Earthquake Risk and Our Hospitals

DEPREM RİSKİ VE HASTANELERİMİZ

MİNE PINAR 

GİRİŞ: Yer kabuğu içindeki kırılmalar sebebiyle ortaya çıkan titreşimlerin dalgalar halinde yayılarak geçtikleri ortamları ve yeryüzünü sarsma olayına “DEPREM” denir. Dünyanın oluşumundan beri, sismik yönden aktif bulunan bölgelerde depremlerin gerçekleştiği ve milyonlarca canlı ve yapıya zarar verdiği bilinmektedir. Türkiye ise dünyanın en etkin deprem kuşaklarından biri üzerinde bulunmaktadır. Son 58 yıl içerisinde gerçekleşen depremlerde 58.202 vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 122.096 kişi yaralanmış ve yaklaşık 411.465 bina yıkılmış veya ağır hasar görmüştür. Sonuç olarak denilebilir ki, depremlerde her yıl ortalama 1.003 vatandaşımız ölmekte ve 7.094 bina yıkılmaktadır. Zarar gören bu yapılar içerisinde hastanelerimiz de yer almaktadır. Dolayısıyla bir doğal afet sonrasında ilk başvurulan yer olan hastaneler kullanılmaz hale gelebilmektedir. Bu da depremde yaralanan vatandaşlara yapılacak müdahaleleri zorlaştırarak morbidite ve mortaliteyi artırmaktadır. Dolayısıyla ‘Hastanelerde Deprem Riskinin Azaltılması’ dersi kapsamında hastanelerin bir depremde nasıl en az hasar alacağı iyice kavranmalı ve hastanelerimiz depremden korunmalıdır.

  • Depremler, birbirinden bağımsız levhaların hareket etmesi sonucu biriken enerjinin direnç noktalarını kırması ile oluşur. Her zemin ise farklı direnç büyüklüğüne sahiptir. Zeminler farklı malzemelerden oluşur ve birbirinden farklı özellikler taşır. Bu özellikler gerilme büyüklüğü, yeraltı su seviyesi ve gözenek yapılarıdır. Bu farklılıklar sebebiyle zeminlerin dirençleri değişiklik gösterir. Zemin dayanıklılığını ölçmek için 2 farklı yöntem vardır. Bunlardan ilki zeminden numune alıp incelemektir ancak bu yöntem oldukça pahalı ve çevreye zararlıdır. Diğeri ise yerin üstündeki bir kaynağı kullanarak sismik dalga yayılım hızını ölçmektir.

