket hızları değişik şekillerde gözleniyor. Örneğin, bir dalma bölgesindeki levhanın üzerine binen levhanın hızı 25 mm/yıl iken, aynı bölgedeki dalan levhanın hızı 27 mm/yıl olabiliyor. Bu durum, dünyadaki levhaların hareket etme hızları ve yönlerinin farklı olduğunu gösteriyor. Oklar, levhaların hareket yönünü gösterirken, okların büyüklüğü de hareket hızlarıyla orantılı olarak artıyor.

Ayrıca, kırmızı bölgeler continental rift boundary ve Oceanic Spreading yani okyanustaki açılma kuşaklarını gösteriyor. Bu bölgelerde açılmalar meydana geliyor ve yeni sıcak malzemeler yüzeye çıkıyor. Bu açığa çıkan malzemelerin etkisiyle levhalar belirli hızlarla hareket ediyor ve hareket sırasında sabit olan bir levhaya çarpıyor, bu çarpışma sonucunda da dalma olayı gerçekleşiyor.

60 SANİYELİK DEĞERLENDİRME

    Merhaba Atakan,
      İlk slaytta, bir karayolu depremi görmüştük. Şeritlerin birbirine göre kayması ve sağ yönlü olması, bu depremin sağ yönlü bir yanal atımlı deprem olduğunu anlamamızı sağlamıştı. Ayrıca, Kuzey Anadolu fayı ile San Andreas fayının birbirine benzer olduğunu belirtmiştik.
        İkinci slaytta ise levhaların kayma hızlarını görmüştük. Bu hızlara bağlı olarak levhalar birbirlerinin altına girebilir veya üstüne çıkabilir. Coccos levhasının başka bir levhanın altına dalma hızının çok hızlı olduğundan ve Afrika levhasının Anadolu levhasına olan dalma hızının 5 kat daha hızlı olduğundan bahsetmiştik. Bu hızın fazla olmasının, depremlerin sıklığını arttırdığını söylemiştik.
          Doğru hatırlıyorsunuz, bu bilgileri paylaşmıştık. Katkınız için teşekkür ederim.
           

          SONUÇ VE DEĞERLENDİRME


          Arkadaşlar, şimdi sunumumuzu bitiriyor ve dersimizi kapatıyoruz. Son olarak kısa bir değerlendirme yapmak istiyorum. Ekranda görünüyor muyum?

          Evet hocam, görünüyorsunuz.

          Tamam, teşekkür ederim. Özetle, bugünkü dersimizde hastanelerin deprem riskinin azaltılması konusunu ele aldık. Katılan arkadaşlarımızın önemli katkıları oldu ve dersin verimli geçmesine destek oldular. Bu ders, Deprem-101 eğitimi kapsamındaydı ve gelecek hafta da bu eğitime devam edeceğiz. Deprem Haftası'nı kutluyoruz ve Deprem-101 eğitimini arkadaşlarımızla birlikte başarıyla tamamladık. Katılımcı sayımızın az olması nedeniyle bazı arkadaşlarımız birden fazla 60 saniyelik konuşma yaptılar ve bu canlı yayınlar YouTube ve üniversite kanalımıza yüklenecek.

          Hastanelerin deprem riskini azaltma konusundaki eğitimimiz FEMA kriterlerine dayanıyor ve bu doğrultuda ilerliyoruz. Önümüzdeki derslerde FEMA eğitimine uygun şekilde hastanelerdeki deprem riskinin azaltılması konusunu daha detaylı bir şekilde ele alacağız. Eğitim içeriğimiz FEMA'nın temelini oluştururken, Sismoloji biliminin ve Sismoloji öğretim üyelerinin birikimlerini ekleyerek daha güçlü bir eğitim sunuyoruz.

          Katılan herkese iyi günler diliyorum ve dersimizi burada sonlandırıyoruz. Haftaya tekrar görüşmek üzere.


          No comments:

          Post a Comment

          Ders 01: Haftanın Ödevi

          ÖDEV