Earthquake Resistance: Türkiye and Japan

Depremler, özellikle hazırlıksız topluluklar için ciddi bir tehdittir. Yapısal ve yapısal olmayan elemanların uygun şekilde tasarlanması ve monte edilmesi, deprem sırasında can ve mal kaybını azaltabilir. Türkiye, sismik izolatörler gibi teknolojileri benimsemeli ve depreme dayanıklı binalar inşa etmek için çaba sarf etmelidir. Japonya, bu konuda öncü bir model olabilir. İnşaat projeleri ve zemin seçimi, depreme dayanıklı yapıların inşasında önemli bir rol oynar. Depremler doğal bir süreç olsa da, önleyici önlemler almak, can kayıplarını ve maddi hasarı en aza indirmek için hayati önem
taşır.

D

epremler, özellikle hazırlıksız olan deprem bölgelerinde yaşayan ülkeler için büyük bir tehdit oluşturur. Depremler sırasında can ve mal kaybı, hem yapısal elemanlardan (binaların taşıyıcı kısımları gibi) hem de yapısal olmayan elemanlardan (tavan, monte edilmemiş objeler, elektrik sistemleri gibi) kaynaklanabilir. İlginç bir şekilde, yapısal olmayan elemanlar bazen, zeminin jeofizik direnç değişimlerine doğrudan maruz kalan yapılardan daha fazla can kaybına neden olabilir. Örneğin, bir bina deprem sırasında yıkılmayabilir; ancak sarsıntı sonucu monte edilmemiş veya daha az sağlam olan yapısal olmayan elemanlar, insanların hayatını tehlikeye atabilir.

Bu konuda Japonya, sismik izolatörler ve çelik konstrüksiyonlu yapılar gibi çözümlerle önemli adımlar atmıştır. Türkiye'de ise, geleneksel Osmanlı evleri gibi eski, depreme dayanıklı yapılar veya 1999 depremi öncesi inşa edilen ve çoğunlukla proje dışı binalara kıyasla önemli gelişmeler kaydedilmiştir.

Zeminin jeofizik direnç değişimleri gibi deprem riskini artırabilecek veya azaltabilecek faktörler de vardır. Bu konuda, Kaliforniya'daki Olive View Hastanesi'nden çıkarılabilecek önemli bir ders bulunmaktadır. Buna göre, bir hastane ne kadar yeni olursa olsun, depreme dayanıklı olarak inşa edilmemişse (malzeme seçimi, zemin durumu vb.), beklenmedik bir şekilde tamamen yıkılabilir. Bu nedenle, deprem kodlarının güncellenmesi, yapıların depreme karşı daha hazırlıklı olmasına yardımcı olabilir.



D

eprem kuşağındaki Japonya, sıkça büyük depremlere maruz kalmasına rağmen, risk azaltıcı önlemler sayesinde deprem riski oldukça düşük ve depreme dayanıklı bir ülkedir. Japonya'nın bu durumu, ülkenin depreme karşı aldığı önlemlerden ders çıkarmamız ve uygulamalarını örnek almamız için fırsat sunar.

Japonya, bugünkü depreme dayanıklı durumuna gelene kadar dönüm noktası olan birçok yıkıcı depremle karşı karşıya kalmıştır. Bu depremlerin en önemlisi 1923'te meydana gelen Kanto Tokyo depremi olup, 7.9 (Mw) büyüklüğündeki bu deprem 100 binin üzerinde can kaybına yol açmıştır. 1952'deki 8.1 büyüklüğündeki Tokachi depremi ve 2011'deki 9 (Mw) büyüklüğündeki Tohoku depremi gibi büyük depremler de Japonya'nın depreme karşı aldığı önlemleri gözden geçirip, daha etkili stratejiler geliştirmesini sağlamıştır. Özellikle 2011'deki depremde binalardaki çatlaklar gibi yapısal zayıflıklar dikkate alınıp, gelecekteki depremlere karşı önlem alınmıştır.

Bu tür öğretileri Türkiye'nin de benimsemesi ve uygulaması gerekmektedir. Örneğin, 1999 İzmit depremi gibi büyük bir depremin tekrar yaşanmaması için bu tür önlemler alınmalıdır. Japon Yüksek Mimar ve İnşaat Mühendisi Yoshinori Moriwaki, Türkiye'de bu tür önlemleri alabileceğimizi ve bu şekilde bir deprem gerçekleşmeden önce hasarları tahmin edebileceğimizi belirtmiştir.