Şekil 1: Açıklama yazılması ve şekille ilgili alındığı yerle ilgili referans verilmesi gerekir. Metin içinde Şekil 1 geçmeli.
  • Kırıklar yer altında biriken jeofizik gerilme enerjisine dayanma eşiği düşük olan zeminlerde meydana gelir. Bunlara zayıflık zonu anlamında ‘Weakening Zones’ denir. Bu kırıklardan son 15.000 yıl içinde en az 1 kez deprem meydana getirmiş olanlara ‘diri fay’ adı verilir. Öte yandan diri olmadığı düşünülen faylar deprem meydana getirmese de yakınlarında ortaya çıkan sismik dalgaların kuvvetini yükseltebilir. Çünkü bu alanlar bir zamanlar kırıldığı için direnç, dayanım ve mukavemet özelliklerini yitirmiştir. Bunun sonucunda ise meydana gelen depremin çevrede oluşturduğu yıkım artar. Bu sebeple diri olmayan kırıkların da sürekli izlenmesi önemlidir. Tüm bunlara ek olarak artık diri olmadığı düşünülen faylar üzerinde tekrar depremler meydana gelebilmektedir. Buna ilişkin yapılan bir çalışmada 3 milyon yıldır deprem üretmeyen bir fay üzerinde ufak çaplı depremler tespit edilmiştir. Bu fay Sierra Nevada’daki Kern Kanyonu Fayı’dır. Bilim adamları tarafından incelenen fayın aktif olduğu ve 6 hatta 7 büyüklüğünde güçlü depremleri tetikleyebileceği öne sürülmüştür. Son Joaquin Vadisi’nin üzerinde yaklaşık 90 mil boyunca uzanan bu fay büyük bir taşkın kontrol barajının altını kesmektedir. Bu sebeple mühendisler fayın kırılma olasılığına karşı barajın güçlendirilmesi gerekip gerekmediğini araştırmaktadır.
  • Türkiye’de yürürlükte bulunan “Deprem Bölgelerinde Yapılacak Binalar Hakkındaki Yönetmelik’e göre topraklarımızın %66’sı, nüfusumuzun %71’i, toplam belediyelerin %68’i 1. ve 2. derece deprem belgeleri içinde yer almaktadır. 1900’lü yıllardan bugüne kadar ülkemizde yaşanan depremlerde yaklaşık olarak 100.000 insanımız ölmüş, 250.000 insanımız yaralanmış, 600.000’den fazla yapımız da yıkılmış veya önemli ölçüde hasar almıştır. Bu depremler sırasında hastanelerin uğradığı hasar ise azımsanamayacak kadar çoktur. Nitekim yapılan araştırmalarda bu durumu önlemek için yeterli çalışmanın yapılmadığı anlaşılmıştır. 2010 yılı verilerine göre Türkiye’deki toplam hastane bina sayısı 9503’tür. Bu yapıların 2/3’ü yüksek derece deprem riski olan bölgelerde bulunmaktadır ve sadece 56 tanesi için güçlendirme projesi hazırlanmıştır. Bu da yaklaşık %1’lik bir orana tekabül edip oldukça azdır.
  • 1939 yılında Türkiye’nin en büyük depremi olan Erzincan depremi meydana gelmiştir. Bu depremden sonra 1945 yılında ilk ‘Türkiye Deprem Tehlike Haritası’ çizilmiştir. Daha sonra ise sırasıyla 1947, 1948, 1963, 1972, 1996 yıllarında deprem riski haritaları çizilmeye devam etmiştir. Gelecekteki depremlerin nerede meydana gelebileceğini, depremlerin ne sıklıkla meydana geldiğini, depremlerin ne kadar büyük olabileceğini ve zeminin ne kadar kuvvetli sallanabileceğini ortaya koymak için hükümet bu haritaları hazırlatıyor. Deprem verilerindeki sayısal ilerleme, depremlerin yeryüzünde dış merkez ve yeraltında ki iç merkez verileriyle ilgili gelişmelerle birlikte veri tabanında iyileşmeler meydana geliyor. Ayrıca deprem tehlike yazılımları ve deprem modelleri de yıllar içinde gelişme gösteriyor. Bu sebeple de haritalar belli aralıklarla güncellenerek hata payı daha az ‘Sismik Tehlike Haritaları’ elde ediliyor. Genelde bu güncelleme en fazla 5 yılda bir yapılıyor. Böylelikle depremin insanlara ve yapılara olacak etkisi daha iyi tahmin edilip önlemler alınıyor. Dolayısıyla can ve mal kaybı azaltılmış oluyor.