Basit önlemler bile önemli bir fark yaratabilir. Örneğin, eşyaların duvara sabitlenmesi gibi basit önlemlerle yapısal olmayan hasarları minimuma indirebiliriz. Yüksek Mimar Moriwaki, Türkiye'de bu tür önlemleri alan çok az ev gördüğünü ve çoğunun eşyalarını bile sabitlemediğini belirtmiştir. Aynı önlemler hastaneler için de alınmalı ve tıbbi cihazlar sabitlenmelidir. Bu tür önlemler sayesinde, daha önce Tokyo'daki depremlerde ağır hasar alan hastaneler, sonraki depremlerde hemen hemen hiç hasar görmedi. Dünyada meydana gelen en büyük dördüncü deprem olan 2011 Tohoku depreminde bile, hastanelerde belirgin bir hasar meydana gelmemiştir. Bunun nedeni, depremden sonra sismik izolatörlerin kullanılmaya başlanması ve hastane binalarının daha güvenli hale getirilmesidir.



B

inaların deprem sırasında çökmesinin nedeni, her zaman depremin doğrudan etkisi olmayabilir. Aslında, bazı yapılar, inşa sırasında bazı mühendislik ayrıntılarının gözden kaçırılması nedeniyle baştan itibaren sağlam olmayabilir. Bunun bir örneği, tuzlanma ve yosunlaşma gibi binaların iç yapısını etkileyen aşınma durumlarıdır. Sıvı geçiş problemleri, kapilerite ve ısı geçiş kontrolü gibi malzeme sorunları nedeniyle bazı yapılar tuzlanabilir. Bu tuz, metalleri, ahşabı ve taşı korozyona uğratır ve kimyasal dengesini bozar. Asit oluşturarak betonarme yapılara zarar verir.

Zaten güçsüz olduğu bilinen yapılar için, yeniden inşa etme dışında güçlendirme seçenekleri mevcut mudur? Mimar Serkan AKIN'a göre, belli bir seviyede zarar görmüş yapılar (örneğin aşırı yüklenme kaynaklı statik zararlar) için güçlendirme çalışmaları yapılabilir. Ancak, diğerlerinin yeniden inşa edilmesi gerekebilir.

Betonarme, çokça kullanılan, depreme oldukça dayanıksız ve maliyetli bir yapı malzemesidir. Mimar Serkan AKIN, betonarme yapının teknolojik bir kısıtlılığa karşı ortaya çıktığını ve insanlığa dayatılan bir sistem olduğunu belirtir. Bu malzemenin özellikleri nedeniyle, yönetmeliği sık sık değişir. Yönetmelik değiştikçe, eski yönetmeliklere göre dayanıklı yapılar bile yeni yönetmelik için dayanıksız hale gelebilir.

Bir binanın inşa edileceği zeminin jeoteknik ve jeofizik ölçümlerle belirlenmesi gerekmektedir. Bu, binanın planlama aşamasında belirlenmelidir. Ayrıca, bir binanın güvenlik katsayısı, binanın kullanım amacına göre belirlenir (örneğin hastane, okul, askeri binalar gibi).

Kolon güçlendirmesi yapılırken, daha sağlam olması için sağır duvarlar ve çürük kısımlar yıkılabilir. Ancak, tek bir kolonun değil, binanın diğer kısımlarının birlikte takviye edilerek yapılan bütünsel güçlendirmeler daha sağlam olabilir. Zemin güçlendirmeleri jet grouting veya mini kazıklar kullanılarak yapılabilir. Zeminin taşıyacağı yüke göre güçlendirmeler yapılabilir. Ayrıca zeminler için de tuzlanma etkisi olabilir ve bu sorunun çözülmesi gerekmektedir.

B

Betonarme yapıların çeşitli dezavantajları bulunmaktadır ve bunlardan biri de tuzlanmanın daha belirgin olmasıdır. Tuz, betonu ve içindeki kimyasal maddeleri çözerken, demiri de aşındırır. Peki daha sağlam bir yapı malzemesi ne olabilir? Japonya'da, Japon Yüksek Mimar ve İnşaat Mühendisi Yoshinori Moriwaki'nin de önerdiği gibi, çelik iyi bir alternatif olabilir. Özellikle tuzlu su kaynaklı sorunların olduğu ülkelerde çelik, dayanıklı bir seçenek olarak ön plana çıkar. Ancak, maliyeti yüksek olduğundan, ülkemizde yaygın olarak kullanılmamaktadır.

Ancak İnşaat Mühendisi Hakan DABAOĞLU'nun belirttiği gibi, çelik kullanılsa bile temel için yine de beton kullanılması gerekmektedir çünkü çelik yapılar temelin üzerinde yükselir. Bir yapı inşa edilirken, çok sayıda sorunla karşılaşabiliriz. Bu yüzden, zemin uzmanı ve inşaat mühendisinin birlikte çalışması önemlidir.

Özellikle riskli binaların (okul, hastane gibi) kat sayısının düşük olması gerektiği diğer bir önemli noktadır. Elektrik kesintisi gibi durumlarda, asansörün çalışmaması gibi ciddi bir sorunla karşı karşıya kalabiliriz.

Hastane gibi yapılar inşa edilirken, kullanılan malzemelerin korozyona, tuzlanmaya ve çürümeye karşı dayanıklı olması önemlidir. Bu sebeple, korozyona dayanıklı demiri taklit eden plastik gibi çeşitli malzemeler geliştirilmiştir. Bu tür malzemeler, yüksek alım gücüne sahip ülkelerde, hatta suyla yoğun temasta olan kıyı ve liman gibi yerlerde kullanılır.

Türkiye'de bu tür malzemelerin kullanılmadığı durumlarda, dere yatakları gibi yerlere ev yapmamak, yapıları güçlendirmek gibi yeterince risk azaltmayan ve daha maliyetli çözümlerden daha önemli ve ekonomiktir. Suya doygun arazilerde veya eğimli alanlarda yapılan binalarda meydana gelebilecek deprem felaketlerinin yol açabileceği can kayıplarını tahmin etmek bile zordur. Bu nedenle, bu tür zorlukları aşmanın maliyeti ve emeği de dikkate alındığında, uzmanların görüşlerinin alınması ve binaların zarar görmemesi için uygun adımların atılması kaçınılmazdır.

H

astane, nükleer santral gibi kritik yapılar için kullanılan sismik izolatörlerin temel amacı, deprem sonrasında bu yapıları kesintisiz bir şekilde kullanılabilir hale getirmektir. Türkiye'de Sağlık Bakanlığı, birincil ve ikincil deprem bölgelerindeki 100 yatak ve üzeri hastanelerde sismik izolatör kullanımını zorunlu kılmıştır. Sismik izolatörler, bina üzerindeki deprem etkisini azaltmaya yardımcı olan özel malzemeler olan Elastomer Yalıtım Birimi (LRB) ve Eğri Yüzeyli Sürtünmeli Yalıtım Birimi (FPS) gibi bileşenlerden oluşur.

Bu izolasyon sistemine olan önem arttıkça, mevcut binalara da uygulanması için çaba harcanmaktadır. Örneğin, Marmara Üniversitesi Asaf Atasaven Hastanesi, sismik izolatör sistemiyle güçlendirme projesi ile örnek teşkil edebilir. Hastane, 13 bloktan oluşmaktadır ve güçlendirme sürecinde kullanılan malzemelere göre alınacak önlemler de farklılık gösterir.

Sismik izolatörlerin etkinliği, sismik dalgaların %85'ini absorbe edebildiği şeklinde hesaplanmıştır; bu, hastaneler için hayati bir önem taşır. Bu nedenle, bu tür izolasyon sistemlerinin bulunduğu binalara çevre dostu, sürdürülebilir enerji kullanımı ve dayanıklı malzemeler gibi kriterleri karşıladığı için LEED, GOLD, EDGE gibi sertifikalar verilmektedir.

Ancak, Türkiye'deki hastanelerin bu sertifikaları alamaması ve gelişmiş ülkelerle arasındaki fark da önemli bir konudur. Yapısal elemanların düzenlenmediği ve sismik izolasyon teknolojisinin uygulanmadığı durumlarda, binalar depremde ciddi risklere yol açabilir.

İstanbul Proje Koordinasyon Birimi'nden Yüksek İnşaat Mühendisi Yunus UÇAR, yapısal olmayan elemanların güçlendirilmesi ve sismik izolasyon teknolojisinin uygulanmasıyla birçok hastanenin depremi zarar görmeden atlattığını vurguluyor.

Sonuç olarak, binaların yapım projeleri dahil olmak üzere pek çok işlem, AFAD'ın çıkardığı yönetmelik esasına göre yapılmalıdır. Bu nedenle, yönetmeliklerin de depreme göre düzenlenmesi büyük önem taşımaktadır.