Şekil 2: Şekil açıklaması ve açıklaması verilmesi gerekir.  Bunun yanında metinde içinde Şekil 2  geçmeli.
  • California’daki Olive View Hastanesi FEMA tabanlı Hastanelerin Deprem Riskinin Azaltılması dersi için bir referanstır. Hastane 1971 San Fernando depreminden 1 ay önce yapılmıştır ve son bilinen deprem yönetmeliğine göre inşa edilmiştir. Buna rağmen hastane 1971’de gerçekleşen 6.6 büyüklüğündeki depremde yıkılmıştır. Bu durum deprem biliminde ve Güney California’daki depremler sırasında kamu güvenliğini artırmada önemli gelişmelere sebep olmuştur. Bu dönemde Heaton deprem bilimine önemli katkılar sağlamıştır. Heaton’a göre deprem izleme ve raporlandırma sistemlerinin iyileştirilmesi gerekiyordu. Heaton 1971 depreminde tam olarak ne meydana geldiği ile ilgili bilgisayar modelleri hazırlamıştır. Çalışmalar sonucunda depremlerin zamanla geliştiği, fayların tek bir yerde kaymaya başladığı ve daha sonra kaymanın dışarıya doğru hareket edip fay boyunca göçtükleri anlaşılmıştır. Depremi izleyen süreçte ayrıca federal hükümet tarafından 1971’de NHERP (Ulusal Deprem Riski Azaltma Programı) oluşturulmuştur. Yine 1971 yılında Clarence Allen yasa koyuculara jeologların aktif fayların nerede olduklarını bildiklerini ve San Fernando gibi bir depremin tekrar olacağını açıklamıştır. Bunun üzerine 1972’de yasama organı aktif faylar boyunca inşaat yapılmasını yasaklayan ‘Alquist-Priolo Deprem Fay İmar Yasası’nı kabul etmiştir. 1973 yılında deprem yönetmeliğinde düzenleme yapılmıştır. Yapılan düzenlemeye göre Olive View hastanesi yeniden yapılandırılmıştır. Yeni yönetmelikte deprem riski üzerinde etkisi olan binanın oturmuş olduğu zemin ile ilgili YMI (Yerin Maksimum İvmesi) büyüklüğünü esas alacak düzenlemeler yapılmıştır. 1994’de, 1971’deki San Fernando depreminin büyüklüğüne yakın Northridge depremi yaşanmış ve hastane bu depremde yapısal hasar almamıştır. Başka bir deyişle 1971 depremi 1994’te insanların hayatını kurtarmıştır.
  • Deprem şiddeti ile deprem büyüklüğü farklı kavramlardır. Deprem büyüklüğü deprem esnasına açığa çıkan enerjinin büyüklüğünü ifade eder. Bu enerjinin doğrudan ölçümü mümkün değildir. Ancak 1930 yılında Prof. C. Richter tarafından depremlerin aletsel ölçüsü olan ‘Magnitüd’ bulunmuştur. Prof. Richter, episantrdan 100 km uzaklıkta ve sert zemine yerleştirilmiş özel bir sismografla kaydedilmiş zemin hareketinin mikron cinsinden ölçülen maksimum genliğinin 10 tabanına göre logaritmasını bir depremin “magnitüdü” olarak tanımlamıştır. Bugüne kadar kaydedilen en büyük magnitüd ise 1906 Colombiya-Ekvator ve 1933 Sanriku-Japonya depremlerinde kaydedilmiş olup 8.9’dur. Magnitüd ikiye ayrılır. Bunlardan ilki olan aletsel magnitüd, bir sismografla kaydedilen deprem hareketinin  maksimum genlik ile periyot değeri ve alet kalibrasyon fonksiyonlarının kullanılması ile yapılan hesaplamalarla bulunur. Gözlemsel magnitüd ise gözlem ile elde edilen episantr şiddetinden bulunur. Bu iki magnitüd birbirine dönüştürülebilir. Deprem şiddeti ise herhangi bir noktada gerçekleşen depremin yeryüzündeki bir noktada hissedilme ölçüsüdür. Yani depremin yapılar ve canlılar üzerindeki etkisini ifade eder. Bu etki depremin büyülüğüne, derinliğine, bulunulan noktaya olan uzaklığına ve yapıların dayanıklılık durumuna bağlı olarak değişir. Deprem şiddeti uzun yıllar yapılan incelemelere bağlı olarak hazırlanmış ‘şiddet cetvelleri’ ile ölçülür. Bu cetvel deprem etkisinde kalan canlı veya cansız varlıkların depreme olan tepkisini değerlendirir. Bir deprem olduğunda depremin herhangi bir noktadaki şiddetini belirlemek için bölgede meydana gelen etki gözlemlenir. Bu gözlemler şiddet cetvelindeki veriler ile karşılaştırılarak depremin şiddeti belirlenir. Deprem şiddeti I ile X arasında bir değer alır. Tam sayı ve Roma rakamı ile ifade edilir. Bugün kullanılan 2 çeşit şiddet cetveli vardır. Bunlar ‘Mercalli Cetveli (MM)’ ve ‘Medvedev-Sponheur-Karnik (MSK)’ cetvelleridir. Bu cetvellere göre V ve altındaki deprem şiddetleri yapısal hasar meydana getirmez. Deprem şiddeti ve uzaklık arasındaki eğriler incelendiğinde depremin 1000 km kadar mesafede hissedildiği görülür. Hissedilmesi şiddet olarak küçük değere, hasar vermesi ise şiddet olarak büyük değere karşılık gelir.