S

onuç olarak, hastaneler deprem anında binlerce kişiye ev sahipliği yapar ve eğer bina depreme karşı uygun şekilde tasarlanmamışsa, potansiyel olarak binlerce can kaybına neden olabilir. Bu nedenle, deprem sırasında can ve mal kaybını belirleyen en önemli faktörlerden biri, hastanenin sismik izolatörler kullanılarak inşa edilmiş olmasıdır.

Ancak, depremin seyrini belirleyen tek şey yapısal elemanlar değildir. Örneğin, tıbbi cihazlar düzgün bir şekilde sabitlenmediğinde de can ve mal kaybı yaşanabilir. Bu nedenle, hastane yapım aşamasında uygun malzemelerin kullanılması, güçlendirme çalışmalarının yapılması ve yapısal olmayan elemanların düzgün bir şekilde sabitlenmesi gereklidir. Bu tür çalışmalar yapılırken, mutlaka işin uzmanlarından görüş alınmalı ve herkesin kendi uzmanlık alanına odaklanması sağlanmalıdır.

Depreme uygun yapılar inşa ederken, deprem kuşağında bulunmasına rağmen depremlerden neredeyse hiç zarar görmeyen Japonya'dan örnek alınabilir ve buna uygun planlar çizilebilir. Ayrıca, zeminin depreme dayanıklı olmasına dikkat edilmeli ve yapıların inşa edileceği alanlar doğru seçilmelidir. Örneğin, suya doygun topraklara yapılan binalar, betonarme yapılar için ideal olmayabilir ve deprem durumunda riski artırabilir.

Depremler doğal bir süreç olsa da, bu durumla başa çıkmak ve potansiyel felaketlerin etkilerini en aza indirmek için önlemler almak bizim sorumluluğumuzdadır. Bu önlemler, hem can kayıplarını önlemek hem de maddi hasarı en aza indirmek için hayati önem taşır.

Anahtar Kelimeler: sismik izolatör, yapısal olmayan elemanlar, deprem tehlikesi, hastaneler, zemin, güçlendirme.


 Çalışma Soruları

Depremler sırasında can ve mal kaybı en çok hangi iki elemanlardan kaynaklanabilir?
A) Taşıyıcı kısımlar ve monte edilmemiş objeler
B) Taşıyıcı kısımlar ve yapısal olmayan elemanlar
C) Montajlı objeler ve elektrik sistemleri
D) Yapısal elemanlar ve elektrik sistemleri

Japonya, depremlere karşı hangi yöntemleri kullanarak önemli adımlar atmıştır?
A) Sismik izolatörler ve çelik konstrüksiyonlu yapılar
B) Betonarme yapılar ve sismik izolatörler
C) Çelik konstrüksiyonlu yapılar ve betonarme yapılar
D) Hiçbiri

Depremlerle başa çıkmak için ne tür önlemler alınabilir?
A) Yapıların inşasında depreme dayanıklı malzemeler kullanmak
B) Zeminin jeoteknik ve jeofizik ölçümlerini yapmak
C) Yapıların depreme karşı daha hazırlıklı olmasını sağlamak için deprem kodlarını güncellemek
D) Hepsi

Türkiye'nin, Japonya gibi depreme dayanıklı bir ülke olabilmesi için hangi konuda çalışma yapması gerekmektedir?
A) Yeni hastanelerin inşasında sismik izolatörler kullanmak
B) Binaların güçlendirilmesi ve yapısal olmayan elemanların sabitlenmesi
C) Zeminin jeoteknik ve jeofizik ölçümlerini yapmak
D) Hepsi
Deprem kuşağındaki bir ülkenin, depreme karşı dayanıklı bir yapı oluşturması için hangi önlem alınmalıdır?
A) Yapıların inşasında depreme dayanıklı malzemeler kullanmak
B) Yapıların yapım aşamasında uygun malzemelerin kullanılması, güçlendirme çalışmalarının yapılması ve yapısal olmayan elemanların düzgün bir şekilde sabitlenmesi
C) Yapıların depreme karşı daha hazırlıklı olmasını sağlamak için deprem kodlarını güncellemek
D) Binaların inşa edileceği alanları doğru seçmek ve zeminin depreme dayanıklı olmasına dikkat etmek

No comments:

Post a Comment

Ders 01: Haftanın Ödevi

ÖDEV