SONUÇ: hastanelerin depremde en az hasar görmesi birçok faktöre bağlıdır. Bunlardan ilki hastanenin yapılacağı zeminin iyi seçilmesidir. Yapılacak zemin sert, kaya zemin olmalıdır. Kaygan ve ovalık bölgelere, gevşek toprağa sahip arazilere hastane yapılmamalıdır. İnşaatın yapılacağı bölge imar planı dışında olmamalıdır. Bölge seçilmeden önce Türkiye deprem tehlike haritası incelenmeli ve deprem riski yüksek olan bölgelerden uzak durulmalıdır. Hastane dik yarların yakınına, dik boğaz ve vadilerin içine yapılmamalıdır. Mevcut hastanelerin dayanıklılığı artırılmalıdır. Dolaplar, raflar, tıbbi cihazlar olası bir depremde devrilmemesi için iyice sabitlenmelidir. Zehirli, patlayıcı, yanıcı maddeler düşmeyecek bir konumda sabitlenmeli ve kırılmayacak bir şekilde depolanmalıdır. Bu maddelerin üzerlerine fosforlu, belirleyici etiketler konulmalıdır. Tavan ve duvara asılan klima vb. cihazlar bulundukları yere ağırlıklarını taşıyacak şekilde, duvar ve pencerelerden yeterince uzağa ve kanca ile asılmalıdır. Hastane personeli olası bir deprem anında ne yapmaları gerektiği konusunda eğitilmelidir. Bu gibi basit ama etkili önlemler ile hastanelerde deprem riski minimum düzeye indirilebilir ve insanlar deprem anında yeterli sağlık hizmetlerine ulaşabilir.

Anahtar Kelimeler: deprem, zemin, fay, güçlendirme projesi, sismik tehlike haritaları, Olive View Hastanesi, FEMA, deprem şiddeti, deprem büyüklüğü

Referanslar (Metin içinde geçmeli....  Ref.01, Ref 02...  )

  1. https://www.quora.com/What-are-the-factors-which-affect-the-strength-of-soil
  2. https://www.sfgate.com/bayarea/article/Inactive-fault-may-trigger-big-quake-after-all-3258998.php
  3.  https://istanbul.imo.org.tr/Eklenti/660,turkiyede-deprem-gercegi-ve-hastanelerin-durumupdf.pdf?0
  4. https://www.ipkb.gov.tr/ismep-nedir/b-bileseni/guclendirme-calismalari/
  5. https://www.usgs.gov/news/featured-story/usgs-provides-update-national-seismic-hazard-model
  6. https://www.caltech.edu/about/news/fifty-years-ago-a-major-earthquake-shifted-the-course-of-seismology-in-socal
  7. https://www.afad.gov.tr/depremin-buyuklugu-ve-siddeti-ayni-kavramlar-midir


No comments:

Post a Comment

Ders 01: Haftanın Ödevi

ÖDEV